Hilafetin ilgasından bu yana emperyalist bir kuşatmayla karşı karşıyayız. İslâm ile idare olunmayı terk ettiğimiz günden bu yana iki yakamız bir araya gelmiyor. Canımızda, malımızda, coğrafyamızda gözü olan dünya gâvurları bir olup çevremizi kuşatmış durumdalar. Keyfi, küfri ve cebri güçler tarafından dayatılan seküler bir kuşatmanın hedefi olmuşuz.
Sekülerizm, emperyalistlerin Müslümanları köleleştirmek için başvurdukları bir oyundur. Seküler tasavvur, başkalarını ya kendisine benzemeye zorlar; ya da kendisine benzemediği, itaat etmediği zamansa onu yok etmek için savaşır. Müslüman halkları sömürgeleştirme ve köleleştirme, emperyalist devletlerin en büyük müşterek uğraşlarıdır.
“Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.” (Âl-i İmran Sûresi/100)
Emperyalist devletlerin Müslümanları Dünyevileştirme, Yahudileştirme, Hıristiyanlaştırma ve Müşrikleştirme sevdaları hiç bitmedi. Bugün ellerinden gelse bunu hemen yaparlar. Batı menşeli kural, kaide ve kanunların, kurum ve kuruluşların hedefleri budur. Emperyalistlerin emellerini kursaklarında bırakmanın en emin yolu, İslâm’a kayıdsız şartsız teslim olmaktır.
Allah’ın arzında Müslümanlar olarak dinimiz bizim imtihanımızdır. Bu imtihan, insanların nefislerine ağır gelse de, hikmetini bilmeseler de, Müslüman olmak istiyorlarsa, Allah’ın hükmüne teslim olmak zorundadırlar. İslam, teslimiyeti, teslimiyet Allah’a tevekkül etmeyi gerektirir. Said Nursi (rh.a.)’in ifadesiyle, “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.” (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Üçüncü Nokta). Demek ki, Allah’a iman eden O’na teslim olmak durumundadır. Allah’a teslim olmak alâmeti, ferd, aile, cemiyet ve devlet seviyesinde beşikten mezara kadar Allah’ın dini İslâm ile mukayyet kalmaktır.
Teslîmiyet; boyun eğmek, başa gelen hâdiseleri itirazsız kabullenmek ve selâmete çıkmak mânasına gelir. Teslîmiyet, kalbin bir fiili olup, Allah tarafından haber verilen hususlarla alâkalı şüphelerden, ilâhî emirlere ters düşen nefsânî arzulardan, ihlâsla bağdaşmayan isteklerden, ilâhî takdire ve şer’-i şerîfe itiraz illetinden kurtulmak demektir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Hayır, Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Sen’i hakem tâyin ederek verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan kabûl edip teslim olmadıkları müddetçe tam mü’min olamazlar.” (en-Nisâ Sûresi/ 65)
Teslîmiyet, İslâm kelimesi ile aynı köktendir. Bu sebeple İslâm’ı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek, ancak teslîmiyetle mümkündür. Çünkü Allahû Teâla, kulunun kendisinden başkasına râm olmasından hoşlanmaz.
Teslîmiyet, muhabbete dayalı bir itaat işidir. Bu itaat ve teslîmiyet bereketiyle İbrâhim -aleyhisselâm-’a, canı, malı ve evlâdı, yüce Rabbinin yolunda hiçbir engel teşkîl edemedi. Buna karşılık da hac ibâdeti, O’nun Rabbine tevekkül ve teslîmiyetinin kıyâmete kadar devâm edecek en güzel bir sembolü oldu. Çünkü İbrâhim -aleyhisselâm-’ın dili kalbine tercüman olarak dâimâ: “…Ben Âlemlerin Rabbi’ne teslîm oldum!” (el-Bakara Sûresi/ 131) demekteydi. Hakk’a rızâ ve teslîmiyet duygusunu gönüllere yerleştirmeyi hedef-ü gaye edinmeyen hiçbir hareket, hiçbir meşrep İslâmi sayılmaz.
Emperyalist devletlerin Müslüman ırkları avlamak için başvurdukları müşterek tuzak modernizmdır. Modernizm ile beraber gündeme gelen hiçbiri değer biz Müslümanlara ait değildir. Modernizm; Hıristiyanlığın rahminde gelişmiş mülevves bir ideolojidir. Modernizm maskesini takmış emperyalist devletler, milyonların açlığı üzerinden refah düzenini devam ettiriyorlar. Bu amaçla yeryüzünden acı çektirmediği tek bir millet yoktur. Emperyalist Batının kurduğu vahşi düzeni ayakta tutan cellatlarına âşık olmuş köleler ordusudur.
Emperyalist devletlerin oyunları; dünyada, coğrafyamızda, ülkemizde, eğitim sistemimizde hatta evimizde ve cebimizde içimizdeki hainler sayesinde hayatiyet buluyorlar. Batı’nın zihin dünyamızda kodladığı algılardan, sınırlardan kurtulmadıkça Batı hesabına çalışan içimizdeki hainlerden de hainlerin hamileri emperyalistleri de tanıyamayız. Emperyalizm; insanlığa, medeniyete ve medeniliğe bir saldırıdır. Bundan ötürüdür ki; emperyalist Batı’nın tarihi, bir barbarlar tarihi olmuştur.
Emperyalist devletler, birden fazla oyunla, teknik ve taktikle Müslümanların seküler yörüngenden çıkmamaları için yoğun bir çaba ve gayret gösteriyorlar. Tek ümmet inancına sahip olan Müslümanları ulusçuluk çukuruna iteleyen emperyalist devletler, Müslümanların yeniden ümmet ve hilafet şuurunu kuşanmalarını büyük bir tehlike olarak görüyorlar. Dolayısıyla seküler yörüngeden çıkmak, İslâm’a, İslâmi idareye dönüş yapmakla mümkündür. Bunun da yolu, ümmet ve hilafet şuurunu kuşanmaktır. Müslüman ırklar, ümmet ve hilafet şuurunu kuşanmadıkları müddetçe emperyalist devletlerin esaret oyunlarını, tuzaklarını bozamazlar. Emperyalistlerle savaşıyormuş gibi yaparak bölgenin demografisini, coğrafî, siyasî ve kültürel haritalarını yeniden çizdirmeye çalışanlar, emperyalistlerin oyununu oynuyorlar. Dünyada emperyalist devletlerin oyunlarını, tuzaklarını bozacak olanlar, Ehl-i Ümmet ve’l Hilafet olanlardır.
Mustafa Çevik / Akit