Göbels’in önemli bir sözünü anımsayalım: “Eğer yalanınıza biri inanmıyorsa daha büyüğünü söyleyin” diyordu. İçinde bulunduğumuz ülkede gün geçmiyor ki bir yalanın üzerine daha büyük bir yalan söylenmesin. Kah; gün olur aya çıkarız, kah; gün olur kendi uçağımızı yaparız, gün olur çöpten ekmek toplayan onca insana ve kışın ayazında dışarda yatmak zorunda olan insanlara rağmen ülke ekonomisi çağ atlar. Medyası, tetikçi gazetecileri, çanak yalayıcıları koro halinde yalanları gerçekmiş gibi anlatma telaşına düşerler. Baudrillard’ın simulakr ve simülasyonla anlatmak istediği şey olur. İşin tuhaf tarafı söylenen şeyin yalan olduğunu kim deklare etme cesaretinde bulunacak olursa hemencecik vatan haini ilan ediliverir. Artık bu kelimeler o kadar sıklıkla kullanılmaktadır ki kimin vatan haini olup olmadığı ıskalanmaktadır. Bu kelime ilk kullanıldığında savaşta, savaş alanını terkeden ve düşmanla kendi halkı aleyhine işbirliği yapan (komprador) herkes için kullanılırdı. Oysa şimdi “yangın var” diyenden tutun da “fırında ekmek kalmamış” diyenlere kadar herkes vatan haini ilan edilmekte. Kısacası kim iktidarın sahibi ise güç zehirlenmesi yaşamakta ve ya bendensin ya da düşmanımsın mantığını işletmektedir.
Oysa devleti idare edenler geçmişten günümüze halkın fakirleşmesi, muhtaç olması adına kapitalist şirketler ve devletlerle el ele vererek ortak işbirliği geliştirmekte, devleti yüksek faizlerle borçlandırarak ağır ekonomik bedellerin altına sokmakta, halkın aydınlanması için çalışan sağcısını, solcusunu, “İslamcısını” farketmeksizin hapsetmekte yahut hapisle korkutmakta ama ne hikmetse vatan haini olmamaktadır. Üstelik en büyük vatansever konumunda göğüslerini gere gere gururla arşınlamaktadırlar yeryüzünü.
“Cahil halkın ferasetine sığınıyorum” diyenlerin, “şu kadar şu sureyi okursan zengin olursun” diyen ve fakirliğe övgüler dizerken lüks oteller sahibi olanların ve bu da yetmezmiş gibi bilim kurulu üyesi seçilenlerin profesör olduğu bir ülkede eğitimin yerlerde olması, üniversitelerin kendi işlevini görmekten uzaklaşması ve geleceği inşa edecek gençlerin varlık bilincinden yoksun olmasını sağlayan yönetenlerin vatan haini olmaması şaşırtıcıdır. Artık her şey gibi vatan hainliği de sulandırılmış bir kavramdır. İktidar kimdeyse ve iktidarın yaptığı herhangi bir şeye karşı çıkılıyorsa gerekçesi hemen hazırdır: “bu yapılanlara ve yapılacaklara karşı durmak vatan hainliğidir”. Dün Amerika’nın altıncı filosuna karşı eylem yapan gençler, bugün kendi varlık bilinci için savaşan herkes, insanların hayrına olanlar için koşturanlar, açlıkla, zulümle, patron kayırmacılığının karşısında duranlar, suçsuz yere içeri atılıp sonra pardon denenler hepsi bu vatan için ter döken, arayış içinde olan alnı öpülesi topluluklardır.
İsmet Özel’in bir kitabında şu diyaloğu hatırlayıpta duygulanmayan kaç insan vardır acaba? Haklı olduğu bir konuda devletle ters düşmüş olan Henry hapse atılmıştır ve Henry’nin en yakın arkadaşı olan Waldo, “Henry sen neden buradasın?” diye hapishanedeki arkadaşına hitabettiğinde, haksızlığa karşı durduğu için hapishanede yatmakta olan arkadaşı ise ona “Waldo, sen neden burada değilsin?” diyerek o da arkadaşına olması gerektiği safı işaret etmiştir. Artık öylesine bir enformatik bombardıman içinde tutulan halk var ki taşlar yerinden oynamış ve nerdeyse herkes olması gereken yerden farklı yerlere savrulmuştur. Siperleri korumanın gereğine inananlar ise çok şükür ki hala siperlerinde durmaya azalsalar da devam etmektedirler. Onlar bilirler ki nice az topluluklar çok topluluklara galebe çalarlar, yeter ki inansınlar.
Tüm değerlerin alaşağı edildiği bir memlekette, ilmin kadrini bilenlere yani alimlere daha fazla sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluk da kuşkusuz sürekli olarak hakikati hatırlatmak ve hakikatin yanında yer alarak bu hakikate savaş açanların kıyasıya karşısında durmaktır. Hakikate sahip çıkanlar, yalansız, kayırmasız, rantçı olmayan ve geleceği hayırla imar ve inşa eden bir nesli varedebilirler ve küllerinden bir ülke yaratabilirler. Müslümanlara düşen siperlerini terketmeyerek Allah’ın safında yer aldıklarını unutmamaları ve her türlü ayartıcı cazibelerden uzak kalarak yalnızlaşma riskine rağmen mümin olmada sabırlı olmaları gerekmektedir. Gelecek nesiller için ve gelecekteki dünya için bundan başkaca bir umut da yoktur.