Dünyanın gündemi Covid-19 virüsüne odaklanmış vaziyette. Batılıların yağma ve işgalleri konuşulmuyor. Ölen çocuklar, yerlerinden yurtlarından sürgün edilenler konuşulmuyor, ülkeleri yok edilenler ve fuhuş baronlarının ellerinde namusu kirletilenler konuşulmuyor zira onlar artık şimdinin mevzusu değil. Korku kültürü üzerinden beslenenler yine yeni hesap peşindeler. Ulus devletler yeniden dizayn edilmenin eşiğinde. Uluslar için stratejik düzeyde şirketler küresel bir krizle değersizleştirilip yok fiyatına sermaye baronlarının eline geçecek. Ulus devletler iyice şirket haline getirilecek ve vatandaşlar ise şirketin çalışanları pozisyonunda yeni yaşam biçimlerine ayak uydurmaya çalışacak. Artık yeni dünya düzeni kapıda ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
İnsanlar sürekli yeni salgınlar, yeni belalarla terbiye edilerek komutlarla yaşamaya alışacak. Dışarı çıkabilirsiniz denildiğinde çıkan, girin içeri denildiğinde sorgusuz giren tamamen edilgenleştirilmiş nesneler olarak hayata devam edecekler. Artık inançlar bile bu yeni hayata uyarlanmış bir halde yeniden dizayn edilecek. Artık birbirini gözeten, birbiri için fedakarlık yapabilen insan yerine yalnızca kendisini önceleyen ve hayat karşılığında tüm değerlerini görmezden gelebilen yeni tip insana merhaba diyeceğiz. Kapitalizm her krizi kendi lehine dönüştürecek kurumsal, kuramsal altyapılara sahip. Bu yüzden her daim hazırlıklı ve hatta oyun kurucu olarak sahada yerini almış durumda. Müslümanlar ise yaşadığı şokları bile doğru okumaktan uzak ve içine düştüğü durumu anlamaya çalışmakta. Her şeyi tam anlayacakken birden yeni bir üretilmiş gerçeklikle meşgul edilmektedir. Bu kısır döngü sonsuza kadar böyle devam etmemelidir. Korkuya teslim olmadan, korkunun üstesinden gelebilecek kurumsal ve kuramsal yapısını oluşturmalı bunun için gayret göstermelidir. Görünen o ki artık bundan sonra Müslümanın yükü giderek daha da ağırlaşmakta ve sorumluluğu iki kat daha artmaktadır. Bizim yaşadığımız hadiselerden ders çıkarmamız için arkamızda kapitalizmin oluşturduğu dağlar kadar acılar, sömürgeler tarihi vardır. Bu tarihi doğru bir zihinle okuyup adil bir şekilde etüt ettiğimizde hem kendimizdeki problemleri görme lütfuna erişiriz hem de geçmiş toplumlara hangi oyunları oynadıklarını görerek oyuna gelmemeyi öğreniriz.
Zaman yılgınlık ya da bıkkınlık zamanı değildir. Zaman sorumluluğu üzerimize alıp düşünce üretme zamanıdır. Kendi gündemlerimizi oluşturarak şimdiye ve geleceğe dair proje üretme zamanıdır. Bu daha çok okuma, daha çok birbirine destek olma, daha çok birbirimizle zaman geçirme ve daha çok birbirimizi hayra davet etme demektir. Yaşadığımız bu dünya ikliminde karşılaştığımız bu virüs ne ilk beladır ne de son olacaktır. Bunun gibi nice belalarla uğraşacağımız kesindir. Lakin önemli olan böylesi belalarda birbirimizi daha çok aramak, sormak, eksiğimiz varsa yardımcı olmak ve düşünce dünyamızı sürekli diri tutarak vahşi kapitalizme teslim olmamaktır. Eğer ki Müslümanlar kendilerine has plan ve programlar için yeterince çaba sarfederlerse umulur ki Allah onlar için aşılmaz denilen dağları aştırır, ulaşılmaz denen yollara ulaştırır. Yeter ki biz vahyin sözü uyarınca umudumuzu kaybetmeden tevhid, adalet ve ihsan üzerinde kalmaya ve bu yol üzere yürümeye gayret edelim.
Venhar