Şu kısacık ömrümde birçok seçim ve referandum gördüm. Hatta fiili darbe görme zorunluluğum bile oldu. Türk halkı, seçimlerde partilerinin kazanması adına hassasiyetlerini, gayretlerini, niyetlerini, dualarını ve çabalarını hiç eksik etmediler. Halkımın bir kısmı sevindi bir kısmı da üzüldü. Sonuçlar bazen beklenen şekilde çıktı, bazen de beklenmedik. Partiler, isimler, hükümetler geldi geçti. Ama kaybolmayan tek şey umut oldu. Ülkemin ve halkımın geleceğine dair olumlu gelişmelerin olacağı umudu hep var olageldi. Refah, huzur, bereket, güvenlik…
Ancak unutulan bir şey vardı. İktidarı değiştirerek ülkeyi kurtaracağını zannedenler yere tükürmeye devam ettiler. Çocuklarını insanca yetiştirmediler. Evlerine getirdikleri ekmeğin helal olup olmadığını sorgulamadılar. Garibana yoksula değer vermediler. Dürüst çalışmadı esnaf olan, görevini hakkıyla yapmadı memur olan, emeğinden yine çaldı işçi olan, dini doğru anlatmadı dinci olan, domatese ilaç kattı çiftçi olan ve hepsi birden yere tükürmeye devam ettiler. Ama devleti kurtarmaya ve adalet aramaya en çok niyetli olanlar da yine bunlar oldu! Kendileri bir şey olmadan devleti bir şey yapmaya çalıştılar.
Daha bugün, bir okulun önünden geçen kaldırımda yürüyordum. Bir genç, muhtemelen oy kullandığı okuldan çıkıp kaldırımda önüme geçti. Sigarasını yaktı. Sonra, ağzının kenarından yola doğru iğrenç bir tükürük fırlattı. Dumanlarını savurarak gözden kayboldu.
Ve anladım ki, bizi kurtaracak olan parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi değil; olsa olsa insanlık. Acaba diyorum; yeni bir referandum yapsak, bu referandumda “insan olma sorumluluğunu yerine getirmek üzere bir sözleşme imzalamayı kabul ediyor musunuz? Evet mi hayır mı?” desek… Acaba kaç evet çıkar kaç hayır?
Bende konuşuyorum işte! İnsan olmanın, devlet olma karşısında ne değeri var ki?…
…