Ülke gündeminde Sedat Peker videoları bomba etkisi yarattı. Saatler içinde milyonlarca izleyiciye ulaşan videolar mafya siyaset ve emniyet güçleri arasındaki derin ilişkileri de gün yüzüne çıkarması açısından önemliydi. Aslında bu durum alışık olmadığımız bir durum değil. Malum tarihe susurluk kazası olarak geçen olayda yine siyasilerin çete diye tanımladıkları kimselerle nasıl kol kola gezdiklerini ve iş yaptıklarını belgelemişti. Muhtemeldir ki bu tür durumlar cumhuriyet tarihinden bu yana devam edegelen sıradan olaylardan bir tanesidir. Bu sıradan olayı belki de konuşulur kılan şey ülkeyi yönetenlerin böyle bir işe tevessül etmeyeceklerine dair olan inanç ya da bu ülkeyi yönetenlere alttan alta duyulan bir öfke olma ihtimalidir.
Hukukun üstünlüğüne inanmış her ülke ya da kişi şeffaf bir yönetim anlayışına sahiptir. Elbette devletin gizli bir takım işleri olur ama bu işleri yürütecek olan kadro da yine devlete ait bir kadro olur. Bu kadro adaletin terazisinden sapmadan, kimseye zulmetmeden yapılması gerekenleri yapar. Videolorda anlatılan şeyler ise gerçekten gayri ahlaki denilebilecek ne kadar iş varsa bizzat devletin bilgisi ve izni dahilinde yapıldığı iddiasıdır. Elbette bir taraf iddia ederken diğer taraf anlatılanları reddedecektir. Ama belli ki mızrak çuvala sığmamaktadır. Allah’ın bir toplumu başka bir topluluk eliyle gidermesi yasası burada da işlemektedir.
Devlet, yönetimi altında olan insanların can, mal, namus gibi mefhumlarını korumakla mükellef bir kurumdur. Bunun karşılığında insanlar devlete vergilerini öder ve onun çıkardığı yasalara itaat ederler. Hobbes, ya da Rousseau’ya göre bu karşılıklı toplumsal bir sözleşmedir. Eğer devlet denilen mefhum yetimin hakkını yiyecekse, insanların malarını güçlülere ya da pis işlerini yaptırdıklarına peşkeş çekecekse, faili meçhul cinayetlerle ya da adam kaçırarak insanlara korku salacaksa, iddialarda olduğu gibi gücü elinde tutanlardan bazılarının kimi insanlara tecavüzde bulunup olayın üstü kapatılacaksa yani namus güvencesi ortadan kalkacaksa devletin tebaası olan halk niçin devlet denilen mefhuma itaat edip onun yasalarına uymak zorundadır? Çünkü ortada çift taraflı toplumsal bir sözleşme yoktur. Devlet, ejderha gibi halkına ateş püskürecek, her türlü ihaneti reva görecek, inançlarını yaşamasına engel olacak ve inançların helal kıldığı şeylerin bir çoğunu haram, haram kıldığı bir çok şeyi de helal kılacak sonra itaat bekleyecek, hangi hakla? Ebu Zer’den mülhem bir sözle “Elinden ekmeği alınmış bir adamın isyan etmemesine şaşarım” der. Artık insanların elinden sadece ekmekleri değil, hürriyetleri, namusları, umutları, canları, nesilleri kısacası ellerinde kıymet verdikleri ne varsa hepsi alınmaktadır. Peki böylesi bir durumda insanlar ne yapmalıdırlar?
İnsanlar, kendi varoluş bilincini kuşanmak zorundalar. Allah, insanı en güzel biçimde yaratmıştır. Ona bu dünyada hangi ahlakla yaşaması gerektiğini öğretmiştir. Sahip olduğu ahlaka yaslanarak nasıl bir toplum inşa etmesi gerektiğini ona öğretmiştir. İnsan, kaybettiği şeyi hatırlayarak ve elinden alınması için mücadele edilen değerleri yeniden kazanarak yoluna devam etmelidir. Ancak o vakit haksızlıklar karşısında dimdik ayakta ve isyan halinde olur. O vakit Leviathan’ın ağzından çıkan alevlere aldırmadan, korkmadan insan olmanın onurunu ayakta tutar. Vahyin inşa ettiği insanın üstesinden gelebileceği şeylerdir bunlar. Zalimlerin çıkarları birbirleriyle çatıştığı anda yapılan tüm zulümler ulu orta dökülmektedir. Aynı şekilde çıkar çatışması sonlandığında yine kol kola bir birlerine methiyeler dizmeye devam etmektedirler. Afrika atasözünde olduğu gibi: “Filler sevişir çimenler ezilir, filler dövüşür çimenler ezilir” olan her daim güçten yoksun olan mustazaflaradır. Ama vahiyle inşa olanlar bilir ki mustazaf olmak kader değildir, aynı zamanda mustazaf olmak övülen bir şey de değildir. Övülen şey, hakkın yanında durmak, zulme karşı vahyin bilinciyle isyan bayrağını çekmek ve bu mücadelede sabikun olmak yani önde gidenlerden olmaktır. Elbette herkes inandığı dinin öğretileriyle inşa olur. Vahyin öğretileriyle inşa olmuşlara ve olmaya gayret edenlere selam olsun…
Öncelikle tebrik ediyorum böyle cesaretli bir yorum yazdığınız için. Açıkçası kimi müslümanların iktidar merkezli bir düşünme biçimine girdiği son 20 yılda net bir duruş olması açısından bu yorum önemlidir. İyi ki de sizin gibiler var zira sizleri gördükçe müslümanlardan umut kesmek ne mümkün. Allah sayılarınızı çoğaltsın ne diyeyim.