İktidar her sıkıştığında tüm sayfayı zafiyet geçiren ya da ölü-yaralı çocuk fotoğraflarıyla dolduran medyasının Trump-Erdoğan görüşmesinin ertesi günü manşetlerinde ne yoktu tahmin edin? Tabi ki Gazze. Birkaç küçük Sumud Filosu haberi dışında. Ve tabi ki filoya katılım için Türkiye’den teknelerin çıkışına izin verilmediğinden hiç söz etmeden. Yeni Şafak, İsrail’in filoya drone’larla saldırmasının ardından bir Türk Donanma gemisinin yardım ettiğini yazdı, ama her fırsatta ‘tutmayın bizi Gazze’ye gidelim’cilerden İspanya, İtalya ve son olarak Yunanistan’ın savaş gemilerini gönderme kararından mahcup olup ‘biz ne duruyoruz?’ diyen yok. Üsküdar meydanda akşamları birkaç kişi, cephesinde Filistin bayrağı dalgalanan bir kamyonetin yanında destek nöbeti tutuyor sadece.
İletişim Başkanlığı BM toplantısı çerçevesinde düzenlenen Gazze konulu toplantıda Erdoğan’ın Trump’ın yanına oturduğunu övgüyle basına duyurdu, ama toplantıyı zaten Türkiye’nin düzenlediğini yazmadı. İçeride ‘Gazze’nin hamisi’ belagati, dışarıda tüm bu imaj çalışmaları Erdoğan’ın Trump karşısında Gazze hakkında tek söz edememesiyle alt üst oldu. Bu nedenle ertesi gün Gazze’deki soykırım fotoğrafları kullanılamadı, çünkü manşetlerde Trump ve Erdoğan’ın el ele fotoğrafı ve “Sorunları Birlikte Aşacağız” başlığı vardı. Erdoğan içeride meşruiyeti korumak için tam böyle bir medya arzu etmişti; ancak elinde kalan, uçakta soru soramayan gazetecilerin çalıştığı, kimsenin okuyup izlemediği bir medya oldu. Hesap tutmayınca, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ın son derece açık sözlü biçimde dile getirdiği üzere, meşruiyeti ABD’de aramak gerekti. Peki meşruiyetin membaında durum ne? Trump meşru bir lider mi?
Jimmy Kimmel’ın gece şovunun kaldırılması kadar gündem olmadı buralarda, ancak Pentagon’un savunma muhabirleri için getirdiği yeni kurallar ABD’de gazeteciliği hiç olmadığı kadar geriye götürme tehlikesi taşıyor. Muhabirlerin imzalamak zorunda olduğu yeni sözleşmeye göre gizli olmasa da Pentagon’un hassas olduğunu düşündüğü bilgiler yazılmayacak, hatta yazılanlar Pentagon’un onayı olmadan yayınlanmayacak. Bu sözleşmeyi imzalamayan gazetecilerin Pentagon’dan haber yapmalarını sağlayan basın kartları iptal edilecek. New York Times, önümüzdeki hafta yürürlüğe girmesi beklenen bu kurallar geçmişte olsaydı insanların ne ABD’nin Vietnam’daki başarısızlığından ne Saddam Hüseyin’in gerçekte nükleer silah sahibi olmadığı, bunun Irak’a saldırmak için savaş bahanesi olarak kullanıldığından, ne de ABD askerlerinin tahliyesi sırasında başarısız operasyon nedeniyle çok sayıda Afgan sivilin öldüğünden haberi olacaktı diye yazdı. İşin trajik yanı ise bu kuralları koyan savunma bakanının, her ne kadar Fox News haber sunucusu da olsa, eski bir gazeteci Pete Hegseth olması. Bizde kurumlar var, sistemimiz çökmez diye düşünen ABD’lileri, ırkçı görüşleriyle bilinen Charlie Kirk’i öldüren katilin MAGA (Make America Great Again, Trump yanlısı grup) içinden olduğuna dair monoloğunun ardından Kimmel’ın programının yayından kaldırılması kadar şaşırtan bir başka şey, bu kararın FCC’nin (ABD’nin yayın düzenleyici kuruluşu, Federal Communication Comission) başındaki Brendan Carr’ın baskısıyla alınmasıydı. FCC, ABD’de medya kuruluşlarının birleşme ve satın alma girişimlerinde etkili bir kurum ve Carr’ın bu baskısına boyun eğmelerinin altında tamamen “duygusal” nedenler yatıyordu. Ancak kamuoyunun tepkisiyle bir gün sonra Kimmel ekranlara geri döndü. Bunu ABD’de demokrasinin halen işlediğine yormak uzun vadede yanıltıcı olabilir. Çünkü ABC ve üst kuruluşu Disney hissedarları olan dev bir medya grubu, yöneticilerinin bu sansürün ekonomik maliyetinin daha yüksek olabileceğini öngörmüş olmaları daha olası.
Ancak Trump geri adım atmıyor, kız çocuklarını istismar eden bir şebeke kurmakla suçlanan Jeffrey Epstein’le Trump ilişkisini ortaya koyan haberler nedeniyle New York Times’a dava açtığını şöyle duyurdu “Ülkemizin tarihindeki en kötü ve en ahlaksız gazetelerden birine karşı 15 milyar dolarlık hakaret ve iftira davası açmanın büyük onurunu yaşıyorum.”
Trump’ın ilk döneminde ABD büyük bir şok yaşamış ve Hollywood bu şoku çeşitli dizi ve filmlerle anlatma çabasına girişmişti. Steven Spielberg’ün yönettiği, Pentagon’un Vietnam Savaşı ile ilgili gizli belgelerini yayınladığı için yargılanan ve davadan ABD’de basın özgür olduğu zaferiyle çıkan Washington Post ve New York Times’ın dönem öyküsünü anlatan The Post filmi, 2017’de en iyi film Oscar’ını aldı.
Trump ikinci zaferinin ardından daha cesur, daha hoyrat. ‘Bunlar bizim nasıl başımıza gelebilir!’ şaşkınlığını atlattıktan sonra Trump’ın meşruiyeti hem kamuoyunda hem de popüler kültür ürünleri yoluyla daha yüksek sesle dile getirilecektir. Gazze konusundaki itirazlarda korku iklimi aşılmaya başladı. Netanyahu’nun en büyük destekçisinin Trump olduğu açık. O zaman o meşruiyet arayışlarının zemini başka yerlere kayabilir. Günün birinde dünyanın en gayrimeşru liderinin büyük dostu olarak tarihe geçmek de olası. ABD medyası Trump iktidarından “rejim” diye bahsetmeye başladı bile.
Ceren Sözeri
Enrensel.net











