İnsan için dünya hayatında çile çekmek, acı çekmek ve gözyaşı dökmek yeni icat olunmuş modern kavramlar kategorisinde değil elbette. Yeni olan şey sadece insanın geliştirdiği zulüm çeşitleridir. Meleklerin “kan dökecek fesat çıkaracak birisini mi yaratacaksın” dediği insan tipi, tam da Siyonistler ve onlar gibi düşünenleri tanımlıyor. Ama her şeyi bilen Allah yarattığı insanın bu yapısal özelliğini bilerek o’nun omuzlarına daha ilk günden ağır bir yük yüklemiştir. İnsan bu yükü kaldırabilecek donanıma sahip olduğu gibi hayatın devamı da insanın bu özelliğine bağlıdır. Nedeni, iyi ve kötünün imtihandan geçirilip her kim neyi hak ettiyse onun karşılığını bulmasıdır. İnsanın fıtri özelliği diyebileceğimiz hissetmek, tahammül etmek, acı çekmek, ağlamak ve gülmek insan olmanın doğal bir tezahürüdür. Yine meleklerin deyimiyle kan dökmek, bozgunculuk yapmak, fesat çıkarmak ta insan denen varlığın beşeri özelliklerindendir.
Aslında bu ikinci kısım özellikler insanın değil de insanlaşamamış beşerin hayvansal özellikleri desek daha doğru bir cümle kurmuş oluruz kanaatindeyim. Çünkü ilahi iradenin davet ettiği, çağrıda bulunduğu insan, gerçekten merhametli, adil, müşfik, her türlü kibir ve müstekbirlikten uzak, tevazu sahibi ve haksız yere bir cana kıymanın bütün insanlığı öldürmek anlamına geldiğini bilen mümin insandır. Yani bu insan her türlü vahşilikten uzak, hidayet ve takvaya ulaşmaya çalışan, ilim ve basiret sahibi ve aynı zamanda medeni insandır. Rasuller ve elçilerin davet yöntemi ve tebliğde kullandıkları dil de bunun en büyük kanıtıdır. Bu dilin ve terbiyenin ana kaynağı ise alemlerin rabbi Allah’tır.
Peki, bugün dünyaya medeniyet pazarlamaya çalışan güç odakları en başta ABD ve Batı, dünyanın birçok yerinde ve özellikle de Gazze’de yaşanan vahşiliği, barbarlığı ve çocuk katliamını görmüyor mu? Görüyor elbette, hatta en çok onlar görüyor, çünkü katliam projesinin mimarı onlar. Bu öyle bir görme ki, kulaklarını kadın ve çocukların çığlıklarına kapatarak daha çok insanın öldürülmesini ve Gazze’nin tamamen boşaltılmasını isteyerek görmedir. Ki zaten bu yüzden Siyonist çetelere istemedikleri kadar silah ve bomba yardımı yapılıyor. Çünkü Siyonistler dünya emperyalistlerinin adına bu savaşı veriyor. Tüm dünyada bu vahşeti ve yıkımı seyrediyor ama hiç kimse kral çıplak diyemiyor. Onların bu yıkımı seyrettiği bir tarafa da, biz Müslümanların da seyretmekten başka bir şey yapamayışımız nasıl izah edilir bilemiyorum. Ne kuracağımız bir cümle, ne de söylenecek bir kelime kaldı. Bundan dolayı hiçbirimiz masum değiliz ve bu utanç bize fazlasıyla yeter herhalde. Bir toplumun bütün evleri, erkekleri, kadınları ve çocukları yetmedi hayvanları dahi katledildiği gibi yıkılan duvarların sağlam kalan biriket ve taşları bile bombalanıyor. Tabi Gazze’de yapılan bu bombardıman olayın görünen fiziki boyutu. Asıl bombalanan ise kin duydukları Muhammediler, siyasal İslamcılar, Kassam tugayları, Hamas olmakla beraber, İslam ümmetinin namusu, izzeti, şeref ve haysiyetidir.
Bu kadar zulme maruz kalan, bu kadar acıya uzun yıllar dayanabilen, olmadı on yedi aydır her gün üzerlerine ölüm yağan Gazzeli kadın ve çocukların vakarlı, onurlu duruşu ise gerçekten tarihin dönüm noktası diyebileceğimiz omurgalı bir duruştur. Gazze’nin mücahit evlatlarına yakışan bu eş ve çocuklar, en az babaları, dedeleri ve ağabeyleri kadar metanetli, sabırlı ve cesur insanlar olduğunu tüm dünya fazlasıyla gördü. Bir yanda annelerin feryatları, çocukların ağıtları ezan sesleriyle beraber semaya yükselirken diğer yanda kafirden asla merhamet dilenmeyen, kafire boyun bükmeyen bir toplumdan bahsediyoruz. Fıkhî anlamda oruç tutup tutamayacaklarını fıkıh otoriteleri daha iyi bilir ama bu kadar yıkımın, yokluğun, kıtlığın ve çekilen çilenin arasında onları hiç kimse oruç tutmaktan alıkoyamadı. Yıkık duvarlar arasında, silah seslerinin eşliğinde ve ay ışığında sahur yapmak, ellerini semaya açıp dua etmek, Siyonizme lanet okumak, bulduğu bir kâse çorbayla iftar açmak onlar için büyük bir nimet olduğu gibi hamdedilmeye ve şükredilmeye de değerdi.
Her hallerinde Allah’a hamdeden, kulluk bilincini çelik zırh gibi kuşanan bu insanlar daha ne kadar katledilecek bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey utanmadan, ikiyüzlülük yaparak her platformda Gazzelileri yalnız bırakmayacağımızı devlet olarak söylemek. Ne kadar acı bir durum, bir yanda dünyanın en azılı kafirine dostum diyeceksiniz diğer yanda Gazzeli mazlumlara sahip çıkacaksınız. Bu büyük çelişkiyi kim nasıl yorumlar bilemiyorum ama bizim açımızdan bu ülkenin kuruluş felsefesine, ideolojik kodlarına uygun bir davranıştır. Nedeni ise çok açık, siz bir taraftan Nato’ya üye olmanın gururunu yaşarken AB’ye de kuyruk olmak için sıra bekleyeceksiniz, ama aynı zamanda Gazze’ye sahip çıkacaksınız! Bir toplum daha nasıl yanıltılır ve yalnız bırakılır insan bunu anlamakta zorlanıyor gerçekten. Sözüm ona tüm İslam devletlerinin başındaki ikiyüzlü satılmış korkaklar ABD’nin ve Siyonistlerin maşası olmuş ve milyarlarca doları ABD’ye akıtmakla meşguller. Aslında bunların asıl korkuları Allah’ın kitabı Kur’an ve dini İslam’dır. Bu yüzden bir parmak sallamayla ABD başkanına milyar dolarları feda ettiler.
Eğer İslam Hamas ve Kassam tugaylarının cehdi, çabası ve verdiği savaş sonucu Filistin’de tekrar hayat bulursa bunun tüm Ortadoğu’ya domino etkisi yapması muhtemeldir. Ki bize göre Suriye’de acilen apar topar kurulan laik devleti bundan bağımsız düşünemeyiz, çünkü söz konusu devlet Siyonistlerle Müslümanlar arasında bir dalgakıran görevini üstleneceğe benziyor. İşte bu korku tüm Arap liderlerinde mevcut olduğu için Yahudi Siyonistlerin Hamas’ı yok etmesini canı gönülden istiyorlar ve destekliyorlar. Bu yüzden Mahmud Abbas münafığından vazgeçemiyorlar. Türkiye’deki şartları ve gelişmeleri doğru okuyamayan Müslümanlar ise Araplardan bir şeyler beklerler ve Gazze’ye onların yardım etmesini isterler. Sanki İslam aynı sorumluluğu bize yüklememiş gibi meseleyi ırkî boyuta indirmeye çalışırlar. İslam’ın adaletini ve şeri hükümlerini İslam’ın özünden koparıp göstermelik bir vitrine koyan münafıklardan (en barizi Suudi Arabistan) bunu beklemek abesle iştigal olduğu gibi bu beklentiye giren insanların İslam’dan da bihaber olduklarının göstergesidir.
Bunu anlamak için önce İslam’ı doğru anlamamız gerekiyor. Özellikle de İslam’ın siyaset anlayışı Müslümanlar tarafından doğru okunmalı. Ki dost ve düşman doğru anlaşılsın, dost diye düşmanın kucağına oturulmasın. Zaman zaman rastlarız hâla Araplara karşı bilinçaltı bir düşmanlık olduğunu. Bu artık kadim bir mesele oldu ve bunu Allah’ın huzurunda dava edeceğiz ve hükmü bizzat ırkları, soyları, milletleri renkleri, tanışasınız, bilişesiniz diye yaratan rabbimiz verecek.
Gazzeli canlarımız bir Ramazanı daha acı çekerek, can vererek idrak etti ve oruçlarını arşı alaya gönderdi, bayramı da büyük ihtimalle bu şekilde yüzleri buruk ama başları dik bir şekilde geçireceklerdir. Bu satırları yazarken dahi tahammül etmenin zorluğunu görüyoruz ama orayı unutamayız ve acıda olsa Filistin’in gündemdeki yerini korumalıyız. Gazze’nin şerefli anne ve çocukları bizzat zorlukları yaşarken hangi sözler onları teskin eder bilemiyoruz. Zaten onları teskin etmeye hakkımız olmadığı gibi edep dışı diye de düşünüyoruz. Çünkü onları hendeğe atan zalimlerle beraber, bizde onların yanmalarını istemeyerekte olsa seyrettik, yaptığımız şey ise ucundan kıyısından sadece maddi yardımlar ve dualarımızdır. Gazzeli babaların ve annelerin yüzündeki çizgiler acının boyutlarını anlatırken çocukların Gazze sokaklarında yürüyen ayet gibi Kur’an’ı nasıl tefsir ettiğini, tevhidi nasıl anladığını/anlattığını tüm dünya dinledi ve gördü, biz de buna yakînen şahit olduk. Çocuklar da sanki babalarına layık bir evlat ve çok sevdikleri Nebi (sav)’ye de sadık bir ümmet olmanın peşindeler ve buna inanmışlar. Bu savaş ve gösterilen teslimiyet bilinci aynı zamanda çocukları erken büyümeye zorladı. Çocukluk onların bedeninde bir anda rüştüne erdi ve omuzlarına çok ağır yük yüklendi.
Ahh Gazze ah! Gerçekten insanlığın dibe vurup tükendiği gibi kelimelerin de tükendiğine şahit oluyoruz. Çünkü hiçbir kelimenin yaşanan vahşeti anlatmaya gücü yetmez. Kınamalar, eleştiriler, hakaretler Siyonistlerin katliamını durdurabiliyor mu? Hayır. O halde kelimelerle değil Siyonist çetenin anladığı dilden konuşulmalı bu da o zalimlere aynı dilden konuşmayla olur. Ama biz öldürmeyi de beceremeyiz. Çünkü bizim vicdanımız, sınırlarımız, kurallarımız var. Bizim inandığımız Allah’ın bize öğrettiği savaş hukuku onlarınkine asla benzemez. Biz tabiri caizse diriltmek için savaşırız, onlar ise sadece öldürmek için savaşırlar. Ama şunu unutmayalım ki Allah’ın bize yazdığı yazı kısastır. Çünkü kısasta hayat vardır. Bu da sadece suçluları ve onları destekleyenleri kapsar. Zaten onlar gibi savaşırsak onlardan ne farkımız kalır ki?
Sonuç olarak eğer Gazze’ye rağmen bayram edebiliyorsak, boğazımıza bir şeyler düğümlenmeden yutkunup yiyip içebiliyorsak bu sizin bayramınızdır. Yok, eğer yediğimiz her lokma, tükettiğimiz her gıda, giydiğimiz yeni giysiler bize canlarımızı, kardeşlerimizi, gönül dostlarımızı hatırlatıyor ve bu bilinçle gözyaşımızı içimize akıtarak bayramı eda ediyorsak bunun adı bayram değilse de O, gerçek bayramı tüm ümmet ve Gazze adına özlemektir.
Allah’ım Filistin ve İslam davasını kendisine şiar edinen tüm Müslüman kardeşlerimizin üzerine sabır yağdır. Bizi kafir ve münafıkların oyuncağı olmaktan kurtar. Bize dost ve düşmanı ayırt edebilme kabiliyeti, yeteneği ve basireti ver.
Hacca gidip hacı olmak, beş vakit namaz kılmak Allah’ın emridir elbette. Ama unutmayın kafirlerin safında durmak, hatta Yahya Sinvar’ın Yahudi asıllı olduğu fitnesini ortaya atacak kadar zalimlerin ve münafıkların elinde oyuncak olmak, Allah’ın Müslümanlara haram ettiği iğrenç bir ameldir. Bu yüzden İslam’ı tercih edişimiz rastgele bir tercih değil bilinçli bir tercihtir. Bu tercihin hakkını Allah kulundan ister ve bunun hesabını sorar. İstediğiniz kadar hayır hasenat yapın, ibadet yapın, eğer zulme maruz kalan, doğduğu topraklardan zorla sürülen o masum kadın ve çocukların hiç olmazsa kalbimizle, zihnimizle ve maddiyatla yanlarında durmuyorsak hesabımız çok çetin demektir. Selam tüm dünya mazlumlarına ve hassaten Gazzeli kardeşlerimizin, dostlarımızın üzerine olsun.