Bilgi, insanı insan yapan vazgeçilmez bir unsurdur. İnsan bilgiyi alır, yorumlar ve hayatına yansıtır. Bunları yaparken bilgiyi belli başlı kaynakların süzgecinden geçirerek yapar. Bu kaynaklar genel anlamda haber, akıl ve duyu organlarıdır. Bilgi bu kaynaklara dayandırılarak anlam kazanır, anlamsızlaşır. Yani bu kaynakların süzgecinden geçirilerek hakikat bulunmaya çalışılır. Bu kaynakların birini veya daha fazlasını devre dışı bırakmak, bilgiyi hakikatten uzaklaştırdığı gibi bilginin hayata yansıması da bir o kadar çelişkilerle dolar. Hayatta bilgiden bağımsız hiçbir şey olmadığı için ve hayatın doğru bilgilerle anlam kazanacağına inandığım için konumuza böyle bir giriş yapmayı uygun gördüm.
Geçenlerde yaşadığımız ülkenin milli takımının bir müsabakası oldu. Müsabakanın galibi bu ülkenin milli takımı oldu ve mücadele ettiği gruplardan çıkmaya hak kazandı. Bu durum ülke için bir başarı olabilir. Yine ülke için önem sırası bakımından ilk sıralarda yer alabilir. Ancak bu başarı, başarı olmaktan öte birçok ibretlik durumu gözler önüne serdi. Milli futbolculara bu başarı(!) sonucu verilecek primi duyunca gerçekten ağzım açık kaldı. Verilecek olan bu prim 500 bin euro, yani 1,641,90 lira. Bu miktarı biraz daha açacak olursak durumun ciddiyetini biraz daha anlamış oluruz. Bu prim, yaklaşık olarak asgari ücretle geçimini sağlayan 184 bin 433 vatandaşın aylık geliri, yine bu miktar yaklaşık olarak asgari ücretle geçimini sağlayan 250 çalışanın bir ömür boyu kazanacağı paraya denk geliyor. Gerçekten bu prim hak edilen bir prim mi diye kendime sormaya başladım. Bu başarı hiçbir ülkenin keşfedemediği teknoloji, sanayi, sağlık ve askeriye alanında bir icad mı acaba? Bu başarı toplumun kronikleşmiş sorunlarına bir çözüm, bir ilaç mı acaba? Yine bu başarı bu ülkenin insanlarını yüzyıllarca kimseye muhtaç etmeyecek ekonomi alanında bir başarı mı? Hayır, hayır. Kesinlikle bunların hiçbirisi değil.Bu durum cehaletin ve zulmün pratik yansımasını bizlere çok net bir şekilde gösteriyor.
Toplumlar, genel anlamda iktidarda bulanan, idarede bulunan insanları sürekli hatalı bulmuş, eleştirmiş, hatta daha da ileri giderek başlarına gelen her türlü musibeti idarecilerde görmüş, hiçbir şekilde bu anlamda kendilerine bir pay bırakmamışlardır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz durumun tek sorumlusu idareciler mi? Bizim bu anlamda durduğumuz yerin hiçbir kıymeti yok mu? Halkımız bu ibretlik durumu nasıl karşılamıştır? Bu ve buna benzer soruları biraz olsun kendimize sorabilirsek eğer problemlerin çözümüne daha rahat ulaşabiliriz. Normal şartlarda bu duruma, mağdur ve mazlum olan insanımız isyan etmiştir ya da eleştirmiştir. En azından ‘’kızmıştır’’ yorumunu yaparız. Çünkü böyle bir durumu, duyu organları, akıl ve gelen haberlerle idrak ettiğimiz zaman, bu durumun hiç yorulmadan adil olmadığını söyleyebiliriz. Yine bu durumun zulüm olmadığını veya hak edilen bir başarı olduğunu söyleyen varsa eğer, öyle sanıyorum ki bu kişiler ya aklını ya da duyu organlarından herhangi birini yitirmiş ya da gelen haberleri akıl ve duyu organlarıyla değil de henüz keşfedilmemiş bir vasıtayla değerlendirmiştir.
‘’ Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir’’(Şura-30) ayetinden yola çıkarak geçimini asgari ücretle sağlayan, bahsetmiş olduğumuz durumu bile bile müsabaka saati, stadyumları ve kahve haneleri dolduran, bu maç için boğaz patlatan insanımıza sormak istiyorum: Asgari ücrete niçin zam yapılmıyor? Niçin size verilen ücret açlık sınırının altında kalıyor? Niçin borca girmeden geçiminizi sağlayamıyorsunuz?… Ya da ailenize, milyarlarca lira parayı hiçbir baskı olmadan tamamen kendi isteğinizle milli takıma bağışladığınızı söyleyebildiniz mi? Yine ailenize hırsızlığın görünen ve görünmeyen yüzünün olduğunu ve bu hırsızlığa doksan dakika boyunca seyirci kalıp desteklediğinizi söyleyebildiniz mi?
Bu konuyla ilgili yazılacak, çizilecek, söylenecek o kadar çok şey var ki… Ancak buna ne kalemimiz, ne düşüncelerimiz ne de zamanımız müsaade ediyor. Öyleyse sözü fazla uzatmadan konumuzu, peygamberin günümüze ışık tutan bir hadisiyle bitirmek istiyoruz. “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.’’
Vesselam.