Sözlük anlamı olarak ‘köktencilik’ manasına gelen radikalizm kavramının bizim camiamızda olumlu bir anlamı ve çağrışımı var. Radikal olmak tavizsizliği, kararlılığı, cesareti çağrıştırıyor.
Bu yazıda ilmi açıdan bir tanım yapılmayacak. Kavramın müspet anlamının ilmi açıdan doğru olup olmadığı tartışılmayacak. İlmi bir terim olarak ‘radikalizm’ kavramının doğru tanımı üzerine tartışılabilir. Yazının başlığında radikalizmi bir illet olarak takdim ederken onu tanımsal açıdan değil, diğer çağrışımları ve insanlar üzerinde oluşturduğu etkiden yola çıkılarak eleştiri getirilecektir.
Radikalizm, çağrışımı itibariyle nefsani duyguları depreştiren bir özelliğe sahiptir. Bu özellik kendimizi diğer insanlardan üstün görme, marjinal de kalsak kendimizi radikal oluşumuzdan dolayı ayrıcalıklı hissetme vb. duygularla dışa yansımaktadır.
Bu nedenle radikalizmi sadece fikirlere kökten bağlı olmak, tavizsiz ve uzlaşmaz olmaktan ibaret görmemek gerekir. Fikirlere kökten bağlı olmak, Kur’ani hakikatlerde tavizsizlik bütün Müslümanların vasfı olmalıdır.
Oysa pratik hayatımızda radikalizmin etkisiyle nefsani bazı özellikler fikre bağlılık postunda su üstüne çıkmaktadır.
Radikallerdeki tavizsiz duruşun arka planından bu illet yansımaktadır. Bu yansıyan şey eleştirdiğimiz ve adına radikalizm illeti dediğimiz özelliktir. Bu özellik ilkeli olma ve tavizsizlik perdesi üzerinden dışarıya yansımaktadır. Dava çalışmalarımızdaki motivasyonumuzun devamlılığına, toplum nezdinde inandırıcılığımıza, sayımızın çoğalmasına engel teşkil eden işte bu özelliktir.
Bununla birlikte radikalizmi eleştirirken beşeri şirk düzenlerine, bidat ve hurafelere karşı daha ılımlı olalım mesajı amaçlanmamaktadır. Tavizsiz olurken bu konudaki duruşumuzu nefsimizin özellikleriyle beslemeyelim, ilkeli duruşumuzu nefsimizin kendi tarafına yontmasına müsaade etmeyelim, ona tavizsizliğimizi suiistimal edip ‘nefsani duyguları’ tatmin edeceği, at koşturacağı bir arena sunmayalım demek istiyoruz.
Örnek olarak nefsin en sevdiği şeylerden birisi insanları eleştirmektir. İnsanları haklı olarak eleştirirken bunun ağırlığını, keskinliğini, dozajını, sıklığını radikalizm illeti sayesinde nefsimiz belirlemektedir. Kendimize tarafsız bir gözle bakıldığında bu görülecektir. Halbuki eleştirilerin dozajı hikmet ile belirlenmeli, nefsimizin isteğine göre değil.
Eleştiri nefsi rahatlatan ve tatmin eden bir duyguya yol açmaktadır. Fikir, gurup ve şahısları eleştirirken kalbimizin derinliklerindeki amaç nefsimizin bu arzusunu, şehvetini tatmin etmek olmamalıdır. Eleştiriyi Allah rızası için yapmalı ve nefsimizi bu rızaya karışmaktan sakındırmalıyız (79/44).
Yine örnek olarak nefsin uyguladığı taktiklerden birisi başkalarını konuşarak ve eleştirerek kendi eksik ve hatalarıyla yüzleşmemektir. Bu illet bizim gelişmemizi engellemektedir. Kendisiyle dürüstçe yüzleşmeyen bir hareket tarihe karışmaya mahkumdur.
Nefsin sevdiği bir diğer şey tartışmaktır. Tartıştıkça bir yandan içimizdeki negatif duyguları boşaltırken, diğer yandan ‘bir şeyler yaptım’, ‘esas görevimi yerine getirdim’ vb. duygularla tatmin olunmaktadır. Biz de farkında olmadan fikirlerimizi paravana yaparak nefsimizin emrinde tartışıyor olabiliriz. Hâlbuki biraz da kendini eleştir. Veya daha fazla kendini eleştir. Allah ne yaptın diye sana soracak. Başkasına soracağı soruyu sana sormayacak. Herkes kendi hesabını vereceğine göre en çok kendimizi, kendi yaptıklarımızı konuşmak, tartışmak ve eleştirmek gerekmiyor mu? Eğer böyle yapmıyorsak o zaman nefsimiz bizi yönlendiriyor demektir.
Bütün bunlar radikalizmin çağrıştırdığı negatif anlam ile hem beslenmekte hem de meşruluk kazanmaktadır. Radikalizm, hak adına yapılan eleştiri ve tartışmada araya karıştırılan nefsani tavır ve tutumlarımızın bir nevi ideolojik örtüsü olmaktadır.
Özetle radikalizm illeti, gereğinden fazla tartışmacı olmak, başkalarını gereğinden fazla eleştirmek, bunu yaparken eleştirinin dozajına nefsimizin ayar verdiğinin farkında olmamak, sürekli eleştirerek kendi icraatsizliğini örtbas etmek, radikal fikirlerden uzak olan ve öyle olduğu için suçu toplumda bulup kendi başarısızlığına veya gayretsizliğine mazeret uydurmak şeklinde dışa vurmaktadır.
Oysa peygamberler hem tavizsizdiler, hem merhametliydiler. Peygamberler gerçekleri hem eğip bükmeden açık konuştular hem de bu açık konuşmayı ‘kavl-i leyyin’e (20/44) göre şekillendirdiler. Peygamberler toplumsal mücadelelerinde sadece dini hâkim kılmak değil (siyasi hedef) aynı zamanda insanların kurtuluşları (insani hedef) motivasyonuyla hareket ettiler. İnsanı kazanmak ön plandaydı onlarda. Muhataplarının hataları da olsa, günahları da olsa, düşmanca yaklaşımları da olsa o insanları kazanmak için didindiler.
Ahlak, merhamet, insaf, anlayış genişliği, tahammül, sabır vb. özellikler tavizsiz Müslümanların en bariz vasıflarından olmadıkça toplumsallaşmamız mümkün değildir.
Bizim camia maalesef egolarının kurbanı olmuş insanlarla dolu. Bu durumun müsebbiplerinden birisi, dinin manevi boyutunu, takvayı ihmal ettiren radikalizm illetidir. Takva kalpte rikkate yol açar, radikalizm katı kalpliliğe ve insafsızlığa.
Tevhid ve Kur’an İslam’ı mensuplarının alternatif bir hareket meydana getirebilmeleri ve başarı kaydedebilmeleri için ilk etapta radikalizmin illetinden arınmaları gerekmektedir. Bu onların üzerinde dışarıdan bakılınca iğreti duran bir özellik olduğu için önce bu kirli elbiseyi çıkarmaları gerekmektedir. Ancak ondan sonra toplum tarafından cazibeleri fark edilecektir. Doğru fikri yanlış bir üslupla sunduğunuzda insanlar nasıl nefret edebiliyorlarsa ‘radikalizm’ dediğimiz illet de doğru fikrimizin yanlış üslubudur. Veya doğru yolda yürüyen, fikirleri doğru olan şöyle bir insanı tasavvur edin: Saçı sakalı birbirine karışmış, bakımsız, konuştuğunda sesli konuşan, insanları rahatsız eden ve onlara kaba davranan. Böyle bir insanın sözüne tebliğe muhatap toplum değer verir mi? Radikalizm işte böyle bir görüntüye yol açmaktadır.
Sonuç
Dinin manevi yönünü törpüleyen, dışlayan bu illetin görünürdeki cazibesi tavizsizliğe dayanmaktadır. Tavizsizlik dinimizin değişmez ve kıyamete kadar da değişmeyecek olan temel niteliklerinden olmasına rağmen ‘radikalizm’ bu özelliğin nefis tarafından kuşatılmış şeklini ifade eder. Bunun en çarpıcı örneği peygamberlerin tavizsiz olmalarına rağmen kavimlerinin akıbetinden endişe duyabilmeleri, onlara rahmetle yaklaşabilmeleridir: Andolsun biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım (inni ehafu aleykum azabe yevmin azim) (7/59).[1] Rahmet özelliğinin radikal çevrelerde yaygın olmaması başlıktaki maksadımızı anlatmaktadır. Tek başına bu örnek ‘radikalizm’in –en azından çağrışımı açısından- farklı bir şey olduğunu göstermeye yeter. Radikalizmin zemminden küfür ve şirk ideolojileriyle uzlaşma çıkmaz. Dolayısıyla küfür ve şirk nitelikli görüşlere hoşgörülü olmamak için ‘radikal’ olmak zorunda değiliz. Tavizsizliğimizi rahmetle birleştirmek zorundayız. Bu, çalışmalarımıza ayrı bir derinlik ve etki katacaktır.
Sabri Kardeşim, keyifle okuduğum bir yazı olmuş. Ellerine sağlık. Güzel bir bakış açısı oluşturmuşun. Bazı parçaları yeniden paylaşmak istedim.
* Radikalizm, çağrışımı itibariyle nefsani duyguları depreştiren bir özelliğe sahiptir. Bu özellik kendimizi diğer insanlardan üstün görme, marjinal de kalsak kendimizi radikal oluşumuzdan dolayı ayrıcalıklı hissetme vb. duygularla dışa yansımaktadır.
* Yine örnek olarak nefsin uyguladığı taktiklerden birisi başkalarını konuşarak ve eleştirerek kendi eksik ve hatalarıyla yüzleşmemektir
* :“(Hz. Hud): Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum.” (26/124-135)
Faruk kardeşim, eyvallah, katkın için teşekkür ederim.
Sabri kardeşim, yazınızdaki tesbit ve önermeleri tamamıyla katılarak okudum. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Yalnız bu tesbit ve önermelerin “radikalizm” kavramıyla ilgisini kurmakta subjektif yaklaşımlar dışında bir temellendirme göremedim. Elbette biz kendimizi radikalizm veya fundemantalizm gibi bir başka batı tandanslı kavramla ifade edecek değiliz, fakat temelde olumlu çağrışımları olan bu kavramları zemmetmek ne kadar doğru, bunu tartışmalı bulmaktayım.
Şükrü kardeşim, katkın için teşekkür ederim.
Sübjektiflik eleştirin kısmen haklı. Bu nedenle kavramı tırnak içine alarak kullandım. Hiç kuşkusuz bu kavramın pozitif çağrışımları da var. Ancak radikalizm kavramının objektif bir tanımı var mı ve bu tanım büsbütün olarak onaylanabilir mi sorularının cevaplanabilmesi için ilmi bir araştırmaya ihtiyaç var. Aynı şekilde fundamentalizm kavramı da tartışmaya açık. Bazı yazarlarımız bu kavramı bile olumlu alırken, bazıları bu kavram daha çok selefi-gelenekçi tandanslı ‚radikaller‘ için geçerli diyorlar. Bu durumda şu soru akla geliyor: Bir kavramın hangi kesim için kullanıldığını neye göre belirliyoruz. Örneğin Batılılar fundamentalisti mezkur çevreler için kullanıyorlar diyerek onların kullanımını kavramın doğru kullanımı için referans ve kriter olarak aldıktan sonra –tutarlılık açısından- radikalleri belirlerken de Batılıların kullanımını esas almak zorunda olmayacak mıyız? Bu durumda bizim beraber görünmek istemediğimiz kesimler de bu kavramla ifade edilmiş olacak. Dolayısıyla bu tür siyasi kavramların medlullerini belirlerken bu tür sorunlar objektifliği zorlaştırdığından bu kavramları kendimize nispet etmek ve sahiplenmek de bir nevi sübjektiflik oluşturacaktır. Senin dediğin gibi burada çözüm kendimizi yabancıların kavramlarına göre tanımlamamak. Bu yabancı kökenli kavramları mutlak surette kullanmamalıyız anlamında değil. Eğer ilmi olarak yabancı bir kavramın büsbütün müspet anlama sahip olduğu (İslam’la çelişmediği) kanıtlanırsa gerektiğinde kullanılabilmeli. Gerekmiyorsa kullanılmamalı. Gerekip gerekmediği bir tarafa çağrışımları bizde negatif bir etki yapıyorsa bence kullanılmamalı.
SA. Kardeşim Sabri, yazını dikkatle okudum. Seninde değindiğin gibi iç dünyalarını müslümanlaştıramayanların kimliklerini tanımlarken sığındıkları bir kale gibi duruyor üzerinde durduğun Radikallik kavramı. Bununla birlikte bu sorunu Radikalizm illetinden (hastalığından demek istediğini anlıyorum) arınmak şeklinde ele almak yine Radikalizm kavramının hakimiyetinde konuyu ele almak gibi geldi bana. Bununla birlikte hem bu yazında hemde diğer yazı ve konuşmalarında “Müslüman şu yada bu kavramla kendisini ifade etmez. Müslüman şu şekilde olur. Ama kendisini radikal olarak tanımlayan bir çok müslüman bugün Peygambere gerçekten çok az benzemektedirler.” mesajını işlemenden dolayı seni tebrik etmek isterim. Allah ecrini versin.