Allah, beş duyu organımızla kavrayamadığımız bir varlıktır. O halde Kuran’da geçen “Allah ile dost olmak”, “Allah’a yakınlaşmak”, “Allah’a yardım etmek” ya da “Allah ile savaşmak”, “Allah’a bilmediği şeyleri öğretmek”, “Allah’ı aldatmak” vb gibi tabirler ne ifade eder? Bu soruya cevap bulmak Kuran’ın mesajını doğru bir şekilde anlamada bize yardımcı olacaktır. Nitekim vahiyle muhatap olan toplumlar, bu sorulara tam anlamı ile cevap veremedikleri için Allah ile birlikte ortaklar edinmiş, Allah’a tapar gibi başka şeylere tapmışlardır. Hristiyanlar ve Yahudiler elçilere Allah’ın oğlu demiş, Mekke müşrikleri meleklere Allah’ın kızı demiş, diğer topluluklar liderlerine Allah’ın yeryüzündeki yansıması demiş ve Allah’ı somutlaştırmak isteyip somutlaştırdıkları şeylere tapmışlardır. Gerçekte ise Allah, soyut olmak ile birlikte varlığını bütün hücrelerimizle hissettiğimiz bir varlıktır.
Allah, ilk insandan günümüze kadar geçen süre içerisinde buyruklarını elçiler aracılığıyla insanlara bildirmiştir. Gönderilen vahiyler ve elçiler Allah’ı temsil etmekle birlikte bunlara yapılan saygısızlık ve hürmet Allah’a yapılmış gibi kabul edilmiştir. Aksi takdirde beş duyu organımızla kavrayamadığız Allah’a saygısızlık yapmak veya hürmette bulunmak vahyi anlamsızlaştıracaktır. Bu konuyla ilgili Kuran “Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur…”(Maide-55) diyerek konuya açıklık getirmiştir.
Vahyin mesajını anlamayan veya anlamak istemeyen Mekke müşrikleri, Allah’ın varlığına inandıklarını söyledikleri halde Allah’ı; çok uzaklarda, ulaşılamaz bir yere koymuş ve ona ulaşmak için aracılar edinmişlerdi. Bununla beraber Allah’ın çok yüce bir varlık olduğunu, kendilerinin ise günahkar ve isyankar olduklarını ve bu nedenle yüce olan Allah’ın kendileriyle muhatap olmayacağını zannediyorlardı. Sonuçta uzak bir Allah tasavvuru; insanların yaşantılarına karışmayan, onların aracısız bir şekilde ihtiyaçlarını karşılayamayan ve problemlerine çözüm bulamayan vb gibi Allah inancına sürüklemiştir. Bu yanlış inanca muhalif olan Kuran “… Biz insana şah damarından daha yakınız.”(Kaf-16) diye buyurup bu konuda sözün özünü söylemiştir.
“Kuran tek başına anlaşılmaz.”, “Kuran’ ı anlamak için bir takım şahıslara ve kaynaklara ihtiyaç vardır.”, “Allah gibi yüce bir varlık, bizim gibi sıradan, günahkar ve aciz insanlara anlayacağı bir kitap gönderir mi hiç.”, “Kuran’ı temel kaynak sayarsan sapıtırsın.”, Diyen günümüz insanı, “Kuran’a, aracılar (Kuran dışı kaynaklar ve şahıslar) olmadan ulaşamazsınız.” demek istemiyor mu acaba? Kaynakları ve şahısları Kuran gibi hatta Kuran’ın üstü gibi görüp aracılara, Allah’a yani temsilcisi olan vahye itaat eder gibi itaat etmiyorlar mı? Kuran tek başına anlaşılamaz, sözünün arka planında uzak, ulaşılamaz, kulunu muhatap almayan vb gibi bir Allah tasavvuru yatmıyor mu? Allah’ı somutlaştırıp aracılara tapma eğilimi bizde de olmuyor mu?
“De ki: Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; o ki, göklerin ve yerin egemenliği ona aittir! Ondan başka ilah yoktur; o diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah’a ve ümmi olan nebi ve resulüne iman edin. O da Allah’a ve onun sözlerine iman etmektedir. Ona iman edin ki hidayete ermiş olasınız.” (Araf. 158) Yukarıda Allah’a itaat etmek için resulüne itaat etmek gerektiğine değinmiştik. Bu ayet ise bizlere,” resule nasıl iman edilir” sorusuna cevap veriyor. Resul, kendisine gelen vahye iman ve itaat etmekle yükümlü olduğundan bizlerin de mevcut vahye olan imanı ve itaati resule olan itaatin bir sonucudur ki böylece Allah’a itaat etmiş olalım. Yani vahye olan itaat resule itaattir, resule olan itaat ise Allah’a itaattir. O halde vahye savaş açan resule savaş açmış olur ki bu Allah’ olan bir savaştır, vahye hürmet eden ise resule hürmet etmiş olur ki bu da Allah’a olan bir hürmettir.
“Elif, Lam, Ra. Bu Kuran; ayetleri, hüküm ve hikmet sahibi (her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından açık ve anlaşılır kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır…” (Hud. 1-2) Kuranın; ulaşılmaz, anlaşılmaz ve karmakarışık bir kitap olmadığını sadece bu ayete bakıp anlayabiliriz. Kendisinin açıklanmasını dahi hiç kimseye bırakmayan bu kitap, tabiri yerinde ise hiçbir aracıya mahal vermiyor ki başkalarına kulluk etmeyelim.
Sonuç olarak Kuran dışı şahıslar ve kaynakların, Kuran süzgecinden geçirilmemesi, Kuran’ın onların süzgecin geçirilmesine yol açacaktır ki bu durum; Hristiyanlar, Yahudiler ve Mekke müşriklerinin düşmüş oldukları yanlış Allah tasavvuruna bizlerinde sahip olmasının farklı bir versiyonu olacaktır. Vesselam.