2. Sebepler
DİPNOTLAR
[1] Sayımızın artmasından kasıt cemaatimize üye sayısının artması değildir. İslami bilince eren insan sayısının artmasıdır esas hedef. Bu insanların içinden daha sonra cemaatimize üye olanlar da olabilir, fakat olmasalar bile sayımız artmış kabul edilmelidir. Cemaate üyelik ikinci- üçüncü aşamadır. Biz burada yayılma derken ilk etapta birinci aşamayı(genel olarak toplumda İslami bilince ermiş kişi sayısının artmasını) kastediyoruz. Cemaat’in esas görevi de ilk etapta bu sayıyıartırmak olmalıdır, kendine üye sayısını değil. Kendine kazandıracağı insanlar ise ‘seçilmiş’ nitelikte insanlar olmalıdır. Böyle bir yaklaşım cemaatte ihtiyaç olan kaliteyi muhafazayı da beraberinde getirir. Nice kazanılan insan cemaatin içine kişisel sorunlarını taşıyıp cemaatte sıkıntıya(enerjinin içeride tüketilmesine) yol açmaktadırlar. Dolayısıyla cemaate üye sayısının artırılması hedefi farklı bir sürecin işletilmesini gerekli kılar. Bu cümleden olarak yeni kazanılmış insanlara ‘öz inisiyatif’ ile kendilerini yetiştirme anlayışı kazandırılmalıdır ki, cemaat henüz kazanılmamış yeni insanlarla ilgilenmeye ve onları kazanmaya devam edebilsin. Bu arada kazanılan kişi kendisi bir şeyler yapacak, cemaate yük olmayacaktır. Bu, cemaat kazanılan insanlarla hiç ilgilenmeyecek, onlarla eğitim çalışması yapmayacak anlamına gelmiyor.
[2] Eğer yayılma gerçekleşseydi/sayımız artsaydı, bugün hiçbir cemaatin gerçek bir şikayeti kalmazdı, tıkanıklıktan bahsedilmez, İslami hareket gelişiyor olurdu, motivasyon düşmez, sadece düzeltilmesi için tenkit konusu yapılan eksiklikler ve zaaflar kalırdı. Demek ki, bu meselenin diğer eksikliklerimiz ve sorunlarımızla karşılaştırıldığında çok daha farklı bir durumu var. Bu varlık, diğerleri ideali yakalama sorunudur.
[3] Bu sorun aşıldıktan sonra çalışma alanlarını daha dengeli götürebiliriz.
[4] Bu alanda aktif olan birisinin dediği gibi: ‘İnsanların ormanda yollarını şaşırıp orada inşa ettiğimiz bir kulübeye rastlamalarını beklemek dava değildir. Davayı evlere/insanların ayağına götürmeniz gerekir.’
[5] Karıncalar aleminde önemli bir prensip işlemektedir: İş bölümü ve uzmanlaşma. Doğru bir görev taksimi ve herkesin kendi alanında uzmanlaşması profesyonelleşmemizin iki temel ayağıdır.
[6] Bkz.:http://www.venharhaber.com/nefis-bilinci—2-makale,245.html
[7] Toplumun değişmesi birinci aşamada şu düşüncenin bilinç düzeyinde kabul edilmesi ile gerçekleşir: Hayatın her alanında, özel-kamusal, siyasi-toplumsal-ekonomik, kültürel-felsefi Allah’ın mutlak ve kayıtsız otoritesinin(en üstün emredici güç olduğu hakikatinin) kabul edilmesi ve buna uygun bir düzenin talep edilmesidir. Buna iman aşaması diyoruz. İkinci aşama takva aşamasıdır. Düşünceyi kabul edenlerin nefislerini terbiye etmeleri, nefislerinde Allah’ın hükmünü tatbik aşamasıdır. Üçüncü aşama dava aşamasıdır, nefsini ahlaken değiştirdikten sonra kişinin ‘aktif görev üstlenerek’ bu davaya katılmasıdır. Acil yoğunlaşılacak aşama birinci aşamadır. Diğer iki aşama zamana yayılabilir.
[8] Bu düşüncenin altında şu anlayış yatıyor: İnsanların -ahiretteki hesaplarını verebilmeleri(hidayet)dava çalışmamızın ilk gayesi olduğu için-kurtulmaları gereken birinci günah ‘şirktir’. Çünkü Allah şirki bağışlamayacağını söylüyor, diğer günahları dilediğine bağışlayacağını vurguluyor(4/116). Bu nedenle insanların ahiretteki selameti için acilen şirkten arındırılmaları gerekir. Dolayısıyla birinci problemimiz, aciliyet gerektiren meselemiz nedir sorusuna ‘muhatap perspektiften’ bakınca da aynı sonuca varıyoruz. Farklı bir ifadeyle toplumdaki her fert(sayının önemi!) bize, kendileri bunun farkında olmasa bile: ‘Beni (şirkten) kurtarın, dar bir kesimle ilim ve eğitim çalışmaları ile vakit harcayacağınıza faaliyetlerinizi yayılma eksenli şekillendirin, bana çabucak ulaşın, benimle ilgilenin’ diye feryat etmektedir.
[9] Özellikle şu başlıktaki yazılarımızda: ‘İslami Yapılanma Sorunları -Alternatif Modeller Üzerine Düşünmek-‘,‘Programlı Çalışma’, ‘Hedef eksenli çalışma yöntemi’, ‘Yayılma Stratejisi’, ‘Faaliyet Sistemi’, ‘Eleman sıkıntısını çözmek / Kadrolaşma sorunu’.
[10] Tebliğ etkinliğini gözde büyütmemek gerekir. Bir insana: ‘Bu dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir, asıl hayat ahirettedir. Bundan böyle yalnızca Allah’a kulluk yapalım.’ şeklinde iki-üç cümlelik bir hatırlatma ve uyarı bile tebliğdir. Dolayısıyla bunu yapabilmek için alim olmak gerekmiyor. Dinini yaşayan her fert bu seviyede bir tebliğden sorumludur.
[11] İlimde derinleşme konusunda M. Kürşad Atalar’ın‘Düşüncenin Okullaşması’ projesine katkı sunulabilir. Geniş bilgi için:http://dusunceninokullasmasi.com/tr/Default.aspx
[12] Çin‘li general ve askeri stratejist olan meşhur Sun Tzu (M.Ö. 496) ‘Savaş Sanatı’ isimli eserinde şöyle diyor: ‘Tecrübeli ordu komutanı sadece bir kere askerleri görevlendirir ve arabasını sadece iki kere erzakla doldurur.’ (II,8)
[13] Düşünce ve ilim bağlamında esas sorunumuz düşüncenin okullaşmamasıdır. İslam’ı yaşama bağlamında esas sorunumuz takva eksikliğidir. Cemaatlerin durumu bağlamında esas sorunumuz hem takva hem plan-program eksikliğidir.
[14] Bu ‘inanış’ her ne kadar atalardan tevarüs eden ve bizim arzuladığımız anlamda tahkiki ve tevhidi iman düzeyinde olmasa bile mutlaka bir kıymeti haiz olan ve değerlendirilmesi gereken önemli bir temeldir.
[15] Buradagelenekçicemaatlerivetarikatçıkesimleriistisnaediyoruz. Bunlardanmalumsebeplerdendolayıitirazgelebilir.