-Siz delirdiniz mi efendim? Bu nasıl olabilir? Hala içinizde umut taşıyorsunuz!!
-Evet, deli derler bana.
-Haklılar tabi, hala inanıyorsunuz!
-Ben inançlı bir deliyim; ben inancıma o da bana sahip çıkar. Umudumu kaybetmedim hiç; zira birçok neden görüyorum.
-Bu çirkin ve kokuşmuş hayatın sonunun gelmediğine dair ne gibi nedeniniz/deliliniz olabilir? Bitti artık; yaşamaya; ötesi, umuda bir neden kalmadı!
-Bir değil, birçok neden var. Mesela müzik var, renk var, ruh var, ışık var, atom var…
-Bre adam sen ne dersin? Ne demek tüm bu saçmalıklar? Sen gerçekten delirmişsin!
-Geçenlerde bir hayvanat bahçesine gitmiştim. Orada bir kuş gördüm. Üzerinde onlarca farklı renk vardı. Renkler o kadar canlı ve o kadar birbiriyle uyumluydu ki… Hiçbir kimyacı o renkleri üretemez. İzlemeye devam ettim. Kuşun ağır adımlarını, zarif boyun hareketlerini, ince sesini, elimde olmadan, tüylerinin rengiyle birleştirdim zihnimde, eşsiz bir müziğe dönüştü. Ona can veren ruhu düşündüm sonra; o da aldı götürdü beni uzayın derinliğine. Önce saf karanlığı gördüm boşlukta, ardından yıldızların ışığını. Hem sessizliği hem patlamaları… Hepsi bir ahenk içindeydi sanki. Ne hız vardı orada, ne azamet, ne bilim ne madde… Ruh vardı sadece; ve ahenk, ve renk ve ses…
Her renk bir notaya denk geliyor sanki. Hüznü de neşeyi de renkler ve sesler yansıtıyordu. Her notanın rengi farklı da olsa, aynı şeyi anlatıyordu sanki. Derelerin çağlaması, rüzgârın uğultusu, canlı sesleri… Gökkuşağının, çiçeklerin, hayvanların renkleri… Bitmeyen bir müzik var her yerde. Bitmeyen bir canlılık… Bitmeyen bir ruh… Bitmeyen bir tören… Bitmeyen bir umut…
-Sen gerçekten delirmişsin.
-Sen de gerçekten ölmüşsün.
….