Evde beş çocuk, üçü engelli. Sıralamada üçüncü sırayı alıyor. Benim bir küçüğüm. Engelli olan kardeşlerimden bir tanesi. Dünya’ya gözlerini 1976 yılının Nisan ayında açtı. O zamanlar Boğazlıyan’nın Sırçalı köyünde yaşıyorduk. Erkan 3 yaşındayken annem ve ben Hollanda’ya göçtük. Ben 5 yaşındayım. İyi hatırlıyorum Erkan çok güzel bir çocuktu, gözleri büyük, kalın kaşlı kiprikleri ise uzundu. Annem onu toka gözlüm diye severdi. Her gören onu sever öpermiş. Annem öyle anlatıyor. Çok canlı ve hareketli bir çocuktu Erkan.
Ablam Canan ise bizden önce Hollanda’ya gitmiş. Kendisi 7 yaşında ama halen yürüyememişti. Ben ise 10 aylıkken ayaklarımı yere yeni yeni basmaya başlamışım ama Erkan? Hayır, Erkan da yürüyemiyordu. Aile ablamdan dolayı Erkan’ın da yürüyemeyeceği korkusuyla doktordan doktora götürüyor ama bir sonuç alamıyordu. Evet Erkan’ın da engelli olduğu artık kabul edildi. Ailecek üzülmüş ve çaresizlik içinde kalınmıştı. Bir süre evimizde yaşadılar ama büyüdükçe bakımları zorlaşıyor doktorlar engellilere has bakım evlerinde kalmalarını öneriyordu. Bu kurumlarda hastalıklarıyla ilgilenecek uzmanların da var olması daha iyi bakım görecekleri anlamına geliyordu.
Bu arada dördüncü kardeşimde dünyaya gelmişti. Adını Neşet Ertaş’a borçlu. Maalesef, oda bize aynı korkuları yaşattı ve belirli bir yaştan sonra onunda engelli olduğu anlaşıldı. Onun da kaderinde bakım evinde yaşamak görünüyordu. Sonra bir tane daha kardeşim dünyaya geldi.
Aynı kaderi paylaşacağından kortuğumuz bu kardeşime isim olarak Uğur ismi verildi. Acaba Uğur ismi uğur getirecek miydi? Babamlar bu ismi bilinçli koymuştu. Uğur yürüme çağına geldi ve elhamdulillah o yürüdü. Tabii şimdi biliyorum ki, bu işler uğurla veya efsunla olacak işler değildi. Sadece rabbimin dilemesiydi bu. Evde iki kardeş yürüyor diğerleri ise tekerlekli sandalyeye bağımlı olmuşlardı. Sadece tekerlekli sandalyeye mi? Hayır. Artık tüm işlerini başkalarının yapmasını bekleyeceklerdi.
Ablam Canan, Erkan ve Neşet bundan sonra hayatını bakım evinde sürdürmeye başladı. Tabii bakım evi derken olumsuz bir imaj oluşmasın. O yıllarda Hollanda’daki bakım evleri sosyal devlet anlayışının da gereği tam teşekküllü ve yeterli bakıcısının olduğu yerlerdi. Ekonomik sıkıntı sebebiyle bazı kısıtlamalara gidilse de halen öyle.
Kardeşlerimle çok iyi ilgileniyorlardı. Her ziyaretimizde elleri yüzleri tertemiz, kılık kıyafetleri yerinde ve farklı etkinlikler yaparken buluyorduk. Aile Allah’a çok şükrediyor ve şu sözler dillerden hiç eksik olmuyordu. “Üç engelli çocukla Türkiye de hem de bir köy yerinde tabii bir de fakirliğin olduğu bir zaman diliminde nasıl edecektik. Hollanda Allah’ın bize bir lütfu. Allah bu adamlara (Hollandalılara) din nasip etsin. İşleri dinimiz gibi sağlam, dinleri ise işlerimiz kadar çürük.” derlerdi.
Kardeşlerimin hayatı ve evi artık bakım eviydi. Ömür boyu da orda kalacaklardı. Nedir, tam bilemiyorum ama hastalığına bir çare bulmak adına Erkan, sık aralıklarla ameliyata alınıyordu. Bir değil iki değil sayısını bilmiyorum ama birçok defa bacaklarından amaliyat oldu. Sanki doktorlar üzerinde deneme yapıyordu. Dikkatimi çeken bir husus; Erkan’ın her ameliyatının ardından canlılığını ve hareketliliğini yitiriyor ve artık emekleyemez hale geliyor oluşuydu. Masadan tutunarak yürüyebilen kardeşim artık bunu da yapamıyor ancak bizlerin yardımıyla oturup kalkmaya çalışıyordu. Ailemiz tıbbın çözümüne inancını yitirip artık hocalardan medet ummaya başlamışlardı. İyi hatırlıyorum, bir gün babam eve okunmuş tükenmeyen et getirmişti. En azından tükenmeyeceğine inanılıyordu, çünkü ete nefesi güçlü olan bir hoca üflemişti. Efsunlu olan bu et, haşa kardeşlerimi yürütecekti. Eti bir yatak odasına koydular ve hiç kimsenin girmesine müsade edilmedi. Çünkü öyle söylemişti nefesi güçlü olan hoca. Sadece babam kardeşlerimle odaya giriyor eti onlara yediriyormuş. Tabii zamanla bunun da bir çözüm olmadığını deneyimleyerek öğrenmiş oluyorduk. Takke düştü kel göründü.
Et tükenmiş ve kardeşlerim halen yürüyemiyordu. Tabii bu istismarın bilincine tam vukufiyet sağlanmadığı için din bezirganları olan bu istismarcı sahtekâr hocalardan ümidi halen kesmemişlerdi. Halkımızın cahilliği, basiretsizliği sebebiyle dinden nemalanan bu istismarcılar zaman zaman gündeme gelmeye devam ediyordu. Fakat çare yoktu. Çünkü bu halleriyle kardeşlerim Allah’ın bize sunduğu bir lütuftu. Bunu anlamak çok zor olmasa da ailemin Allah’ın sünnetinin nasıl çalıştığından bihaber olmaları ve din bezirganlarının mevcudiyeti bu lütfun anlaşılmasına engel oluyordu. Hocalar bir çare bulamayacaktı. Çünkü Allah böyle dilemişti.
Dostlar konu kardeşim Erkan’dı. Rabbimin bir lütfu olan bu kardeşim 20 Ağustos Pazar günü rabbine kavuştu. Evet 47 yıl dile kolay. Hiçbir zaman yürümedi ve son 30 yılını alacağı yardıma, desteğe muhtaç olarak yaşadı. En son geldiği nokta, tatması için ağzına kauçukla bir içeceği damlatmaktı. Bunun dışında hiçbir şey yiyemiyor ve içemiyordu. Beslenmesi karın duvarından açılan bir delikten saat ayarlı beslenme tüpü takılı mekanik bir pompa aracılığıyla yapılıyordu. Kauçuk biraz fazla ıslak olup da ağzına gerektiğinden fazla içecek damlasa boğulma tehlikesi yaşayabiliyordu. Çünkü o damlalar balgam üretiyordu, kaslarının da zamanla zayıflamasından dolayı yutkunamaz hale gelmişti. Dolayısıyla boğaza gelen bu balgamı ne yutabiliyor ne de dışarı atabiliyordu. Zannediyorum bu sebeple sık sık akciğer iltihabı oluşuyordu. Bazen bakım evinde verilen ilaçlarla tedavi görüyor bazen de hastalığı ilerleyince hastaneye kaldırılıyor orada verilen antibiyotik ile iyileşip tekrar bakım evine dönüyordu. Kronikleşen bu hastalığı, ölümünün de sebebi olacaktı. Son hastalandığı ve hastaneye alındığı an bundan iki hafta önceydi. Tabii bizler her zaman olduğu gibi alacağı ilaçlarla iyileşip tekrar bakım evine döneceğini bekliyorduk. Fakat durum bu sefer farklıydı. Erkan bir türlü iyileşmiyor doktorlar ise bize yavaştan yavaşa işin ciddiyetini anlatıyorlardı. Bir ara ateşi düştü ve kendine gelir gibi oldu. Ziyaretine gittik ve orada kendisiyle zaman geçirdik ama şu bir gerçekti ki, Erkan artık eski Erkan değildi.
Yüz ifadesi, nefes alıp vermesi farklı idi. Her hareketinde acı ve ızdırap çektiği halinden anlaşılıyordu. Gözlerini zor açıyor ve bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu ama maalesef dudaklarından bir tek kelime bile çıkaramadı. Acısını unutsun ve yüzünde biraz tebessüm görebilmek için doğaçlama birşeyler anlatmaya, şakalar yapmaya çalışsam da kardeşimden bir tepki alamadım. Artık ayrılma vakti gelmişti ki, vedalaşırken alnından öptüm. Gülümser gibi oldu ve derin bir nefes aldı verdi. Anlatmak isteyip de anlatamadıklarının sıkıntısını ifade ediyordu bu içini çekişi. Bu hali gözümün önünden gitmiyor. Çünkü bu gördüğüm bilinçli halinin son anıydı. Daha da göremedim. Son gördüğümde ise komadaydı. Daha sonrası ise malum. Hastaneden telefon geldi. Artık kardeşim yaşamıyordu. Gittik. Çok üzülüyor ve o halini görmek istemiyordum ama yüzüne son defa da olsa bakmalıydım. Örtüyü kaldırdım. Dostlar, sanki o hasta olan kardeşim gitmiş yerine başka biri gelmişti. Yüzünde her zaman ızdırap ve acı olan Erkan, sağlıklı biriymiş gibi uyuyordu. Yüz ifadesi rahatlamış menun biri gibiydi. Bu hali bende öyle bir rahatlamaya sebebiyet verdi ki. Ağlamadım ve üzüntüm kalmadı. Dilimde sürekli ‘elhamdulillah’ zikri var ve alnından öptükçe öpüyordum. Öpmeye doyamıyordum.
Önceleri konuşabilen kardeşim zamanla konuşma nimetini de kaybetmiş isteklerini, duygularını paylaşamaz hale gelmişti. Bu durum zannediyorum mimiklerini geliştirmiş ve yüz ifadesiyle iletişim kurmaya başlamıştı. Yüzündeki tebessüm, heyecan, üzüntü, korku, acı vs. onu anlamamıza yardımcı oluyordu. Artık ona evet hayır cevabı alacağımız sorular soruyoruz o da başını sallayarak cevap veriyordu. Kendisini zorladığı zamanlarda ağızından ses çıkıyordu ama anlaşılmıyordu. Zamanla kafasını da sallayamaz oldu. Artık o güzel uzun kirpikleriyle cevap veriyordu. Bir kere kırpmak ‘evet’ iki kere kırpmak ‘hayır’ anlamına geliyordu. Tabii bu da diğer bir zorluğu beraberinde getirdi. Bazen doğal olarak kirpiğimizi kırparız. Dolayısıyla bazen öyle oluyordu ki, sık sık kırpıyordu kipriklerini. Bu durumlarda verdiği cevap evet mi hayır mı bilemezdik.
Vücudunun diğer uzuvları da zamanla kas hastalığına yenik düştü. Elleri, kolları ve ayakları içe doğru kıvrıldı. Son hali içine kapanmış bir vücuttu.
Bu haliyle de çok uzun yaşadı. Tekerlekli sandalyeda toplam 47 yıl. Hareketsiz! Nasıl yaşadı? Yaşatan rabbim yaşatıyor işte. Elbette O’nun bildiği bir şey var. Hesabı var. O bize rabbimizin ibretlik bir emanetiydi.
Malik ve sahip olan rabbimiz önümüze, aklımızı başımıza almamız için istisnai bir durum sunmuştu. Kardeşlerim O’na aitti ve büyük bir ibret olarak karşımızda duruyordu. Sadece bizim aileye değil bu vesileyle bizi tanıyan herkes içindi. Evet kardeşim Erkan bize sunulmuş rabbimizin ibretlik bir emanetiydi. İbretlikti çünkü bize o haliyle şunü söylüyordu; sizler yürüyorsunuz, koşuyorsunuz, eğleniyorsunuz ben ise yerimden kıpırdayamıyorum, sizler istediğinizi yiyor içiyorsunuz sıcaklarda kana kana su içebilirken ben ağzıma bir damla su dahi alamıyorum. Sizler aile kuruyor çoluk çocuk sahibi olurken ben yalnızlığımı kendime arkadaş edinmişim sizlerin ara sıra olsa da bu yalnızlığımı gidermenizi bekliyorum. Kısacası halimize binlerce şükür etmemiz gerektiğini söylüyordu. Verilen sağlığı doğru değerlendirmemizi bize hatırlatıyor, Allah’ın verdiği bu hayatı ait olduğu yerde kullanmamızı söylüyordu. Emanetti, çünkü Allah onu bize vermiş ve onunla en güzel şekilde ilgilenmemizi istiyordu. Bizim sevaba nail olmamıza sebebiyet verecek bir emanet. Ona gösterilen her ilgi Allah’ın rızasını kazanmayı sağlayacaktı. Çünkü o Allah’ın bize verdiği bir lütuftu zamanı gelince de onu alacaktı ve aldı da. Mesele şu ki, biz onunla ne derece ilgilendik, bizden razı olarak mı ayrıldı bu dünyadan? Yarın Ahirette bizden şikayetci olacak mı bilemiyorum. Rabbim bizi affetsin.
20 Ağustos 2023 tarihinde rabbine kavuşan kardeşimi 22 Ağustos’ta toprağa verdik.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Ahmet Altınok
Allah gufranı ile sarsın başınız sağ olsun sabrınız daim olsun dostum,
Bu güzel anlatımından Erkan’ı bizde çok sevdik, onun çektiği acıları rabbim cennet ile mükâfatlandırır inşallah.
İbretlik bir Erkan..
Allah rahmet eylesin
Amin güzel kardeşim. Allah razı olsun.
Sevgi budur işte.
Aile olmak, ağabey olmak böyle bir şeydir. Allah sizi, kardeşlerinle cennette buluştursun kıymetli kardeşim
Amin Mehmed abi. Allah razı olsun.
Allah rahmet etsin Ahmet. Kelimeler boğazıma düğümlendi ne yazabilirim ki bu aciz halimle. Sadece şunu derim Erkan bize bir ibret ve ders olsun. Rabbim daha ağırlarıyla imtihan etmesin biz aciz kullarını.
Amin Ahmet Abi. Allah razı olsun.
Başınız sağolsun Rabbim ailenize sabırlar versin, ibretlik ve ders alınması gereken bir hayat.
Allah razı olsun Muhammed.
Başın sağolsun abiciğim Rabbim sabrını arttırsın şu dünyada kim bilir kaç aile bu imtihanları yaşıyor ancak biz acizler ne kendimizin ne de alemimizin farkındayız. Erkan abimizin ulaştığı farkındalığa (hikmete) bir ömür ulaşamıyoruz. Bu yaşamış olduğu imtihan onun acziyetimidir yoksa Rabbimizin ona sunduğu hikmet midir? Şüphesiz imtihanının hikmetidir. Dünya hayatına dalan bizlerin durumuysa daha vahim. Rabbim hepimize rahmet etsin!
Amin kardeşim. Çok sağ ol.
Çok sağ ol Ahmet abi. Allah razı olsun.
Abicim Erkan ın hikayesini biz de öğrenmiş olduk. Şöyle bir bakınca Rabbimizin onları en güzel şekilde karşılayacağını ve esas meselenin bizim ne kadar bu meselden nasiplenebilmemiz olduğunu hemencecik görüyor insan… İnsan Rabbine karşı gerçekten de çok nankör… Rahman acılarınızı hafifletsin
Bizimle paylaştığın yazı için teşekkür ederim Ahmet abi.Sizleri daha iyi tanımamıza vesile oldu.Rabbimden sizin için hayırlar diliyorum.Zoru size kolay kılmasını diliyorum.Hepimizin varacağı yere vardı Erkan abi.
Allah razı olsun Ali. Amin kardeşim.
İnşaallah Gülçin bacım inşaallah. Ailecek Allah’a emanetsiniz.