Kur’an Günlüğü Notları
Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O’nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız. (Al-i İmran 103)
Unutmak, insanın sahip olduğu garip bir yetisidir. Bazen bile isteye unuttuğu gibi, bazen fıtratı gereği de unutur. İlginçtir, beyin öylesine bir mekanizma ki, insanın artık kullanmadığı, kullanmak istemediği ne kadar tecrübe ve bilgi varsa onları unutmaya programlamıştır kendini. Oysa ki beyin uçsuz bucaksız haddi hududu olmayan bir deryadır. Neden unutmaya programlasın ki kendini? Öğrendiği ve tecrübe ettiği tüm bilgileri unutmasa ne olurdu sanki? Günün birinde tekrar ihtiyacı olup olmayacağını nerden bilebilir ki? Hem öyle de olmuyor mu? Geçmişte edindiğimiz bir bilgiye gün geliyor tekrar ihtiyacımız oluyor ve unuttuğumuz için tekrar hatırlamamız ve tekrar o bilgiyi tazelememiz icap ediyor. Beynimiz bize sormadan neden hatırımızdan siler ki bu bilgileri. Nedeni var mı? Cümlemin başında dedim ya, ne çacuk unuttun ey kendim, insanın artık kullanmadığı ve kullanmak istemediği bilgileri beyin hafızadan siliyor dememiş miydim? Yani o bilgiyi unutmak istemiyorsam o halde unutmamam için sürekli o bilgi üzerinde etüt etmem gerek. Yani unutuyorsam demek ki işime gelmediği içindir, ihtiyacım olmadığı içindir, ciddiye almadığım içindir. Yani bu bile isteye unuttuğum anlamına gelir.
İnsan bazen fıtratı gereği de unutur. Yaşadığımız türlü acılar sürekli tazeliğini korumuş olsaydı insanı yaşatmaz duruma sokardı. Sevdiğimiz bir insanı kaybettiğimizde içimizde yaşadığımız o acıyı düşünün. O acıyla ne kadar yaşayabilirdik ki? Zaman geçtikçe o acı da acı bir hatıra olarak kalıyor zihnimizde. İnsan fıtratı gereği dünya hayatına temayüllü bir varlık olması dolayısıyla yaşadığı böylesi acıları unutmak zorundadır. Bu fakat kendi elinde olan bir şey değildir. Acı hadiseyi unutmaz belki ama içini acıtan o acıyı unutur.
Böylesine, gerek bile isteye ve gerekse fıtratı gereği unutan insana Allah neyi hatırlatmak istiyor? Kitabın bir çok yerinde hatırlamamız salık veriliyor? Ne de çok unutuyormuşuz meğer? Adem Peygamber de Allah ile ahidleşmiş ve unutuvermişti değil mi?[1]
Sonra geçmiş vahyin muhatapları da unutmuştu. Ve sonra biz, bu çağın insanları da unuttuk, unutuyoruz ve unutacağız. Kıyamete dek insan daima bu unutkanlığını devam ettirecek.
Peki bizim unutup da Allah’ın hatırlatmak istediği nedir? Allah’ın bize hatırlattığı, fıtratın bize unutturdukları değildir. Bu basit bahaneye sığınıp kendimizi aklayamayız.
Dünya hayatının heveslerine, arzularımıza, hırslarımıza, nefsimize kapılmak bizi hatırımızdan çıkarmamamız gereken sorumluluklarımızın unutulmasına neden olmuyor mu? Yine kendi elimizle, elimizde tutmamız gerekenlerin üzerine toprak serpmiyor muyuz? Bazen işimize gelmediği için de hatırlamak istemiyoruz. O denli tutsağı oluyoruz kendi zindanımızın. Bile isteye unuttuğumuz için insan olmaktan sıyrılıp beşerliğe soyunuyoruz.
Allah’ın ipine sımsıkı sarılmayı unuttuğumuzdan beri birbirimizden koptuk. Birbirimize olan tahammülümüz ve anlayışımız kalmadı. Birbirimizin kusurlarını deşelemekten birbirimizin güzel yanlarına kör kaldık. İnsandık, elbetteki kusurlarımız olacaktı, fakat bizi birbirimize bağlayan, bize insan olduğumuzu hatırlatan güzel yanlarımızı kendi doğrularımıza kurban ettik. Üstelik kendi doğrularımızı Allah’ın doğrularıyla desteklemekten hiç çekinmeden.
Tanımadığımız bir kimseyle karşılaştığımızda, ” O bize yabancı!” diye itham ederek onunla aramıza önyargı duvarları ördük. Oysaki geçmişte unuttuğumuz güzel bir adetimiz vardı . “O kimseye biz yabancıyız!”, diyerek onunla aramızdaki tüm yabancılığı ortadan kaldırmak için çırpınırdık. Yapıcı olmak yerine yıkmayı, kendimizden uzaklaştırmayı yeğledik. Böylesi daha da işimize geliyordu çünkü.
Sahip olduğumuz güzel bir dilimiz vardı bizim. Güzel düşünmemizden neşet eden bir dilimiz vardı. Güzel düşünmeyi de unuttuk, güzel konuşmayı da. Acaba sözlerimle kırar döker miyim diye üzerinde titrediğimiz hassasiyet damarımız vardı. Hüsnü zannımız vardı bizim. Çünkü insandık, nefsimize aldanıp suizana kapılmaya müsaittik. Güzel düşünüp hüsnü zan besleyerek bunu ünsiyet edinerek ancak bertaraf edebilirdik bu kirli yanımızı. Bunu unutageldiğimizden beridir birbirimizden uzaklaşıyoruz. Dünya heveslerinin kucağında oyalanmaktan farkına bile varmıyoruz.
Oysa Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak insan olmuştuk biz. Onun ipine sımsıkı sarılarak aramızdaki düşmanlığı kaldırmış O’nun lütfuyla kalplerimiz uzlaşmış, ısınmış ve kardeş olmuştuk. Allah’ın bize vermiş olduğu bu nimeti nasıl oldu da unutmuştuk?
Ey kendisine karşı dikkatli olmamızı ihtar eden ve tüm yolların sana çıktığına işaret eden Rabbimiz[2], senin ipine sımsıkı sarılarak tüm unuttuklarımızı bize tekrar hatırlat. Bizi hem bolluk ve hem de darlık zamanında senin yolunda harcayan kimselerden eyle. Öfkemizi kontrol altında tutmayı ve insanları affetmeyi ihsan et bize. Çünkü biliyoruz ki sen iyilik yapanları seversin.[3]
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten bir daha saptırma ve bize rahmetini bağışla: Sensin hakiki Lütuf Sahibi.” [4]
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!”[5]
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!”[6]
“Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsın!”[7]
Ey iyiyi kötüden ayıran Allah’ım,[8] ben tüm benliğimi sana teslim ettim, sen yarattıklarının kalplerindeki her şeyi görürsün.[9] Kalbimi rahmetinle nurlandır, nefsimin oyunlarına karşı dirayetli kıl. Kin, nefret, haset ve çıkar kokan tüm duygulara karşı uyanık kıl beni.
Allah’ım sen bize yardım edersen, hiç kimse bizimle baş edemez; ama bizi terkedersen bize kimse yardım edemez. Bizi sana koşulsuz güvenen kullarından eyle. [10]
Sen bizi terkedersen biz kayboluruz. Bizi kaybolanlardan eyleme ya Rabbi!
Dipnotlar:
[1] Taha 115
[2] Al-i İmran 28
[3] Al-i İmran 134
[4] Al-i İmran 8
[5] Al-i İmran 147
[6] Al-i İmran 193
[7] Al-i İmran 194
[8] Al-i İmran 179
[9] Al-i İmran 20
[10] Al-i İmran 160