Enformasyon ağı içinde tüketim nesnesi olmadan varolabilmek için kendi gündemini yaratabilen bir bakışa ihtiyaç vardır. Kuşkusuz böylesi bir bakış ancak ileriye doğru bir fikri, ideali olanların oluşturabileceği bir şeydir. Sistemler genel olarak kimsenin işine yaramayacağı ve anlık heyecan ve korkulardan beslenen bir bildirim sistemi içinde toplumları oyalamaya devam ederken arka planda esas kurmak istedikleri yapının inşası için çalışırlar. Dünya siyaset sistemini gereğince okumaktan yoksun olanlar kendisine sunulanlar üzerinden yorum yaparak hayata devam edeceğinden kendisinin içine konulduğu labirentten hiç bir zaman kurtulamayacaktır. Mesele varolanlar üzerinden bir yorum yapma veya kendimize yol çizme meselesi değildir. Varolanları doğru okuyup esas inşa edilmek istenen sistemin kodlarını çözerek kendi ideallerimiz için doğru hamle yapabilmektir.
Herkes bir kitabı okuyabilir, bir filmi seyredebilir, bir ağaca, akan suya, mavi gökyüzüne bakabilir ama herkes aynı şeyi göremez. Görmek için yalnızca gözlerimize değil onları doğru görebilmek için ferasetli bir bakışa ihtiyacımız vardır. İnsana feraset kazandıran ise Allah’tır. Allah vahiyler ve resuller aracılığı ile insanı inşa ederek onlara feraset, hikmet kazandırır. Bu hikmetli bakışın içinde insan Rabbini doğru bir yere oturtur. Sınırsız olanın sınırlı olanı kuşattığı bir evrende haddini bilen bir insan evini, ekonomisini, siyasetini Allah’ın birliği üzerine kurar. Yani dememiz odur ki yaptığı her şeyi Rabbin kendisine öğrettiği bir siyaset üzere yapar ve okumalarını da bu hikmetli siyaset üzerinden yapar. Kendisine sunulan her şeyi bir hap misali yutmaz ve ilacın tüm prospektüsüne hakimdir. Hatta ilacı kim yapmış, kimin için ne maksatla yapmış onu da bilir. Bu haliyle müslüman insan siyaset bilen, kavramsal düşünmeye hakim ve her şeyi olması gereken yere koymasını bilen bir insandır. Elbette hatalar yapabilen ama hata olduğunu farkettiği andan itibaren aynı hataya tekrar dönmeyen bir insandır. Müslüman insan demek dünya için bir umut olan ve zalimler için kaygı veren bir karakter demektir. Biliriz ki bu insanların sayısı oldukça azdır. Mümkün olduğunca bu sayıların çoğalması için gayret gereklidir.
Dünya müstekbirlerinin dünya halkları için kurdukları bir çok oyunlar vardır. Sağlıktan, ekonomiye, toplumsal yozlaşmadan, toplumsal kaoslara, iklimlerin dengesinden, tarımsal ürünlere ve savaşlara varıncaya kadar bir çok yollarla toplumları sürekli korku ve umut döngüsünde oyalayarak disipline etme peşindedirler. Adına özgürlük dedikleri, serbestiyet dedikleri daha bir çok yalanlarla insanları yozlaşmanın ve sıradanlaşmanın en dibine batırarak kör karanlıklarda yaşatmanın derdindedirler. Ölümü gösterip sıtmaya razı ederek kendileri için hesapsızca tükettikleri şeylerden diğer insanlara ise ucundan accık tattırarak bununla dünyayı bağışlamışlar gibi caka satmaktadırlar. Kimi islami camialar da bu azıcık, tadımlık tatlara kanarak Allah’ın öğretmiş olduğu hikmetli siyasetten arınmış bir boş bakışla gerçeği görmekten uzaklaşmaktadırlar. Mesele bizim şahsi kazanımlarımız yahut cemeatimizin kazanımları meselesi değildir. Elbette ki mesele tüm müslümanların ilkelerinden ödün vermeden kazanımı meselesi olmalıdır. İşte bunun için hikmetli bir okumaya, hikmetli bir siyasal düşünceye ihtiyacımız vardır. Yeniden kendi gündemlerini inşa edebilen bir bilinç olabilmek için vahye kulak vermemiz ve onun bize öğreteceği hikmetlere gönlümüzü açarak hikmetli bir siyasal düşünceyi tevhid ekseninde inşa etmemiz gerekmektedir.
Dokunduğumuz her şeyi yeniden anlamlandırmalı ve bildiğimizi sandığımız her şeyi yeniden gözden geçirmeliyiz. Eksiklerimizi görmeli ve uzun bir yolun yolcusu olduğumuzu hatırlamalıyız. Yürümediğimiz yolları düşlemeli ve yol hazırlığına başlamalıyız. Sistemlerin bize ördüğü labirentlerden çıkarak kendi yollarımızı açmalıyız ki bize tuzak kuran, bizi manipüle eden sistemlerin oyunlarına karşı doğru hamle yapabilelim. Müslüman olarak yaşamak umurumuzda olmalı başkası olarak değil. Bizi cellatlarımıza aşık birer kişilik yapma derdinde olanlara sözümüz şu olmalıdır: “Bizler, Allah ve resulüne, gerek çıkardığı yasalarla, gerek söyledikleri küfür sözleriyle ve gerekse inşa etmek istedikleri kahrolası medeniyetleriyle savaş açmış ve savaş açmayı kendine şan sayan herkese karşı bir nefret içindeyiz.”