Mahallenin küçük oyun parkında çocuklar oyun oynuyordu. Çığlıkların, koşturmaların, ağlaşmaların arkası hiç kesilmiyordu. Demlikteki çay suyunun kaynaması gibi; parkın ortası çocuklarla bir iniyor bir çıkıyordu. Bununla beraber, parkı çevreleyen banklarda oturan yaşlı kadın ve erkeklerde ise tam bir sükunet hakimdi. Hareketler yavaş, sözler hafif, bakışlar yorgundu. İçlerinden biri bir şey söylüyor, diğerleri düşünüp anlamaya çalışıyor, sonra varsa bir cevapları tane tane dile getiriyorlardı. Bazen “olmaz efendim” diyerek bir itiraz gelebiliyordu içlerinden ama bu düşük bir ses tonuyla ve kibarca oluyordu.
Bir ara uzun sakallı, cami cemaatinden olduğu her halinden belli olan bir ihtiyar söze girdi;
-“Efendiler, görüyorsunuz değil mi? Allah ne güzel yaratmış çocukları, masum ve sevimli…”
-“Haklısın hacı abi, onları seyretmekten hiç usanmıyorum. Hepsi hayat dolu ve neşeli” dedi bir diğeri.
-“Birbirlerinden farklılar, cinsiyetleri farklı, boyları posları, biri salıncak ister biri kaydırak ama hepsi masum, hepsi temiz. Biz de bir zamanlar çocuktuk, ama hayat kirletti gün be gün. Keşke böyle kalabilseydik” dedi bir başkası.
-“Allah, insanı İslam fıtratı üzerine yaratır. Bu nedenle her doğan çocuk temiz, pak ve masumdur” dedi emekli imama benzeyen, fikrine güvenen bir başka ihtiyar.
Muhabbet bu şekilde sürüp giderken, o vakte kadar sessiz sedasız, en kenarda oturan kır saçlı, sakal traşlı, mahallede yabancı olan adam söze girdi;
-Beyamcalar, ben sizin gibi düşünmüyorum. Allah çocukları temiz bir sayfa olarak gönderiyor elbette. Ama her insan evladı, potansiyel olarak hem iyidir hem kötüdür. Hatta kötülüğe daha yatkındır. Bakın saatlerdir çocukları izliyoruz burada. Ben masumiyet değil; bencillik görüyorum, kıskançlık görüyorum, acımasızlık görüyorum. Bilerek birbirlerini düşürüyorlar, plan yaparak salıncağı elde etmeye çalışıyorlar, anne babalarını her şekilde kullanıyorlar, ellerinde yedikleri simit ya da dondurmayı diğerlerinden sakınıyorlar, paylaşmak istemiyorlar. Bunlar masumiyetin işareti değillerdir. Elbette bunların bir kısmını yapmayan çocuklarda vardır ama bu hepsini aklamaz.
Bütün ihtiyarlar kaşlarını çatmış, şaşkınlıkla yabancıyı dinliyorlardı. İçlerinden en yaşlı olan;
-Olur mu öyle şey evladım; Allah kusurlu şey yaratır mı hiç?
-Haşa, Allah kusurlu yaratmaz elbette. Lakin Allah bizi insan olarak değil, beşer olarak yaratıyor. Doğası gereği hayatta kalmak isteyen, büyüyüp güçlenmek isteyen, çoğalıp hakim olmak isteyen, varlığını her şeyden kıymetli gören bir varlık olarak geliyoruz dünyaya. Büyüdükçe doğruyu ve yanlışı anlayıp tanıyarak ayırt etme fırsatı elde ediyoruz. Eğer tecrübelerimizi biriktirerek iyi, doğru ve güzel olana tabi olursak ilerleyen ömrümüzde insan olma şerefine nail oluyoruz. Aslında en yaşlı olanımız en günahkâr olanımız değil; insan olmaya en yakın olanımızdır. Zira gençliğinde taşıdığı kibir, gurur, bencillik, kıskançlık, kavgacılık ondan uzaklaşmış; geriye merhamet dolu bir yürek, zayıf bir beden, tövbekâr geceler kalmıştır.
Sustu yabancı. İhtiyarlar gözlerini yere düşürmüşlerdi. Akıllarından birçok şeyin geçtiği anlaşılıyordu. Kimse itiraz etmedi, desteklemediler de. Öylece oturuyorlardı. Sonra En yaşlı olanı;
-“Ezan okunur birazdan, hadi abdest tazeleyelim hacılar” dedi.
Her birimizin biyolojik bir temele dayanan, bir dereceye kadar “doğal”, esas, verili ve sözcüğün dar anlamıyla değiştirilemez ya da değişmez bir içsel doğası vardır. Her birey, bir bölümü kendine özgü, bir bölümü de tüm insanlıkla ortak bir içsel doğaya sahiptir. İçsel doğanın bilimsel açıdan incelenmesi ve -yaratılması değil- keşfedilmesi mümkündür. Elimizdeki bilgilerin ışığında bu içsel doğanın temelde ya da zorunlu olarak kötü olmadığını söyleyebiliriz.
Temel gereksinimler (yaşamaya; güvenliğe; ait olmaya ve şefkate; saygıya ve özsaygıya; kendini gerçekleştirmeye duyulan) ile temel insani duygu ve yetenekler ilk bakışta ya nötr, “pre-moral” ya da yapıcı nitelikleri ile “iyi”dirler. Yıkıcılık, sadizm, gaddarlık, kin, nefret, vb. insanın temel özellikleri olmayıp, gereksinim, duygu ve yeteneklerin engellenmesine karşı duyulan şiddet eğilimli tepkilerdir. Öfke kendi içinde kötü değildir; korku, tembellik hatta bilgisizlik de… Bunlar elbette kötü davranışlara yol açabilirler ama bu da zorunlu değildir. İnsan doğası asla düşünüldüğü kadar kötü değildir. Aslında insan doğasına ait olasılıklar tipik bir yaklaşımla küçümsenmiştir.
İçsel doğamız kötü değil, tersine iyi ya da nötr olduğundan açığa çıkarılmasının desteklenmesi seçilecek en iyi yoldur.
Kendi yaşamlarımızı yönetebilme şansına sahip olduğumuz takdirde daha sağlıklı, üretken ve mutlu oluruz.
Maslow