Prof. Dr. Sait Yılmaz / 23 Ocak 2021 – Milli Gazete
Evlerinizde oturmuş, hastalığa yakalanmamaya çalışıyorsunuz. Hayatınız çok değişti. Bazı şeyler, alışkanlıklar unutulmaya yüz tuttu. Yaza kadar bir çare bulunur diye umut ediyorsunuz. Henüz koronavirüse karşı bir çözüm bulunamadı. Aşılar deneme safhasında. Bekliyorsunuz… Sadece kış olduğu için değil, gerçekten karanlık zamanlarda yaşıyorsunuz. Geleceğinizi göremiyor, ne olup bittiğinin, neler olacağının öngörüsünde bulunamıyorsunuz. Endişeleriniz daha çok kendiniz, aileniz ve sevdiklerinizle ilgili. Ama şu anda sadece insan hayatı değil, devletlerin varlığı ve temel özgürlüklerimiz de tehlikede.
Gerçekten karanlık zamanlarda yaşıyorsunuz. Bozulmakta olan psikolojiniz, kötüye giden ekonomik ve sosyal hayat bir yana, hiç istemeyeceğiniz, yeni bir dünya bizi bekliyor. Daha önceki makalelerde koronavirüsün arkasındaki güçlere, Bill Gates ve medikal derin devletin çalışmalarına değinmiştik. Bunlar daha büyük bir resmin ayak sesleri ve katalizörü idi. Büyük başlangıcın 2030 yılına kadar olan bir iş planı var. Bu makalede, karanlık geleceği, bu geleceğin büyük başlangıcını ve bizi bekleyen en kötü senaryoyu anlatmaya çalışacağız. Ama önce koronavirüse ve aşılar ile ilgili gelişmelere kısaca değinelim.
Koronavirüs ve PCR testleri ile ilgili az bilinenler
Koronavirüs ( COVİD-19 veya SARS-CoV-2), tıpkı grip gibi viral bir hastalık. Zaten geliştirilen aşılar da grip aşısı için yapılan çalışmaları esas alıyor. Ancak aşı tedavi etmez, sadece virüsü önlemeye yarar. Grip aşılarının etkinliği % 20-50 arasında idi. İlaç yani tedavi olarak, bakterilerin çaresi bulundu, anti-biyotik alıyoruz ama virüslerin çaresi bulunamadı. Çin ve Küba’nın sıtma ilacı olan hidroksiklorokin kullanarak geliştirmeye çalıştığı bir ilaç var. Bunun dışında yapılacak şey bağışıklık sisteminizi güçlendirecek vitaminler almak ve diğer şeyler.
Virüs gerçek ama elde bir örneği yok. Virüsün gerçek bir resmini gördünüz mü? Öte yandan, koronavirüsün kanıtı da yok, yani virüsün orijini nedir? Viral parçacıklar mı, hücre döküntüleri mi, saf mı bozulmuş mu, hangi tür parçacık? Saf olmayan bir virüs izole edilemez ve RNA özellikleri belirlenemez. Yapılmakta olan klinik deneyler, virüs RNA’sının hastalığın nedeni olduğunu gösteren kanıtlar da sunmuyor.
Özetle, koronavirüs, bir gerçeğe değil, inanca dayanıyor. COVİD-19 ve türevleri ile ilgili ulaşılan sonuçlar şunlar:
– Virüs yeni değil; Çin’de ortaya çıkan koronavirüs güçlü bir şekilde Sars-1 ile alakalı.
– Önceki örneklerine bakılarak (Sars, Sars-CoV-2), halkın bir kısmının virüse karşı bağışıklık kazandığı yani sürü bağışıklığı beklentisi de doğru değil.
– Bazı insanların herhangi bir belirti göstermeden bu hastalığı atlattığı da yanlış bir inanç.
COVİD-19 tanısında kullanılan PCR testlerinin istatiksel olarak büyük oranda doğru olmayan pozitif sonuçlar verdiği görülmektedir. Pozitif sonuçların daha çok sıradan solunum hastalıkları ile alakalı olduğu iddia edilmektedir. PCR teknolojisi, koronavirisenfeksiyon testleri için değil DNA sıklıklarını yinelemek amacıyla dizayn edilmiştir. Kısaca, PCR testlerinin doğruluğu çok tartışmalı ve genellikle doğru değil. PCR testi ile Pozitif Tahmin Değeri ölçülüyor. Bu değer, iki şeye bağlı; genel nüfus içinde virüsün yayılma oranı ve testin özelliği. Testin özelliği için bir değişmez veya altın standart yok. Yani her şey göreceli ve bilimsel olarak değeri çok tartışmalı.
PCR testleri hastalığın niceliği değil, niteliği ile ilgili değerler üzerine kurulu yani vücudumuzda ne kadar virüs olduğunu göstermiyor. Hiçbir zaman vücudumuzda ne kadar virüs var, kanımızda ne kadarı dolaşıyor bilmiyoruz. Bütün bunların sonucu yanlış teşhislerin ölümcül tedavilere yol açabileceği gerçeğidir. Bu kapsamda ulaşılan diğer sonuçlar şu şekildedir:
– Virüs ile mücadelede aşıdan başka bir yöntem olmadığı dayatılmaktadır. Etkili tedavi yöntemleri ucuz yani diğer bir deyişle kârlı olmadığı için BigPharma tarafından engellenmeye çalışılmaktadır.
– Virüs, daha büyük bir gündemin, uluslararası ekonomi, sağlık ve takip sistemi için bir baskı aracı olarak kullanılmak istenmektedir.
– Virüs nedeni ile uygulanan karantinalar ile dünya bir ekonomik felakete sürüklenmekte, ülke ekonomileri borç, işsizlik batağında çökerken, insanlar depresyona ve intihara sevk edilmektedir.
– Karantinalar ile sosyal hayat; okullar, din hizmetleri, sporlar, eğlence faaliyetleri, sosyal aktiviteler, alışveriş, yemek ve çalışma yerleri dâhil tüm sosyal hayatımız ve alışkanlıklarımız darbe yemiş, dönüşüm başlamıştır.
Aşılarda durum
Biyoteknoloji, önce hayvanların klonlanması ile dikkat topladı. Halen, DNA teknolojisi ve gen kurgusu yolu ile benzer genler bir araya getirilerek, genetik olarak değişmiş hayvanlar veya mikro-organizmalar geliştiriliyor. Klonlama, özellikle mükemmel biyolojik ve ekonomik özellikleri olan türlerin devamını ve üremesini sağlıyor. Sonra genetiği değiştirilmiş ürünlerin tarımda kullanılması fikri ortaya çıktı. DNA teknolojisi ile çeşitli kaynaklardan alınan genetik malzemeler tek bir hücreye enjekte edilerek protein üretiliyor. Üretilen genetik yapısı değiştirilmiş ve sahiplenilmiş bu ürünler örneğin Bill Gates’in Monsanto şirketinde var. Pek çok genetiği değiştirilmiş tohum depolanarak, gelecekte tekel oluşturmaya çalışıyorlar.
Aşılara gelecek olursak, normal olarak günümüzde üç şekilde aşı üretilebilir:
(1) Klasik aşılar, ölmüş virüsleri izole ederek, buna göre vücudun antikor geliştirmesi ve bağışıklık kazanması esasına dayanır. Geçmişteki grip aşıları buna örnektir. Ölmüş virüs parçalarını aşı ile enjekte ederek, vücudun mikrobu tanıması ve mücadele etmeyi öğrenmesi sağlanır.
Çin’den alınan Sinovac aşısı, ölü virüs yani aktif olmayan aşı kategorisindedir. Bu aşının nasıl geliştirildiği belli değil, gerekli fazlardan geçtiği de söylenemez. Aktif olmadığı için koruyuculuğu yüzde 50-70 yani düşük ama avantajlı yanı ikinci gruba göre riski de oldukça düşük. Öte yandan, yeni mutasyonlu virüse karşı koruması yok.
(2) COVİD-19 aşılarının büyük bir bölümü genetik özelliği değiştirilmiş ürünler. Müşteri oranı düşmesin diye kamuoyuna resmen açıklanmıyor. Bu genetik ürünler öncelikle bağışıklık sistemimizi olumsuz etkileyebilir. İnsan hücrelerine gönderilen farklı genetik bilgiler DNA veya RNA olarak adlandırılır. Yeniden yapılandırılmış bu RNA insan hücresine karıştığında genetik sürecimizi de değiştirir. Daha da açıkçası, olduğunuz aşı, vücudunuzun doğal gen dizilimine zarar verebilir ve bu sadece sizi değil, gelecek nesillerinizi de etkiler, kalıtımsal olur.
İlk onaylanan aşılar Pfizer/BioNTech ile Moderna’nın aşısı. İkisi de DNA›lara, nasıl protein üreteceğini öğreten mRNA aşısı. mRNA aşısı özellikle kansere karşı geliştirildi ve başarısız oldu. Moderna’nın açıkladığı gibi, mRNA aşısı sadece iki günde COVİD-19’a uyarlandı. Şimdi Pfizer/BioNTec ve Moderna’nın kasaları doluyor. Basitçe söylemek gerekirse bu şirketler tarafından geliştirilen ve mRNA (messenger RNA) teknolojisi kullanılan aşılar, sizin genlerinizi değiştirecek özelliklere sahip. Bu tür aşı daha önce insanlar üzerinde hiç denenmedi. Son günlerde Avrupa’daki uygulamalarından ölüm haberleri geliyor.
(3) Bu türdeki aşı virüse yakalanmış
ve atlatmış kişilerden antikor alarak, aşı üretme prensibine dayanıyor ama koronavirüs şartlarında pek uygulanabilir değil.
Aşılar için çok acele ediliyor, hâlbuki olası genetik zararları için gerekli deney ve süreçlerin uygulanması uzun bir zaman dilimi gerektiriyor. Şu anda yapılan iş, RNA parçacıklarına vücudun verdiği doğal ve tesadüfî olumlu/olumsuz tepkiye dayalı PCR testleri yapmak. COVİD-19 aşıları geliştirmek için çalışanların doğru gen okuma yetenekleri yok. Üretilen genetiği değiştirilmiş ürünlerin testleri, ürünlerin içinden biri tesadüfen çekilerek yapılmıyor. Aşı üreticileri de bunlardan muaf. Tekrar edecek olursak genetikliği değiştirilmiş aşılar, insan DNA’sını değiştirecek kuvvetli bir potansiyele sahip ve mutasyona uğrayarak gelecek nesilleri de tehlikeye atabiliriz. Gelecekte bebeklerimiz sağlıklı doğmayabilir.
Aşının çalışma sistemi şu şekilde; hücreye enjekte edildiğinde genlerinizi ele geçiriyor, daimi olarak yeniden programlıyor ve böylece antikor üreterek COVİD’i öldürüyor. Bu yeni proteinler sizin DNA’nız tarafından kontrol edilemiyor, yani vücudunuzda tamamen yabancı olarak kalıyorlar. Aşılar deney yapılırken izole edilmiş bir virüs üzerinden çalışılmadı. Deneylerde kullanılanlar, teorik olarak bilgisayarda üretilen dijital virüslerdi. Dolayısı ile bunların gerçek hayatta ne kadar geçerli olduğu tartışılır bir durum. Öte yandan deneysel COVİD aşıları kişiden virüsün diğerlerine yayılmasını engellemiyor. Bütün aşılar sağlığa zararlı ama deneysel COVİD aşıları hepsinden daha zararlı.
Karanlık zamanlar
İnsanlık tarihinin çok önemli bir evresindeyiz. Zaten 2035 yılından sonra başka bir dünyada çipli insan modeli (insan 2.0) ile yaşayacağımızı, Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte ortalığı robotların saracağını biliyorduk ama COVİD-19 başka bir katalizör. Bizi bekleyen büyük dönüşüm, tek dünya devleti kurma peşindeki elitlerin pandemi salgını planları ile iç içe geçiyor. Daha açıkçası koronavirüs; güçlü finansal çıkarları olan elitlerin ve hırsız politikacıların tüm dünyayı işsizlik, iflas ve ümitsizlik ortamına sürükleyerek tek dünya hükümeti kurma amaçlarına giden yolda bir giriş hikâyesi ve sadece başlangıç; “büyük başlangıç”. Bu amaca giden yolda;
(1) İnsanlar karantinalar altında yaşayacak, yavaş yavaş tüm özgürlüklerini ve sonunda yaşama haklarını da kaybedecekler.
(2) Bütün ulusal ekonomiler yok edilecek, küçük ve orta ölçekli şirketler gittikçe daha büyükleri tarafından yutularak, sermaye elitlerin elinde toplanacak.
(3) Tek Dünya Düzeni’nin şeytani işleri bununla da bitmiyor, yeni dünya düzeni kurulduğunda;
– Geliştirdikleri teknolojilerle ne yememiz ve nasıl yaşamamız gerektiğine karar verecekler.
– Aşıya bağımlı bedenimizdeki dijital kimliğimizle küresel gözetleme ve takip programına tabi olacağız.
– Sadece insanlar değil, doğadaki her şey takip edilecek ve insan da dâhil her şeyin ticareti yapılacak,
– İşe yaramayanlar ve fazla görülen sıradan insanlar nüfus azaltmasına tabi tutulacak.
Ulusal ekonomiler için gelir, iş, üretim, ticaret, altyapı ve sosyal hizmetler gibi çözümler gittikçe anlamsız hale geliyor. Kaynak olmadığı sürece ekonomiyi istikrara kavuşturma tedbirleri, nafile bir tur olmaktan öteye gidemiyor. İnsanlar dışarı çıkamadıklarından sosyal ilişkiler ve kurumlar ölüyor, pek çok şey unutma sürecine giriyor ve sosyal medyaya bağımlı hale getirildik. İnsanların hayatları yok edilirken, sivil toplum gittikçe istikrarsızlaşıyor. Boş okullar, boş havaalanları, iflas etmiş alışveriş merkezleri, dükkânlar, restoranlar.
Karanlık zamanlara korku dünyası hâkim. Gerekli olan psikolojik baskı buradan geliyor. Sosyal medyanın gelişmiş olması tam da bu dönem ile örtüşüyor. Elitlerin COVİD-19 darbesi muhtemelen insanların psikolojik durumlarının bozulduğu, aile içinde bile şiddetin başladığı, insanların geçim imkânlarını kaybettiği ve açlıktan ölümlerin başladığı bir zamanda gelecek.
İçinde bulunduğumuz dönemin kararları üç adresten geliyor; Wall Street, Dünya Ekonomik Forumu ve milyarderlerin vakıfları. Dünya Ekonomik Forumu (DEF), dünyanın 1000 büyük şirketi ile geleceği şekillendirmek için bir platform oluşturuyor. Bu sadece şirketlerin bir araya getirildiği bir ağ (network). Bu ağın dışında kalanlar (yerliler, fakirler, Asyalı ve Afrikalılar, çiftçiler, engelliler vs.) sıradan insanlar kabul ediliyor. Bu konular kamuoyunun önüne pek çıkarılmıyor ve çok az kişi bilgi sahibi. Çünkü ortada adına küresel sermaye dediğimiz ve bizim gibi çevre ülkelerde de şubeleri olan geniş bir çıkar ağı var.
Büyük plan
COVİD-19 ile başlayan dönem, büyük planın ilk adımı. Kırılmış ve bölünmüş, ekonomisi çökmüş ve korku içinde bir dünyaya hükmetmek istiyorlar. Teknolojileri bir araya getirerek fiziksel, dijital ve biyolojik sınırları ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. Robotlaşmış bu dünyada kalpler çalışmayacak, sevgi kaybolacak. Ne yaptığımız değil, kim olduğumuz da değişecek. Bütün bunların çip takılmış, beyninden internete bağlı insandan (insan 2.0) makine takviyeli insana yani insan-makine statüsüne geçeceğiz (insan 3.0).
Özetle, korona krizinin tetiklediği küresel darbe, yeni bir çağı, insan özgürlüklerini yok eden yeni bir uluslararası ekonomik düzeni temsil ediyor. Dünya Ekonomik Forumu içindeki teknoloji devi bu tiranlar, kendi gündemlerini Dördüncü Sanayi Devrimi içinde hayata geçirmek için dijitalleşme anahtar unsur olarak görülüyor ve altı ayrı alanda çalışıyorlar:
(1) Yapay zekâ.
(2) Uydular.
(3) Robotlar.
(4) Drone’lar.
(5) Eşyaların interneti.
(6) Sentetik yiyecekler.
On yıllardır hazırlanan, çok geniş kapsamlı ve inceden inceye düşünülmüş bir plan var. Yeni dünya düzeninde sınırlar olmayacak ve tek bir hükümet olacak. Yapay zekâ; işimizi, yiyeceğimizi, paramızı ve özel hayatımızı kontrol edecek. Özgürlüğümüz sonsuza kadar elden gidecek. Yıllar geçtikçe sistem derinleşecek, geçmiş unutulacak ve dünya bir web sitesi haline gelecek.
İnsanlar için geliştirilen bu stratejiler, ulus-devletlere de uygulanacak. Dünya Bankası Grubu Başkanı David Malpass, karantina uygulanan ülkelerin ayağa kalkması için yardım edeceklerini söylüyor. Bu yardım, neoliberal reformlar karşılığı verilecek ve kamu hizmetleri yok edilecek ve sonra sıra asıl plana gelecek. Finansal kurumlara olan borçların karşılığında dev tekellerin kucağına düşülecek ve Bill Gates’in dikte ettiği politikalar ulus-devletin ve egemenliğinin içini oyacak.
2030 yılına geldiğinizde hiçbir şeyiniz olmayacak ama mutlu olacaksınız. İnternetten ısmarladığınız bir eşya, bir robot tarafından paketlenmiş olarak beklediği deposundan bir drone vasıtası ile alınarak size getirilecek. Bu işin kazananı Amazon gibi dev şirketler olacak. Üretimde, paketlemede veya dağıtımda insan eli değmeyecek. İnsanlar üzerinde tam hâkimiyetin sürmesi ve böyle bir düzen kurulması için virüs ve bakterilerle dolu bir dünya hikayesi sürecek.
Dünya Ekonomik Forumu, ID2020’i uygulamada ana rol aldı. Gerekçeyi şöyle açıkladılar (SDG 16); “2030 yılına kadar, sürdürülebilir kalkınma ve adalet sağlamak için her seviyede hesap verebilir ve kapsayıcı kurumlar inşa ederek barışçı ve kapsayıcı toplumları geliştirmek.” Dünya Ekonomik Forumu, dolara dayalı bir yaptırım stratejisi içinde ülkelerin varlıklarına el koymayı hedefliyor. 2021 yılı yaz aylarında yapılacak DEF zirvesinde uygulama planı ele alınacak.
Joe Biden, küresel sermayenin adamı olarak ABD’nin başına geçiyor. Irak’ın işgal edilmesinde ABD toplumunu kandıranların başında Biden geliyordu. Biden, sosyal bölücü, ırkçı ve şeytani Büyük Başlangıç için seçilmiş adam. Dünya Ekonomik Forumu’nun Büyük Başlangıç kurallarını önce ülkesinde hayata geçirecek, sonra uluslararası alanda dayatacak. Çünkü Biden, gerçek bir başkan olma özelliğine sahip değil. Lobilerin ve derin devletin adamı olarak, tarihi bir misyona kukla olmak üzere başkan seçildi.
Sonuç
Gerçekten karanlık zamanlarda yaşıyoruz. Henüz daha asıl kötü haberleri almadık. Muhtemelen üç nesil sonra bugünlerimiz tarih öncesi, son özgür insan nesli olarak anılacak. Bilim, bilgi ve anlamak için insanlara liderlik eder ama bu sefer büyük bir yalana hizmet etmesi için büyük para tarafından esir alınmış durumda. Bu yıllardır hazırlanan büyük bir komplonun parçası. Zenginlerin tek dünya hükümeti için insanlığı yok edecek büyük bir planın başlangıç aşamasındayız. Ellerinde olan medya ile yaratılan korku dünyasında evlerimize hapsedildik ve bizi götürecekleri sahte geleceğe inanmak ve razı olmak için bekliyoruz.
Şimdi herkesin içinde bulunduğu korku ve uyuşukluğu atıp kendisi ve gelecek nesilleri için bir şeyler yapma zamanı. Ya kolektif histeriyi, kıtlığı, yoksulluğu, işsizliği yeneceğiz ya da tarihe son özgür nesil olarak geçeceğiz. Yapmamız gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
– Korku kampanyası ve medya dezenformasyonunu, BigPharma’nın aşı programını ve dijital kimliği boşa çıkarmak.
– Küresel elitlerin ülkelerin sosyal yapısı ve ekonomisine zarar vermesini önleyecek bir uluslararası dayanışma hareketi oluşturmak.
“Karşı koyabiliyorsam özgürüm, o yüzden ben, benim!” Karşı koyamadığımız günler geldiğinde zaten özgür değiliz demektir.