-Allahuekber allahuekber, Lailahe illallah.
Aynadaki yüz konuştu:
-Eee ne hissediyorsun, ezan iyi geldi mi?
Genç adam umursuz cevap verdi.
-Neye iyi gelecekmiş? Her sabah duyuyorum. Bana ne faydası var.
-Bir huzur, bir çağrı, bir arayış hissetmedin mi yani?
-Bana dindar havaları takınma istersen.
-Bunu ben istemiyorum, sen istiyorsun.
-Ben mi? Benim dinle diyanetle işim olmaz.
-Olmaz tabi. Ama korkularına çözüm arayışının seni ulaştırdığı son kapı, din kapısı.
-Onu da nereden çıkardın. Din insanları en çok korkutan kurum değil midir? Koskoca Amerika bile dincilerden korkuyor. Din, yenidünya düzeninin korku kapısı olur ancak.
Aynadaki yüz alaycı bir tebessüm takıldı.
-Din konusu açılınca nasıl da dilin çözüldü. Bütün gece “korkuyorum korkuyorum” diye sızlanıp duruyordun.
-Ama sabah oldu, bak güneş doğmak üzere. Karanlıklar açılıyor.
-Genç adam, senin karanlığın hiç bitmedi ki. Unuttun mu, senin karanlığının ışıkla alakası yok, ruhunun karanlıkta olduğunu söylemiştim. Bütün ömrün karanlıklar içinde geçti. Bir türlü doğru yol tutturamadın.
-Sen de çok abartıyorsun meseleyi. Ben en iyi okullarda okudum, en iyi eğitimi aldım. Birçok saygın ortamda özel yerim var. Nereye gitsem saygıyla karşılanırım. Beni sokakta gördüğün çapulcularla karıştırıyorsun sanırım.
-Hangi çapulcular?
-Ne bileyim, yol tutturamadın dedin ya benim için. Ben de sokaktaki işsiz güçsüz beceriksiz, eğitimsiz, insanlarla bir tutulmaktan rahatsız oldum. Toplumda saygın bir yer ve kariyer edinememiş insanlarla…
Aynadaki siluet sözünü kesti:
-Ben saygınlıktan da kariyerden de bahsetmiyorum. Bu kadar sığ düşünme. Kariyer sahibi insanların, yol tuttuğuna inanmanda, bir acayip hata.
-Neden hata olsun, benimle dağdaki çoban bir olabilir mi?
-Olamaz tabi. Sen zavallının tekisin, kendine bile faydan yok, pazara gitsen boş dönersin. O çoban ise hem kendini hem de beraberindeki yüzlerce koyunu gece karanlığında kaybetmeden, incitmeden otlatıp köyünün yolunu bulabiliyor. Sen de…
-Yeter artık. Sen iyice saçmalamaya başladın. Bir dindar kesiliyorsun bir köylü…
-Eğer sabredersen bu konuştuklarımızın kendi değerlendirmelerin olduğunu hatırlayacaksın.
-…
-…
Kısa bir sessizlik oldu. Sonra genç adam ince uzun parmaklarını tarak gibi saçlarına götürdü. Birkaç defa saçlarını tarıyormuş gibi yaptı. Yüzünde şikâyetçi bir iz belirdi.
– offf. Nasıl bir sabah, nasıl bir yaşam. Çok sıkılıyorum.
-Korkuyordun önce, şimdi de sıkılıyorsun.
-Kahve ister misin? Ben kahve alacağım.
-İçmiş gibi oldum, sağ ol. Sen kahveni al, bu arada konuştuklarımı dinle. Geçen gün bir kitap okumuştun. Tanrının olmadığını, dünyadaki anarşinin onun adına var olduğunu, tanrı varsa bile acı ve haksızlıktan yana olduğunu anlatıyordu. Kurtuluşu insan aklında, insan hümanizminde olduğunu anlatıyordu.
-Evet, katılıyorum o yazara. Tanrı varsa ben yokum.
-Haklısın, gitgide yok oluyorsun. Hem de zamandan önce işliyor senin yok oluşun. Saçlarına çok erken kır düştü. Tenin kırış kırış, göz kapaklarının altı simsiyah ve gözlerin deliler ya da sarhoşlar gibi bakıyor. Gömleğini değiştirecek takatin yok. Saçların diken diken olmuş, taramıyorsun, pantolonunun paçaları katlı dışarı çıkıyorsun, tırnaklarını bile kendin kesemiyorsun. Evinin temizliğini parayla yaptırıyorsun. Ekmeğini kapıcıya aldırıyorsun. Her gün gazeten geliyor ama okumuyorsun bile. Korkudan uyuyamıyor, konuşacak dost bulamıyorsun. Beğenmediğin çobanın bile konuşacağı köpeği, eşeği, kuzuları var ama sen kendinle konuşuyorsun deli.
Genç adam bozulmuştu duyduklarına. Dumanı tüten kahveyi göğüs hizasına indirdi.
-Küstahlaşıyorsun bazen.
-Beni buna zorluyorsun. Şu halini kabullen artık. Sen bir hiçsin.
-Neden böyle yapıyorsun. Sus artık.
-Susmayacağım. Benim de bir sabrım var. Dayanamıyorum artık. Ben bir vicdanım. Sen de bir deli. Ama delilerin vicdanı da olmaz. Ne beni rahat bırakıyorsun ne kendini. Deliler..
-Bana deli deyip durma.
– Ne olacakmış. Deli deli deli.
Genç adam kahve fincanını büyük bir hırsla savurdu. Odada büyük bir gürültü koptu. Masanın üzerine monte edilmiş ayna parçalanarak yerlere saçıldı. Hırsını alamayan genç adam kanepeye, sandalyelere rastgele tekmeler savurdu bir süre. Sonra, yere çöktü ve sızlanmaya başladı.
-ben ne yaptım.
…
-Devam edecek-