Dünya üzerindeki insanlığın sığındığı limanlar vardır. Kiminin sığınağı yıkılmayacak kadar sağlamdır. Kiminin ise oldukça çürüktür. İlk insandan günümüze kendisini daha fazla güvende hissettiği yere insanlar, güç ve tutunacak dal gözüyle yaklaşmışlardır.
Müslümanların da sığındığı; gücü, huzuru, yolu, güvenliği bulduğu en büyük kaynak Allah’ın kitabıdır. Farklı yaklaşım ve düşüncelerle benimsenen Kur’an’ın, indiği ilk dönemden günümüze kadar insanlığa söyleyecek sözü her zaman olmuştur ve olmaya devam edecektir. Zira Kur’an kendisini hayat kitabı olarak tanımlayan bir kaynaktır. İnsanlık içindir. İnsanın kendisi var olduğu için kitap vardır ve bütün derdi insanın doğruyu/hakikati bulması ve bu hal üzere yaşamasının yolunu göstermesidir.
Kur’an, Allah’ın insana yolda yürümenin adabını gösterdiği; ilkeli duruş sergilemenin nasıllığını öğrettiği; kulun kulu esarete çağırdığı sese “hayır” demenin cesaretini aşıladığı; yaratıcının insanı ömür yolculuğunda şerefli kıldığını gözler önüne serdiği hayatın tam içinde olan bir kitaptır.
Kur’an hayattır. Çünkü bütün çağrısı hayatta durulan noktanın kalitesini korumaya dönüktür.
Kur’an hayattır. Çünkü hitabı, yaşayan insan içindir. İnsan öldükten sonra bu kitabın muhatabı olmaktan çıkar. Hayat son bulduğunda kitap ile olan ilişki de biter. Yapılanlar ve yapılmayanlarla karşı karşıya kalınır.
Kur’an hayattır. Çünkü hayat verene itaati her şeyin üstünde tutar. Bu konuda hiçbir ortaklığı/paylaşımı kabul etmez.
Kur’an hayattır. Çünkü insanın nasıl yürümesi gerektiğinden, nasıl konuşması gerektiğine; insanın eve veya odaya girerken ki davranışından aile yapısına kadar insanın bütün hayatı üzerinde söz sahibi olduğunu sürekli bir biçimde ifade eder. Kur’an için insan mükemmel varlıktır. Bu varlığın çizilen program çerçevesindeki ilkeli yaşamı, Kur’an’ın temel amacının gerçekleştiğini göstermesi açısından önemlidir.
Kur’an hayattır. Çünkü insanın eylemi üzerinde durur. Eylem, yaşayanlar içindir. Eylemin temiz ve anlamlı olanı, Kur’an’ın bizzat ilkeleridir.
Kur’an hayattır. Çünkü insanın yönünü geçici olandan kalıcı olana çevirmek; duruşunu aşkın gücün egemenliği altında anlamlı hale dönüştürmek amaçtır.
Bu hakikatten yola çıkarak Kur’an’ın belirli bir sınırda ve dar çerçeve içinde insanlığa anlatılması/tanıtılması hakikatin eksik yönü üzerinde ısrar edilmesi gibidir.
Bu açıdan;
Kur’an, belli ibadetleri emreden bir kitap olmaktan ibaret değildir. O, bundan çok daha fazlasıdır. O hayatın içinde atılacak olan bütün adımlar için bile söyleyecek sözü olan bir hayat nizamıdır. İnsanı, şekillendiren bir boya, toplumu istikamet üzere tutan bir terazi, kainat içindeki ihtişam ve eksiksiz düzenin kaynağına yapılacak itaatin gerekliliği ve nedenlerini ortaya koyan bir rehberdir. Dikenli yolları tanıtan bir arkadaş, sonunda mutmain olunacak akıbeti gösteren bir ışıktır Kur’an.
İnsanların bu kitaptan bir şekilde mahrum bırakılmaları, en başta insanlığın derin ruhi bunalımlarının çoğalmasına; temiz hayatların dünya üzerinde örneklik oluşturamamasına ve toplumların özlerine, giderek sirayet eden nefretin katılaşmasına neden olmaktadır. Bugün insanlık hiç olmadığı kadar gerçekçi bir çözüm reçetesine muhtaç durumdadır. Çünkü ortada var olan acı bir tablo var. Ve belli menfaatler çerçevesinde insanlar, kasıtlı bir şekilde Kur’an dışındaki farklı ve sonuçsuz yollara sevk ediliyor. Çünkü çözümsüzlük, devasa büyüklükteki bunalımlar, bu bunalımlar da istikrarsız toplumların sınırsız harcamalara yöneldiği yapay arayışlar doğurur. Bu arayışların hüsrana çıkan uçurumlar olduğu, yıllardır insanlığı getirdiği durumlardan açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Çünkü sahte reçeteler, hastayı önce kriz durumlarına sürükler, sonra da krizlerin vermiş olduğu ruh halinden dolayı anormal davranışların sergilenmesine yol açar.
Toplumlar, kendilerine çizilen sınırlar çerçevesinde düşünür, hareket eder, yaşar. Sınırlar konulan maddeler, çizilen çizgilerdir. Sınırların güzel olanı, insanlığın iyiliği göz önünde bulundurularak çizilenlerdir. İnsanlığın bozulmasını önleyici, insan özüyle uyumlu, insanın onurunu koruyucu, insanlığın selameti, özgürlüğü ve haysiyetini çiğnetmeyen; toplumsal ahlak ve düzenin ön planda olmasını sağlayan sınırlar güvenilir ve ilkeli sınırlardır. Bunların tersi doğrultudaki bütün kurallar ve sınırlar ise insanlığın alçalması yönündeki girişimlerden ve çabalardan ibarettir.
Kur’an tam da insanlığın bütün bu sınırların resmini çizen kitaptır. Tarafsız ve ön yargısız bir şekilde yaklaşıldığında bütün ilkeli ve insanın izzeti için konulmuş kuralların bu kitapta var olduğu görülecektir.
Örneğin;
Kur’an’ın “kişiye” yaklaşımı tamamen kula kulluktan uzak durulması emri üzerinedir. Sınırlı gücün önündeki ezikliğine son vermek için çağrı yapar. Kişiyi özgür kılar. Ancak bu özgürlük, her istenilenin yapılması sınırsızlığını doğuracak nitelikten kesinlikle uzaktır. Onun özgürlüğü, sınırların temiz rengiyle çizildiği özgürlüktür.
Kur’an’ın aileye yaklaşımı, tamamen neslin devamına dönüktür. Kur’an temiz kişileri temiz birlikteliğe teşvik ederken, temiz birliktelikten de temiz nesiller çoğaltma amacını güder. Aksi durum, sağlıksız ve önü alınmaz bir çürümüşlükten başka bir şey değildir. Ailenin ölümü toplumların intiharı, toplumların intiharı da kainatın sarsıntısı demektir. Hem maddi hem de manevi bir araştırma sonucunda, Kur’an’ın işaret ettiği durumdan başka bir şey çıkmayacağını bütün içtenliğimizle ifade edebiliriz. Zaten insanlığın Kur’an’dan uzaklaştıkça veya insanların eliyle oluşturulmuş çürük yasalara sarılarak yaşamlarını şekillendirdikçe ortaya çıkan tablo net bir şekilde görülmektedir.
Kur’an’ın topluma yaklaşımı; barışın inşası, insanlığın ıslahı, ifsadın yok olması ve huzurun hakimiyetine dönüktür. Toplumların temeli aile, ailenin temeli kişidir. Bunları birbirinden bağımsız düşünmek imkansızdır. Çekirdek ihmal edildiğinde bütün bir alan zarar görür. Küçüğünün önemsiz görülmesi, büyüğün yıkılışını hızlandırır. Bu açıdan Kur’an, kişi ve aileyi sağlam temeller üzerine yetiştiren ve sağlıklı toplumların oluşması açısından zikreden bir kaynak oluğunu ısrarla vurgular.
Kur’an, düşüncenin toplumsallaşması mücadelesini sürdürmenin öğretisini sunar. Böylece çağa her zaman söyleyecek sözü olduğunu ve düşüncenin haysiyetini korumayı ilke edindiğini ortaya koyar. Kur’an’dan kopuk bir düşünce ve dolayısıyla Kur’an renginden soyut bir yaşam sürdürmenin, çağın kibirli fikirleri karşısında iki büklüm olmayı doğurur. Böyle bir teslimiyet içerisinde olmak, en başta muhatabı olunan hikmet yüklü kitaba ihanetin göstergesidir. Şunun farkında olmak gerekir ki, çağa söyleyecek söze sahip olmanın temel şartı, hikmeti yakalamayı başarmak ve korumaktır. Aksi halde değersiz ama oldukça büyük etkiler doğuran temelsiz ve hikmetsiz fikirlerin çekim alanında boğulmak kaçınılmaz olur.
Kur’an, hayattan dışlandığında müfredatın ölümü gerçekleşir. İçinde Kur’an’ın olmadığı siyaset, eğitim, ekonomi menfaate müsait olmaktan kurtulamaz. İlkelerden soyutlanmış bir idarenin inşa edebilecek bir alanı olamaz. Hayat siyaset, ekonomi ve eğitimden müteşekkil bir süreç olduğuna göre ve Kur’an da en bariz tanımından yola çıkarak hayat kitabı oluğunu söylediğine göre bu kitabın bu alanlardan dışlanması, bizzat hayattan dışlanması değil de nedir? Siyaseti yönlendirme rolü Kur’an’dan alındığında adaletli bir toplumun tasavvur edilmesi mümkün müdür? Mümkünse bütün insanlığın şikayet ettiği konu nedir?
Ekonomide hiçbir şekilde söz hakkı verilmeyen bir kitabın inananlarında zengin fakir arasındaki ilişkinin iyi olduğu söylenebilir mi? Söylenebiliyorsa fakirin çığlıkları neden bu kadar gür çıkıyor ve zengin neden her dakika biraz daha yükseklere doğru çıkıyor?
Ahlaki çöküşün toplumda ileri derecede hissediliyor oluşunda eğitimin etkisi yok mudur? Dünya adeta eğitimi, Allah’tan bağımsız bir şekilde yürütme telaşı içinde. Yetişen nesillerde ahlakın, saygının, edebin, ar duygusunun yoksunluğu ortada iken bu inadın sonu nereye varacak?
Ve Müslümanlar!
Ellerinden, daha çok sevap kapmak için düşürmedikleri Kur’an’ı, bir türlü hayatın merkezine taşıyamayan Müslümanlar!
Toplumun ıslahı yolunda atmadıkları adımları, daha çok kazanma hırsı için hızlı hızlı atan Müslümanlar!
Kitabı diriye okuma cesaretini, ölüye okuma kolaycılığına kurban eden Müslümanlar!
Kitabı, evinin içinde söz sahibi kılacak şekilde eylemlerine bir türlü tevazu ve olgunluğu öğretmeyi beceremeyen Müslümanlar!
Kitaba belli zamanlarda yaklaşıp onunla gönül bağı kuramayan Müslümanlar!
…
İnsanlık, çözümsüzlük girdabında can çekişirken, Müslümanlar ise önlerinde duran “çözüme” yönelecek iradeyi ve duruşu gösteremeyecek kadar aciz. İnsanlık derin buhranlarını sonlandıracak kaynağı bulmak zorunda. Bu uzun bir arayış süreci olabilir. Müslümanlar ise özlerine dönecek şekilde uğraş vermeliler. Kitapla kurdukları birlikteliği, en kısa zamanda kitapla kurulan irtibata dönüştürmek zorundadırlar. Bu birlikteliğin, eğitim ve terbiye metodu ile dönüşüm sürecine evrilmesi gerekir. Ancak bu şekilde insanlık adına “temiz çağrılar” yapabilme iradesi ortaya koyabiliriz.
Kitabın, zihin dizaynını hayat düzeniyle birlikte etkili kılmak ve Allah’ın sistemini, insanlık selameti açısından hakim kılmayı sağlamak amacıyla indirildiğinin bilincinde olmak gerek. Nitekim kitap insanı doğrultmak, yolu aydınlatmak ve mutlak son olan ahirete temiz bir şekilde ulaştırmak için vardır.
Kur’an ile kişilik inşa edildiğinde, evler dönüşür, aile dönüşür, mahalle dönüşür, toplum dönüşür, dünya dönüşür. Bütün mesele bu kitabın temel alındığı eğitim sürecine dahil olmak ve bu kitaptan mezun olmak için çabalamaktır. Nitekim bir merkezden bütün dünyaya adalet eksenli bir yaşayışın somut halini gösteren Hz Peygamber’in arkadaşları bu eğitim sürecini yaşayarak bunu başarabildiler.
Kadir Çiçek/Her Taraf