Bu yazıda ‘Şeriat’ kavramının ne anlama geldiğini enine boyuna irdeleyecek değiliz. En kısa tanımı ile İslam’ın toplumsal hayatta yaşanabilirliği için emir, yasak, helal, haram, mükafat, ibadet ve muamelatı, miras, ceza, medeni hukuku düzenleyen kurallar bütünü olarak tarif edebileceğimiz çerçevede ele alacağız ve bu yönüyle dini şeriatten asla ayrı gayrı düşünülemeyeceğini vurgulamalıyız. Hakeza bu sayılanlara haiz bir dünya görüşü, ideoloji, izm, hali hazırda siyasi bir mekanizma varsa onların da din kabul edilmesi gerektiğini de belirtelim.
Şunu da vurgulayalım, kuruluşundan bugüne bu ülkede İslam’ın ve şeriatın gündem edilmesi, tartışılması, masaya yatırılmasına, her fırsatta üzerinde tepinilmesine izin verenler, alet olanlar; modern, seküler, materyalist zihinle düşünüp, ilahi olanı, hakiki olanı kabullenemiyorlar. Özgürlüklerine, çağdaşlaşmalarına engel görüyorlar.
Haydi bir şeye daha dikkat çekelim. Aziz İslam’ı tartışmaya açmakla değersizleştirmeye, itibarsızlaştırmaya, gözden düşürmeye çalışıyorlar.
Son bir noktaya temas edelim. Cumhuriyetin kurucu kadro ve kurallarının, anayasasının, tartışmaya açıl(a)maması, üzerinde fikir, değişim gibi şeylerin zinhar kabul edilmemesini de düşünmeliler, şeriat adına konuşmaya kalkanlar! Kendi dinleri olan İslam’ın tüm mahremini ortaya saçarak, hakikati parçalayıp, bütünden bir bir kopardıkları güya doğrularla, bir yerlere yamanmaya kalkışanlar; bu oyuna, dolduruşa, menfaate, alan açmaya, makam kaygısına, prestije maalesef teslim olmuşlardır.
Şimdi gelgelelim bizim şeriat bildirisi yayınlayan ilahiyatçılara. Kendilerinde İslam adına ahkam kesecek cüreti bulan bu tayfa, Laik-Kemalist rejimin/dinin birer yılmaz savunucuları olduklarını alenen vurguladılar. O yüzden artık ilahiyatçı değil de Kemaliyatçı olarak anılmaya başlamalılar. Bundan gayri aziz İslam’ın İ’sini, şerefli elçisi Muhammed’in M’sini ağızlarına almasınlar. Modernist zihinleri, tarihselci bakışları, reformist fetvalarıyla artık dinimizin altını oymayı bıraksınlar.
İhtisas alanları olan Kemalizm’de onlar için bol malzeme de mevcut. Tüm siyasetini Müslüman toplumu tepeden tırnağa cebren ve hile ile dönüştürmeye adayan kafa yapısından başlayabilirler. Tek adamlık konuşulsun mesela. Bu uygulamaları çağdaşlıkla, aydınlamacılıkla, insan haklarıyla bağdaştırmak için türlü tevillere girsinler. ‘Yeni kurulan ülkede böyle şeyler olur’ diyerek, suçsuz yere uyduruk mahkemelerde idama gidenlerin ardından ‘katli vacipti zaten’ desinler.
Yavrularımız küçük yaşlarından itibaren okullarda mevzu bahis müfredatla eğitim görüyorlar. Çevremizde duyduğumuz, ‘anne Atatürk olmasa biz yaşayamazdık, onun sayesinde vatanımız kurtuldu, baba Allah mı büyük Atatürk mü?’ bu gibi ifadeler küçücük dimaların nasıl da zehirlendiğini gösteriyor. İlahi vasıflarla donatılmış anlatılarla sunulan Atakült inancına karşı Kemaliyat hocalarının bir sözleri var mıdır?
Deist, ateist, agnostik, teist.. gibi inançların, sapkın cinsel yönelişlerin ayyuka çıktığı günümüzde, sosyal medya denen çukurda bu eğilimlerin, hızla gençler arasında yayılmasına dair sesi çıkmayan zevatın, acaba bu akımlara, Atalarının gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinin semeresi olduğu için cevaz mı veriyorlar?
Şeriatın zaman zaman gündem edilmesi ve arkasından gelen savunmalar, refleksler, aksini ispata yönelişler ya da karşı tarafı kötü ve lanetli ilan etme girişimleri maalesef mevcut rejimin/şeriatin tahakkümü altında gerçekleşiyor. Bu da hakikatin anlaşılmasını zorlaştırıyor. Çocuk yaştan itibaren maruz kalınan Kemalist şeriatın etkisinden kurtulmadan da yaratanın şeriatini kabullenmek zor görünüyor.
En büyük dogma, at gözlüğü, geri kalmışlık, düzeysizlik, çapsızlık, saplantı, kabalık, düşüncesizlik, yetersizlik, bağnazlık, kafatasçılık, ahlaksızlık.. barındıran bir şeriatin ve bağlılarının İslam’ı ağzına almaya, küçümsemeye kesinlikle kapasitesi, hakkı ve de cüreti yoktur.
eyvallah… yüreğinize sıhhat… kemalist teologlar ancak rollerini oynuyorlar… hani namussuzlar kadar namuslular da cesur olmadıkça… diye kendisi ile yanlış kastedilen doğru söz var ya; o kabilden…