Duvardaki fosforlu saatin akrebi üçü, yelkovanı on ikiyi gösteriyordu. Genç adam sırtüstü yattığı yataktan saatin her hareketini izleyebiliyordu. Perdelerin arasından zorlukla sıyrılan sokak lambasının fersiz ışığı, duvardaki saatin tam altına düşüyordu. “Zifiri karanlığımı bozan ışık keşke ay ışığı olsaydı” dedi genç adam. Ama bu modern insan için artık öykülerde kalmıştı sadece. Köyünün sokaklarını bile sokak lambaları aydınlatıyordu. Ucube lambalar.. Sokakları aydınlatan lambalar, insanları karanlıkta bırakıyordu sanki. Sıkıcı ve renksizler. Dolunay ve hilal gibi değildi sokak lambaları. Modern insan gibi donuk ve yapmacıktı.
Sağ yanına döndü genç adam. Sıkılmıştı saati izlemekten. Çünkü onların değişmeyen ritmi ve tükenmeyen sabrı, insan ruhuna hiç uymuyordu. Ucuz bile olsa yatağına pilini koyduğunuz zaman aylarca çalışabilirlerdi. Tıkır tıkır. Tıkır tıkır. Hal bu ki insanoğlunda zaman böyle işlemezdi. Sevindiğinde kısalan, üzüldüğünde uzayan bir zaman vardı insan için. Utandığında bir ömür gibi 5 dakikası vardı insanın. Kazandığında barut fitili gibi kısalan.. Hatayı ve düzeltmeyi bilmiyordu duvar saatleri. Modern insan gibi tövbesiz ve şımarıktı.
Alçak irtifadan uçan bir sivrisinek duydu genç adam. Kulak kabarttı. Yakın bir menzilde mevzilenmişti. Uzun saatler boyunca uyuyamayan geçim kaynağını takip ediyordu. Kurbanının savunmasız ve hissiz kalacağı zamanı bekliyordu. Emeceği bir damla kan için sabırsızlanıyordu. Kısa bir ömrü vardı ama iştahı kendinden büyüktü. Modern insan gibi sinsi ve doyumsuzdu.
Uyumak için hayal kurmalıydı genç adam. Gözlerini kapatıp hayal kurmaya başladı. Sabah yoğun bir koşturmaca bekliyordu kendisini. Geçimini kazanmak ve taksitlerini ödemek için çalışmaktan başka şansı yoktu. Ama şikâyetleri vardı genç adamın. Servis durağının kalabalığı ve otobüslerin egzoz kokusu olmasa daha iyi olabilirdi. Hem bu sayede işine daha iyi bir moralle başlayabilir ve kendisine kıdem kazandıracak başarılara imza atabilirdi. Çalışma ofisinin özelleşmesi ve kredi kartı borcunun kapanması en büyük isteğiydi. Genç adam borçlu ve kalabalık yaşamayı sevmiyordu. Modern insan gibi yalnız ve tutsaktı.
Mahalle camisinin minare ışıkları yandı. Önce hoparlör hışırtısı sonra hocanın sesi duyuldu. Merkezi sistemden playback yapıyordu imam efendi. Geç saatlere kadar türlü meşgalelerde geçinen ümmeti sabah namazına çağırıyordu. Kayıttaki ezan ne denli içli okunsa da, bu, ümmetin uykudaki kararlılığını bozmayacaktı. Davete çok az kimse icabet edecekti. Namazdan sonra, iş mesaisini yerine getirmiş olmanın rahatlığı ve haklılığı ile imam efendi, sıcak yatağına koşacaktı. Müzzemmil ve Müddessir surelerinin anlamını hiç okumamıştı. “Kalk ve uyar” emrini duymamıştı. Modern insan gibi şekilci ve cahildi.
Sabah olmuş, vakit gelmişti. Şafaktan sökün eden güneşin ilk ışıkları, ısıtırken toprağı ve kuruturken çise damlalarını, uyanırken cümle âlem ve uyurken insanoğlu, her gün gerçekleşen mucize yine saklı kalacaktı. Şafakla nöbet değişimi yapan melekler, rabbi tespih ve takdis edeceklerdi. Kuşlar gibi samimi ve içten
.. Çiçek gibi güzel ve rehalı.. Su gibi doyurucu ve berrak..