Ali Haydar Haksal, 24.02.2021 Milli Gazete
Batılılaşma sürecinden beri bitip tükenmeyen bir kuşatmanın etkisinin iyice kökleştiği gerçeği. Bu, günümüzde daha derinden etkilidir. Kuşatmanın asıl etkisi kültür ve düşüncede. İnsanların düşünüşleri ve yaşama alışkanlıkları bu etkinin altında oluşmakta.
Günümüzün en etkili alanı medya. Medyayı bir bütün olarak görmeliyiz. Yazınsal ve görsel her tülü materyali içermekte. Duvarlardaki reklâmlar, yazılar, sinema, animasyonda dayalı yapımlar, basılı medya, gazete, dergi, broşür, sinema; bunların tamamı medyayı oluşturuyor.
Günümüz gençliğinin oluşumu bu atmosferde oluşuyor. Çocuk gözlerini açar açmaz TV dizilerindeki animasyon çizgili oyunlarla yüzleşiyor, telefon ve diğer araçlarla besleniyor.
En etkili olan oryantalist ruhlu eserler. Bunlar yerli ya da yabancı fark etmiyor. Batıcı aydınlar da artık birer oryantalist konumunda. İslâm medeniyet düşüncesine, insanına ve kültürüne yabancı. Artık bir özen de yok. Muhafazakârların bile çevirilerinde, yapımlarında bu açıkça görülebiliyor.
İslâm medeniyeti ve düşüncesi öze bağlı kalınarak, günümüz diliyle, günümüz insanına hitap edecek bir dil ve üslupla ortaya konulmadıkça sorunun üstesinden gelinemez. Bir süredir tartışılan nihilizm, inançsızlık, umursamazlık ve yabancılığın kabullenişi genel bir durumu gösteriyor.
Müslümanlarda ciddî bir çözülme var. Geçmiş zamanlarda bir direniş gösteren ve var olmaya çalışan kesimin artık böyle bir iddiası yok. İdeal, yani ülkü olmayınca sıradan bir yaşama biçiminin ve sıradan tercihlerin kabullenişi ağırlık kazanıyor.
Kimi şeyler tam anlamıyla ölçü olmasa da kimi göstergeler durumun hangi boyutta olduğunu gösteriyor. Gevşeme gibi görünenlerin aslında bir çözülme olduğu gerçeğini yansıtıyor. Seküler anlayışın ağırlık kazanması da bundan. Değerlerden vazgeçiş azar azar gibi olsa da zaman içinde hız kazanıyor.
Müslümanların ideallerine, inançlarına sımsıkı sarılmaları ve yaşamaları bir ilke. Bunu yapacak ve öncü olacak olanlar ideal sahibi kimselerdir. Onların çabaları örnek olmayı sağlar.
Ne yazık ki kültürel kuşatmanın ağırlığı altında alan bulmayan, sesini duyuramayan, söz sahibi olma özelliğini yansıtamayanların olduğu bir gerçek. Belki de hayatın zorlukları burada. Ancak önemli düşünürler ve siyasa insanları bu zor zamanlarda çıkış yaparlar. Onlara eşlik edecek olan kitleler de bu hareketleri hızlandırırlar.
Jakoben bir anlayışın baskısı altında çıkış yolu arayan aydınların direnişi önem kazanıyor. Onlar buna öncülük etmeseler herhangi bir hareketin oluşması ve doğması beklenemez. Direniş ve eser ortaya konulmadan, eylemde bulunulmadan bir başarıya ulaşması beklenemez. Var olma bilinci ve direnişi şu zamanda çok daha önem kazanıyor. Bu da ancak eser ve eylemle olabilir. Günümüz karmaşasında sahih bakış ve düşünüşlere gereksinim var. Daha çok çalışmak, daha çok eser üretmek. Kalıcı olanları oluşturmak.
Müslümanların hayatında sadaka-i cariye diye bir olgu var. Bu hayatın hemen bütününü içerir. Yapılacak her eylem insanın sadece kendisi için değil, insanlığa ve hayvanlara yararlı olabilecek olan bir ortam oluşturmak. Farz-ı kifaye kabilinden de bir bakış var. Olması gerekenlerin mutlaka birileri tarafından hayata geçirmesi anlamında.
Kültürel ve düşünsel kuşatamaya karşı ancak kültür ve düşünce, sanat ve edebiyat ile var olunabilir. Kalıcı eser üreterek olabilir.
Her Müslüman insanın konumu ve koşullarına göre sorumlulukları var. Özellikle aydınların ve o yol üzerinde olanların. Bu anlayış bir aşka dönüşmedikçe başarı elde edilemez. İnsanın bir tutkuyla kendini adaması. Birçok şeyden de vazgeçmesi ya da bir önceliğe dönüştürmemesiyle olabilir. Bu zor bir durum ama bundan başka bir seçenek de bulunmuyor. Kimi insanların kendilerine âdeta feda edişleri anlamına geliyor. Müslüman olma bilinç ve sorumluluğuyla. Bunu kim yapacak, asıl sorun da bu. Sorumluluğunu bilen her Müslüman.