Suriye, uzun zamandan beri bir savaşın içinde kavruluyor. Bir yandan İran ve Rusya’nın Beşar Esad’a desteği sürerken diğer yandan ABD ve müttefiklerinin sahadaki PKK/YPG güçlerini silahlandırarak bölgedeki çıkarlarını koruma arzusu devam ediyor. İran Şii yayılmacılığı merkeze koyarak, ülkesine yönelik tehdidi kendi sınırları dışında sürdürme arzusu içinde.
Bunun için Suriye kanalını kullanarak Lübnan’da Hizbullah’ı, Yemen’de Husi’leri, Irak’ta ise Şii direnişçilere her türlü desteği vermeye devam etmektedir. Böylelikle çatışmayı silahlı milis gruplar üzerinden yapıp kendi sınırlarını çatışmadan uzak bırakmayı başarmaktadır. Rusya ise sıcak denizlere açılma isteğinin peşinde koşarak Suriye savaşı ile birlikte Akdeniz’de bir üs elde etmeyi başarmış görünmektedir. Böylece Akdeniz üzerinden çıkarılacak yer altı zenginliklerinden payını almayı ve aynı zamanda deniz üzerinden yapılacak ticaretinde merkezinde olmayı ummaktadır. Çin ise Şangay beşlisinin bir üyesi olarak küresel pazarda ABD’ye karşı alan kazanmak için İran ve Rusya’nın yanında yer almaktadır.
ABD ise YPG/PKK örgütünü kullanarak İsrail’in güvenliğini sağlamak, Akdeniz’de üstünlük kurmak ve bölgenin tek hakimi olmak derdindedir. Ayrıca İran’ı köşeye sıkıştırarak İran’ın Şii gruplara silah ve ekonomik yardımın önüne geçerek İran’ı pasifize edip İran’ı ekonomik olarak çökertmenin hesabı içindedir. Böylece bölgedeki tüm enerji hatlarına ve yeraltı madenlerine de tek başına hakim olma arzusundadır.
Her grubun ya da ülkenin kendince bölgeden beklentisi büyüktür. Bu coğrafyada yaşayan halklar ne yazık ki bu arzuların çatıştığı bir meydanda bir figür olmaktan öteye gidememektedir. Bu savaşı Filistin açısından ele alacak olursak bu savaşı ABD’nin kazanması demek Filistin’in yani Hamas’ın işinin daha da zorlaşması anlamına gelecektir. ABD bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamak adına daha öncesinde silahlandırdığı YPG/PKK örgütünü savaşa çekmekte olduğunu görürüz. Böylece İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmak istemektedir. Zira; İran, Suriye topraklarını kullanarak İsrail ile savaşan Hizbullah’a silah ve ekonomik yardımı ulaştırmaktadır. Suriye’nin ABD tarafından kontrol altına alınması Filistin’in ve bölge ülkelerinin ABD boyunduruğuna daha fazla girmesi ve İsrail’in bölgede daha da azgınlaşması anlamına gelecektir.
Başka bir açıdan bakıldığında ise bölgenin Rusya, Çin ve İran’ın kontrolünde olması ise Suriye’de yaşayan halkların baskı ve zulüm altında kalma pahasına Şii grupların desteklenerek Şii yayılmacılığın devam etmesi ve Rusya’nın bölgede tüm zulümleriyle hakim olması anlamına gelecektir. Görünen o ki bu savaşın Müslüman halkları korumak ve kollamakla bir alakası yoktur. Bu bölgeden beklentisi olan ve çıkarlarını maksimize etmeyi hedefleyen her devletin reel, politik çıkarları söz konusudur. Ne var ki bu devletlerden kimi insan hakları ve özgürlük putunu savaşın gerekçesi olarak öne sürerken kimileri dini kavramları kullanarak İslam için savaştığını söylemektedir. Kimileri de milliyetçilik algısıyla savaşa dahil olmaktadır. Savaşın seyri şunu göstermektedir ki Suriye birçok parçaya bölünmüş bir kanton yapıya evrilecektir. Muhtemelen; Şiiler, Kürtler, Nusayriler, Türkmenler ve Kürtler olmak üzere beş ayrı kanton yapı oluşacaktır. Bu bölünmüşlüğü belli paylar dahilinde muktedir devletler kendince himaye ederek istedikleri gibi yönlendireceklerdir. Görünen o ki bu bölge uzun yıllar boyunca savaşın gölgesinde yaşamaya devam edecektir. Yeniden bilinç ışıklarını yakarak İslam’ın öğretisine teslim olup kardeşlik hukukunu gözeterek el ele verilmediği sürece bu savaşın mağlubu Müslümanlar olacaktır. Müslümanlara ait topraklar üzerinde küfrün egemen oluşu ve insanların kendi insanına karşı acımasızca katliam yapması ancak kendi kimliğini unutması ya da kimliğinin önüne başkaca şeyleri koymasıyla mümkündür.
Müslümanlar böylesi bir savaşta ancak İslam’ın öğretisini düstur edindikleri müddetçe yollarını aydınlatabileceklerdir. Aksi takdirde küfrün karanlığı içinde kaybolup gideceklerdir. Hamas’ın küfre karşı verdiği mücadele ve bu mücadeleyi yaparken kullandığı dil ve üslup bizler için kıymetli bir veri olmalıdır. Husi’lerin ve Hizbullah’ın Şii ve Sünni ayrımına girmeksizin İsrail işgal gücüne karşı Hamas’ın yanında savaşması gibi Müslümanların namluları yalnızca küfre karşı doğrultulmalıdır. Belki bu sayede Rahman’ın hayrına ve bereketine talip olabiliriz.