Oryantalizm Emperyalizmin bir koludur. Ana amaçları zaafımız olarak gördükleri noktalardan girerek kültürel, itikadî, iktisadî ve siyasî birliğimiz parçalamak, İslâm dünyasını daha bir sömürülebilir hale dönüştürmektir.
Oryantalistlerin akıttığı zehirlerden biri de tarihselci bir mantıkla Kur’an’a yaklaşmaktır. Bilimsel tarafsızlığını korumaya çalışan oryantalist bilim adamları bile Hz. Muhammed’e Allah tarafından seçilmiş son ve evrensel bir peygamber olarak inanmaz. İnanmadığı için de Kur’ân’ı Muhammed’in düzenlediği Kitab olarak görür. Onlar için doğal olan da budur.
Mühtedi ilim adamlarımızdan Hamit Algar ve benzeri düşünürlerimize göre bir batı projesi olan İlahiyatlarımızda maalesef giderek artan ve yayılan tarihselci bir damar vardır.
Tarihselcilerin Görüşleri
Bunlar İslâm’ı bir hayat düzeni olarak görüp inanamadıkları, görebilme ilmi iktidarından da yoksun oldukları için eziklik içinde tarihselciliğe sarılırlar. Bunlar, Kur’ân’ın özellikle toplumsal hayata yön veren ayetlerinin lafzı anlamları içinde anlaşılıp uygulanamayacağı görüşündedirler. Bu sebeple mesela suça bire bir cezayı öneren Kur’ânî Kısas sisteminin uygulanamayacağını, Kısas yasasını vaz eden Kur’ân’ın iniş sürecindeki amacı ölçü alınarak yeni yasalar konulması gereğini dile getirirler.
Bütün varlıklarının yaratıcısı olup kudreti ve bilgisi sınırsız ve sonsuz olan Allah’a acz ve eksiklik isnad edilemeyeceği için de Kur’an’a Hz. Muhammed’e Allah tarafından söz ve mâna olarak indirilmiş bir Kitap olarak değil de, ona anlam olarak ilham edilmiş ve onun tarafından düzenlenmiş hitaplar dizisi olarak inanırlar.
İslâm’ın özünü ve esaslarını oluşturan Kur’ân’a, yasaları zamana göre değiştirilmesi gereken hitaplar bütünü olarak bakıldığında ortada İslam diye bir gerçekliğin kalmayacağı açıktır.
Tarihselcilerin Kur’ânî hükümlere getirebildikleri alternatif hükümler olmadığı ve böylesi bir güçleri de bulunmadığı için, onların arasında Kur’ân’ı yönlendirici ilkeler kaynağı olarak algılamayı abesle iştigal görenler de vardır.
Bunların, bazıları derin devlet tarafından da onaylandığı için başta Diyanet teşkilatı ve İlahiyat camiası olmak üzere çok çok üst düzey görevlerde de istihdam edilmektedirler.
Mustafa Öztürk ve Kabul Edilemez Görüşleri
Tarihselciler, ilmi düzeysizliklerini kanıtlayan görüşleri asla kabul etmezler. Üstelik geleneksel fıkhımıza yönelik haklılık içeren görüşlerini Kur’ân’a da teşmil ederler.
Son günlerde yeniden gündeme gelen Mustafa Öztürk, tarihselcilerin ve hatta olumsuzlukta tarihselcileri de aşan ne idüğü belirsizlerin temsilcisi gibidir.
Mustafa Öztürk’ün bir Kur’an aliminin asla makul görüp onaylayamayacağı pek çok aykırı ve düzeysiz görüşleri vardır. Ama ortadır. Gizlisi yoktur. Çalışkan ve velüd bir yazar olan Mustafa Öztürk büyük ölçüde saflığından mıdır veya Karadenizliliğinden aldığı delice cesaretinden midir ya da meri düzen tarafından mağdur edilmeyeceğini bilmesinden midir bilinmez, inançları ve düşünceleri ile ortadır. Dönek, münafık bir fikir fahişesi değildir. Onunla aynı görüşte olan ve hatta ona akıl hocalığı ve koruyuculuk yapan niceleri vardır ki onlar, kendilerini açığa vurma cesaretini gösteremezler. Haza münafıktırlar.
Arada bir yılgınlık gösteriyorsa da Mustafa Öztürk, kendisini Ehl-i Sünnet olarak tanıtan ve medyada gündemde tutulan nice maruf hurafecilerden hayırlıdır. Daha doğru bir ifadeyle çok çok daha az zararlıdır.
Tarihselciler ve Mustafa Öztürk ile ilgili yazılarım oldu. Amacım bunlara bir yenisini daha eklemek olmayıp, hayati bir meseleyi gündeme taşımaktır.
Tarihselcileri biliyoruz. Tamam, onlar Kur’ân’ı söz ve mâna olarak Allah’ın kitabı olarak görmezler, seküler/laik düzenle bir problemleri yoktur. İslâm merkezli hiçbir itirazları veya ve talepleri de yoktur.
Bizim Tarihselcilerden Ne Farkımız Var?
Peki Kur’ân’a söz ve mâna olarak Allahîn kitabı şeklinde inanan, onu binlerce insana ezberleten ve benim de aralarında olduğum ilahiyatçılar, medreseliler siyasiler, tarikatçiler, cemaatler, Müslüman aydınlar… bizim tarihçilerden, hatta sosyal demokrat ve Kemalistlerden ne farkımız vardır?
Biz Kur’ân’a Allah’ın Kitabı Olarak İnandık da Ne Oldu?
Kur’ân’ı anayasal düzenimiz ve toplumsal yapımız dışlamış değil midir? Kurân, hukuk düzenimizde mi, ekonomik yapımızda mı, eğitim sistemimizde mi Allah’ın kitabı olarak kabul ediliyor?
Yahu geçtik Kur’ân adına, çiğnenen evrensel insan haklarımız adına olsun bir sızımız, şikâyetimiz ve bir talebimiz var mı? İslâm’ın gayri Müslimlere bile tanıdığı Ahval-i şahsiyemizi (evlenme,boşanma,alım satım) bile inançlarımıza göre kullanamamanın zilletini duyanımız kaldı mı?
“Biz Kur’ân’a Allah’ın Kitabı Olarak İnandık da Ne Oldu?” sorusunu kendime yönelttikçe hüngür hüngür ağlayasım geliyor. Mustafa Öztürk’e hayır demeye bile utanıyorum.
Biz Covid 19’a ve benzerlerine müstahakız da Rabbimizi unuttuğumuz için azapta unutulursak halimiz nice olacak?
“Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah’a imanla küfrün sınırında, yani kıyı kenar kulluk eder, öyle ki başına bir iyilik gelse, ondan hoşnut olur, ama başına sınayıcı bir güçlük gelse, hemen bütünüyle yüz çevirir ve böylece dünyayı da, ahireti de kaybeder. İşte en açık zarar ve kayıp da budur. (Hac 22/11)
Mirat Haber / Ali Rıza Demircan
“Mustafa Öztürk, dönek, münafık bir fikir fahişesi değildir.”
diyorsunuz, dediğinize katılmak mümkün değil çünkü; öyle olsaydı mealindeki sözleriyle tenakuza-‘tutarsızlığa-çelişkiye’ düşmezdi.
Tarihselci görüşü benimsediğini açıkça dile getiren Mustafa Öztürk’ün hazırlayıp piyasada satışa sunduğu Kur’ânı Kerîm Meali adlı çeviri kitabındaki “Sunuş” başlıklı önsözünde kendi ifadelerinden birkaç alıntıyı aşağıda dikkatlere sunuyorum.
“Kur’ân, birçok âyette açıkça belirtildiği gibi insanoğluna bir öğüt, bir uyarıdır. Muttakîler yani Allah’a karşı saygıda kusur etmekten korkan, O’na itaatsizlikten sakınan herkes için bir hayat rehberidir. Kısacası Kur’ân, îman ve ahlâk temelinde evrensel ve tarih üstü bir mesajdır. Kur’ânın temel hedefi insanoğluna Allah’ın hoşnut olacağı bir hayat yaşatmak dolayısıyla yarın bir gün hesap vermek üzere O’nun huzuruna çıktığında helâk ve hüsrana mahkûm olmamasını sağlamaktır.” (sayfa XI)
“Aslında Kur’ânın tabiata, tarihe, hukuka ve sair konulara dair tüm atıfları sırf Allah’a teslimiyet ve kulluk temelinde îman ve güzel ahlâk sahibi insanlar olmamız, dolayısıyla dünyada salâha, âhirette felâha kavuşmamız gerektiğiyle ilgilidir.” (sayfa XII)
“Kur’ân bütün sorunlara birçok âyette işaret etmekte, ilgili âyetlerde tarih üstü mesajlarını tarihin belli döneminde yaşanmış olaylar üzerinden vermektedir. Dolayısıyla Kur’ân, ilk hitap ettiği çevreye, “Kızım sana söylüyorum” derken sonraki kuşaklara da, “Gelinim sen anla” demektedir.” (sayfa XII)
“Kur’ânın olağanüstü hadiselerle ilgili tüm ifadelerini zorlama tevillerle rasyonelleştirmeye çalışmak ve bunu meale yansıtmak yerine kıssalar için mûcize kavramı üzerinde durmalıdır.” (sayfa XXII)
Ve son sözü:
“Kur’ân mu’ciz, meal sahibi âcizdir.” (sayfa XXVIII)
Mustafa Öztürk Nisan 2011-Adana
Ayrıca aşağıdaki cümlelerinizden bazı zaaflarınız olduğu ve kendisi hakkında kapsamlı ve derin düşünüp hüküm veremediğiniz anlaşılıyor. O yüzden de şahsınıza yakışmamış cümleler olarak görüyorum.
“Arada bir yılgınlık gösteriyorsa da Mustafa Öztürk, kendisini Ehl-i Sünnet olarak tanıtan ve medyada gündemde tutulan nice maruf hurafecilerden hayırlıdır. Daha doğru bir ifadeyle çok çok daha az zararlıdır.”
Ebu Cehl’in şirkini ve düşmanlığını açıktan yaptığı için mertlik olarak öne sürüp inkâr ve isyanının üstünün örtülmeye çalışılması sizce uygun bir yaklaşım ve değerlendirme mi?
Bildiğiniz gibi özde kâfir olanın hiçbir iyi tarafı ve iyilik adına yaptıklarından Allah râzı değildir, gerçek mümin de itibar etmez! Cüretkârhane küstahlığı cesaret diye adlandırmak onca kitap yazmış sizin gibi biri için büyük gaf!
Sayın Mehmed Durmuş’un M.Öztürk hakkında kaleme aldığı bu sitedeki yazısını da okumanızı tavsiye ederim.
Bir de;
“Onunla aynı görüşte olan ve hatta ona akıl hocalığı ve koruyuculuk yapan niceleri vardır ki onlar, kendilerini açığa vurma cesaretini gösteremezler. Haza münafıktırlar.” diyorsunuz.
Ancak aynı görüşte olanları ve akıl hocalarının olduğunu beyan ediyorsunuz ama siz de aynı cesareti gösterip bu ihanet şebekesini deşifre etmiyorsunuz, neden?
Şeytan’ı hafife almamalıdır!
Kulağı çekilesi insanların sırtını sıvazlamamalı, sapla samanı karıştırmamalıdır!
Rabbim bizleri Hakk’ı Hak, bâtılı bâtıl olarak gören Furkan sahiplerinden eylesin, âmin.