Dün gece, şehir meydanında birbirine çok yakın olan, üç farklı noktada yangın çıktı. Göğe yükselen kızıl alevler, şehrin her yanından görülebiliyordu. İnsanların korku dolu bakışları ve kadınların çığlıkları o denli yüksekti ki, alevlerin bazen bu nedenle gerilediği söylenebilirdi. Ama bütün gayretlere rağmen yangının tamamen söndürülmesi sabahın ilk ışıklarına kadar sürdü. Zaten itfaiye de dört saat gecikmeyle gelmişti.
Sabah olduğunda bütün şehir kıyamete uyanmış gibiydi. Tarifsiz bir tedirginlik, korku, şüphe herkese ve her şeye sirayet etmişti. Her sabah esen sabah rüzgârı esmiyor, kardeşler parkındaki ağaçların iri yaprakları kımıldamıyor, tembel; hazıra alışmış kaldırım kedileri bile insanların bacaklarına sürünüp yiyecek bir şeyler istemiyorlardı. Hareket eden tek şey, şehir meydanını dolduran görevlilerdi. Her tarafta askerler, polisler, itfaiyeciler, uzmanlar vardı. Bir de heyecanlı kameramanlar, meraklı muhabirler..
Yangın nasıl başlamış, nasıl gelişmişti? Herkesin anlamaya çalıştığı buydu. Görgü tanıklarının ifadelerine göre yangın, üç yerde ardı ardına başlamıştı. Sonrasında göğe doğru fışkıran alevler büyümüştü. “Alevlere bakarak kundaklama, tahribata bakarak bomba” şeklinde yorumlar yapılıyordu. İşin ilginç yanıysa; kundaklama (ya da patlama diyebiliriz) belirli üç hedefe yapılmıştı. Valilik, orduevi ve cami.
Çalışmalar neticesinde olay yeri kontrol altına alındı. Yangın söndürüldü. Zarar tespiti yapıldı. İşin iyi tarafı ölen ya da yaralanan kimsecikler yoktu. Ulusal tv kanalları, radyo ajansları, internet haber siteleri, sürekli canlı yayın yapıyorlardı. Sadece şehir değil tüm ülke vahim olaya kilitlenmişti. Televizyonda haberler, geceden kalma yangın görüntüleri eşliğinde sunuluyordu. Haber yorumları, canlı yayın bağlantıları, uzmanlarla söyleşiler, yerel halkla yapılan röportajlar birbirini izliyordu.
Akşama doğru tüm haber kanalları, zanlının yakalandığını “flash haber” olarak duyurdular. Yapılan özel ve titiz çalışma sayesinde zanlı, kolayca tespit edilmiş, direnmeden yakalanmış, sorunsuz bir şekilde ifadesi alınmaya götürülmüştü. Zanlı ilk ifadesinde suçu kabullendiğini söylemiş, bunun için de doğrudan hapse gönderilmişti. Böylece halk rahat bir nefes almıştı.
Ama konu burada kapanmayacaktı. Böyle ciddi bir mesele hemen unutulamazdı. Hem devlet içinde hem de halk arasında terörizm, uzun uzun tartışılacaktı. Medya bütün bu tartışmaları ekrana taşıdı. Bu tartışmalar üç genel başlıkta toplandı. İlk olarak ulusalcı, milliyetçi, asker tabanlı kanattan geldi basın açıklaması. Yapılan suçlamalar, tespitler ve alınması gereken önlemler şöyle sıralanıyordu.
-Orduevimize yapılan bu haince saldırı, adi bir suç olmayıp, dış mihrakların planladığı ve yerli işbirlikçilerin eyleme koyduğu terörist bir saldırıdır. Askerlerimize yapılan bu saldırı gösteriyor ki; birlik ve beraberliğimizi artırmalıyız. Aynı zamanda, gerekli güvenlik önlemleri alınmalı, halkın katılımıyla milliyetçi mitingler tertiplenmeli, silah alımı ihaleleri biran önce sonuçlanmalı, her şehre şehit asker ve subayların heykelleri dikilmeli, orduevi lokallerinin dinlenme ve eğlence masrafları şehir bütçesinden karşılanmalı, her eve en az bir tane bayrak asılmalı,…
Askeri ve milli kimlikli şahısların teklifleri uzayıp gidiyordu.
İkinci açıklama hükümetten geldi.
-Dün gece gerçekleşen haince saldırıları şiddetle kınıyoruz. Halkımızı sükûnete davet ediyoruz. İlk saldırının valiliğe yapılması ve en büyük tahrifatın valilik binasında gerçekleşmesi, eylemin siyasi olduğunu göstermektedir. Siyasi düşüncemize ve politikalarımıza yapılan düşmanca bu saldırıya inat, daha çok çalışacağız. Yapılacak yeni çalışmalar içerisinde şunları planlıyoruz; yüksek makamlı kamu görevlilerinin korumalarının artırılması, istihbarat çalışmalarına hız verilmesi, aşırı ve radikal unsurların gözetim altında tutulması, haksız eleştirilerin ve eylemlerin şiddetle cezalandırılması, okullarda demokratik rejimin değerlerinin anlatılacağı özel seminerler hazırlanması, milletvekili maaşları ve emeklilik haklarının iyileştirilmesiyle ilgili düzenlemelerin hızla meclise getirilmesi, petrol, doğalgaz ve elektriğe uzun süredir yapılmayan zammın piyasalardaki dalgalanmalardan ötürü bu haftadan itibaren uygulanmaya konulmasını, halktan güvenlik ve istihbarat konusunda destek alınmasını, belli merkezlerde sokak ve caddelere gülsuyu kokulu, sinir yatıştırıcı etkisi olan esans sıkılması… gibi çalışmaları ivedilikle hayata geçireceğiz. Millet irademiz, terörizme üstün gelecektir.
Şak. Şak. Şak…
Üçüncü basın açıklaması da din işlerinden geldi.
-Allah’ın evine, kıymetli camimize ve diğer kamu kurumlarına yapılan haince saldırı, imanı zayıf, başka mezheplere müntesip kişi ya da kişilerce yapılmıştır. Kargaşa ve terörden beslenen bazı mihrakların işi olduğundan şüphemiz yoktur. Daha önce ülkemizde hiçbir camiye saldırı yapılmamıştır. Bu cüret ve cahilliğin inancımızın geleceği konusunda endişe verici olduğunu söyleyebiliriz. Din işleri olarak beklentilerimizi yüce milletimize ve devletimize buradan duyuruyoruz. En kısa sürede konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Halkımız da Allah’ın evi olan camilere sahip çıkmalılar. Camilerin tamir bakım onarım masrafları için halkın kıymetli desteklerini bekliyoruz. Din işlerinde çalışanlar ile ilgili yasal düzenlemelerin geciktiğini, yeni kadrolar açılması gerektiğini, imam-müezzinler için sabah namazı ve yatsı namazları ayrıca teravih namazları için mesai ücreti ödenerek memurlar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerektiği, din görevlileri için seyahat, sağlık ve kültür turizminde kolaylık sağlanması gerektiğini, vazife-i dini adında bir vergi konması ve buradan elde edilen gelirlerin din işlerinde kullanılmasını ve böylece halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini, aşırı dinciler ve yabancı mezheplerle ilgili daha dikkatli olunması gerektiğini ve herkesin Ayetelkürsi’yi her türlü belaya karşı ezberlemesi gerektiğini…
Bunlar gibi birçok konu gündeme geldi, konuşuldu, kimisi karara bağlandı kimisi de unutuldu.
…
Yaklaşık bir hafta sonra, ulusal bir futbol maçının yapılacağı gün, tüm basın-yayın kuruluşlarının maç için hazırlık yaptığı gün, yangınların faili olarak tutuklanan teröristin resmi avukatı basın açıklaması yapmak üzere meydana çıktı. Bunu fırsat bilen basın ordusu avukatın etrafını sardılar.
Avukat şu açıklamada bulundu:
“Birazdan okuyacaklarımın tamamı müvekkilim tarafından kaleme alınmıştır.”
“Sevgili halkım. Ben Süleyman Hoca. Beni bilen bilir. Yıllarca yurdumuzun çeşitli üniversitelerinde hocalık yaptım. Dilim döndüğü, ilmim yettiği kadar iktisat, kamu yönetimi, siyaset bilimi, sosyoloji, halkla ilişkiler, medya ve algı yönetimi dersleri verdim. Binlerce öğrenci mezun ettim. Mesleğimde takdir gören, başarılı bulunan, sayısız ödül almış, birçok devlet adamı yetiştirmiş bir hocayım.
Yakın zamanda emekli oldum. Emekli olduktan sonra hayatım boyunca anlattıklarımın doğruluğunu test etmek istedim. Bildiklerim doğruluğunu test etmenin başka yolu yoktu. Aynı zamanda da herkese son bir ders vermek istedim.
Çağımız zihinsel kölelik çağıdır ve algılarımızın tamamı başkaları tarafından yönetilmektedir. Diyebilirim ki yeryüzünde insanlık çağı bitmiştir. Zekâ ile meta arasında fark kalmamıştır. Bir gün gelecekse bir Mehdi hazretleri, ilk işi gözlerini kör, kulaklarını sağır etmek olacaktır. Zira kölelik sisteminin en büyük silahı; izletmek ve işittirmektir artık.
Bu nedenle; bir gece, kimsenin olmadığı bir anda, algı yönetimi yapılan birçok merkezden sadece üçüne eylem düzenledim. Kimsenin incinmemesi için elimden geleni yaptım. Hazırladığım yanıcı maddelerle de olayı büyük gösterdim. Beklediğim şey, yaptığım işin halka nasıl servis edileceğiydi, bu olay üzerinden nasıl ve kimler çıkar sağlayacağıydı, çekmecede hazır tuttukları projeleri nasıl uygulamaya koyacaklardı, basit bir olay üzerinden nasıl menfaat sağlayacaklardı? Umarım bu çabamla foyalarını bir nebze de olsa açığa çıkarmışımdır.
Şunu unutmayın. Şimdi ben suçlu ve mahkûmum. Ama sizin ruhlarınız, düşünceleriniz, inançlarınız mahkûm. Sizi uyutmalarına ve istedikleri gibi yönlendirmelerine müsaade etmeyin. Uyanın! Ama zihniniz, bakışlarınızdan özgür olsun.”
Avukatın basın açıklaması canlı yayınla tüm ülkede izlenmişti. Herkes şoktaydı. Bir haftadır bu konuyla yer yerinden oynamıştı. Halkın tamamı olayı terörist bir saldırı olarak izlemişti, binlerce komplo teorisi kurulmuştu. Meğerse hepsi bir kaçığın dâhice planıymış.
Herkes rahat bir nefes almıştı. Korkacak bir durum yokmuş anlaşılan. Zaten anında kameralar büyük futbol karşılaşmasına kilitlenmişti. Hakemin düdük sesiyle tüm ülke maçın kaderine kilitlenmişti. Bahisler oynanmış, gazozlar açılmıştı…