Hatırlatma: Videoyu hazırlayıp sanal ortama ekleyen ve bize ulaştıran Olcay Durgun ve Asım Şensaltık kardeşlerimize; ayrıca bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Gayret bizden başarı yalnızca Allah’tandır…
__________________
Yeniden Kur’an’a dönüş ve tevhidi mücadele çizgisinde yaptığı verimli çalışmalarla tanınan merhum Ercümend Özkan’ın İslami bilinçlenme sürecindeki rolü Bayrampaşa’da düzenlenen bir panelde konuşuldu.
Kur’an Nesli Kültür Merkezi’nce Bayrampaşa Belediyesi Kültür Salonu’nda düzenlenen“Ercümend Özkan’ın İslami Bilinçlenme Sürecindeki Rolü” başlıklı panele konuşmacı olarak Venhar Haber sitesi yazarı Mehmed Durmuş, Özkan’ın oğlu Tarık Özkan ile İslam ve Hayat sitesi editörü Şükrü Hüseyinoğlu katıldı.
Program, Sabahaddin Akgül’ün takdimiyle başladı. Ardından Kur’an-ı Kerim tilaveti ve meali için Mehmet Arslan kürsüye davet edildi. Arslan, Maun Suresi ve mealini okudu.
Panele geçilmeden son olarak, Tarık Özkan ve Yüksel İsmailoğlu tarafından hazırlanan 10 dakikalık Ercümend Özkan belgeselinin gösterimi yapıldı.
Panelin aynı zamanda yöneticiliğini de yapan Şükrü Hüseyinoğlu, öncelikle salondaki resmi ideoloji sembollerinden beri olduklarını ve bu sembollerin halen halka dayatılmasını kınadıklarını belirterek sözlerine başladı. Hüseyinoğlu, şöyle devam etti:
“Öncelikle İslami bilinçlenme süreci derken neyi kastettiğimizi ifade edelim. Bize göre bir çabanın İslami bilinçlenme kapsamında değerlendirilebilmesi için birbirinden ayrı düşünülemeyecek şu iki temel özelliğe sahip olması gerekir: 1- Dinin anlaşılması hususunda; dinin Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a has kılınması anlayış ve çabası. Ki bu anlayış sahih geleneği, muharref geleneğin pasından-kirinden arındırmayı ve dinin asıl/temel kaynağı olan Kur’an’a yönelerek arı-duru bir din anlayışına sahip olmayı gerektirir. 2- Yeryüzünün idaresi, toplum, siyaset ve ekonomi ilişkileirnde dinin/hükümralık ilişkilerinin Âlemlerin Rabbi Yüce Allah’a has kılınması anlayış ve çabası.
Bu her iki alanda sözü ve iddiası olan çabalar, İslami bilinçlenme çerçevesinde değerlendirmeye hak kazanırlar. Son birkaç asırdır, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda İslami uyanış ve bilinçlenme adına hatırı sayılır çabalara şahit olsak da bu çabaların genellikle sözünü ettiğimiz bütüncül kavrayıştan yoksun olduğunu, genellikle meselenin bir boyutuna sahip çıkıp diğer mütemmim boyutunu ihmal etmele malul olduğunu görürüz. İSyasal-toplumsal alanda İslam’ın hükümranlığını savunan, bunun için mücadele veren birçok hareket buna karşılık dinin Yüce Allah’a has kılınması, İslam anlayışlarının mı muharref anlayışlardan arındırılması (Kısaca Kur’an’a ve sahşh sünnete dönüş) alanınd agerekli hasasiyetten yoksundurlar. Diğer yanda ise, muharref din anlayışları konusunda hasasiyet gösterip de, İslam’ın siyasal ve toplumsal alanlara dair iddiaları konusunda suskun kalan, bu alanlarda ya söz söylemeyen veya modernist etkilerle İslam’ın bu temel iddialarını yok sayan, üzerini örten müdahaneci yaklaşımlar söz konusudur. İşte merhum Ercümend Özkan, bu her iki alanda da bütüncül, açık, net ve belirgin bir söylem ve duruş ortaya koymuş, daha ötesi her iki alanda etkili bir mücadele vermiş bir Müslüman öncü idi.”
Konuşmacı, ayrıca Özkan’ın İslami mücadelenin yöntemi konusunda da Kur’an ve sahih sünneti esas alan net duruşa sahip olduğunu belirterek onun şu düşüncesini hatırlattı: “Namazı nasıl ki Allah Rasulü’nün örnekliğine göre kılıyorsak, siyaseti de onun örnekliğine göre yapmalıyız.”
Ardından söz alan Tarık Özkan, babasının tavizsiz bir insan olduğunu ve konu Allah’ın dini olduğunda asla taviz vermediğini belirterek şöyle devam etti:
“Zira din Allah’ın, nasıl benim olmayan şeyden taviz verebilirim ki diye düşünürdü. Bu onun Türkiye islami hareketine verdiği katkıyı değerli yapan en önemli sebeplerdendi. Zira onun gibi yere sabit basan insanlar etraflarındakine de güç verirler. 1967’de mahkemede savunmasını isteyen hakime, ‘Siz bana 100 yıl ceza da verseniz, Allah da 101 yıl ömür verse, ben çıkınca yine bu iş için çalışacağım’ diyerek, davasında kararlı ve tavizsiz duruşunun net bir örneğini sergiliyordu.
Zamanı iyi kullanan Özkan, ailesine de çok düşkündü. Bulduğu her fırsatta ailesiyle vakit geçirmekten çok hoşlanırdı. Herkesle görüşür, düşüncelerini anlatırdı. 1960’ların sonlarında cezaevindeyken ö dönemin hızlı komünistleri ile tanışıyorlar. Bu kişiler Mihri Belli’nin talebeleri. Gele gide, görüşe konuşa adamların fikirlerinde bir farklılık oluştuğunu gören Mihri Belli, bunları bir kenara çekip, “Bu adamla görüşmenizi istemiyorum, ben sizi kolay yetiştirmedim, kolay da kaybetmeye niyetim yok” mealinde bir şeyler söyleyerek rahmetli ile görüşmelerini engelliyor. Son olarak söylemek isterim ki, Özkan kibir ve gurur nedir bilmezdi. Bilse ki dünyanın öbür ucunda biri var ve zayıf da olsa öğüt alma ihtimali var, hiç çekinmez ayağına giderdi. Öfkelenip de birinin kalbini istemeden kırdı mı, derhal özür dilerdi, bir çocuk bile olsa bu kişi.”
Son olarak söz alan Mehmed Durmuş, Özkan’ın siyasi ve usuli konulara bakışını yorumladı ve Müslümanlar olarak tevhidi ilkeler konusunda zayıflayan hassasiyetleri yeniden yükseltmenin yollarını aramamız gerektiğine vurgu yaptı.
Durmuş, Özkan’ın dinin anlaşılması ve İslam’ın siyaseti konularındaki yaklaşımlarını şöyle özetledi:
“Kur’an; Apaçık, anlaşılır bir kitap. Dinin temel kaynağı. Kur’an okunmalı ki anlaşılsın. Meal okunmalı ama mealcilik başkadır. Kur’an’ın anlaşılması önündeki en yeni engel mealciliktir.
Sünnet; Kur’an’ın Peygamber tarafından fiiliyata dönüştürülmesinden başka bir şey değildir. Kur’an’la Peygamber birbirinden ayrı-gayrı değildir. Sünnetsiz/Peygambersiz İslam düşünülemez. Peygamber bir postacı değildir. Sünnete uymanın en başta gelen şartı Kur’an’a uymaktır. Peygamber’in en başta gelen sünneti de Kur’an’a tabi olmaktı. Peygamberler birer masal kahramanı olmayıp, gerçek kahramandırlar. Allah, peygamberi düzeltmiştir. Peygamber vahiy konusunda korunmuştur. Bunun dışında, bizden bir farkı yoktur. Peygamber üsvetün hasenedir.
Tasavvuf; bir ayrı dindir. Tasavvuf küfrünü, başka hiçbir küfrün ulaşmadığı boyutlara ulaştırmıştır. Küfür İslam’dan intikamını tasavvuf eliyle almıştır. Gavslar ve şeyhler: yeni Latlar, yeni Uzzalar. (İktibas, S. 127). İktibas 104. sayıdan başlayıp en az on yedi sayı. İslam’la-nurculuğu kıyaslaması: dayanıklı tüketim eşyası ile, kullan-at malı gibi…
Siyaset; İslam bizatihi siyasettir. İslamî hareket, bir tek kişiden ibaret de olsa İslami harekettir.
Akide; Allah’la kul arasında sözleşme; Allah’la akdedilmiş bir bağ. Akideyi kesin olarak Kur’an belirler. “Tevhid akidesini gereği gibi anlayınız ve ona toz kondurmayınız. Şirk veya küfür niteliği taşıyan şeylerden onu titizlikle koruyunuz. Bunun için Kur’an’dan başka bir şeyi ölçü almayınız. Zira Allah bu konuda kendisine ortak tanımız. Nitekim Rasulullah da bu konuda aynen böyle yapmış, akidesini yalnızca Kur’an’dan almıştır.” (Gençlere Tavsiyeler)
Uzlaşmasızlık; Uzlaşmak, kendinde var olan iyileri, başkalarının kötüleriyle değiştirmektir. Peygambere, amcası vasıtasıyla mütemadiyen uzlaşma teklifi yapıyorlardı. Onun cevabı belliydi: Bir elime ayı, bir elime güneşi koysalar davamdan asla vazgeçmem.
Davet; İslam iyi bilinmelidir. Bilinmeyen şey tebliğ edilemez. İslam’ın iyi bilinmesi bizden öncekilerin bildiklerini bilmek değildir; Kur’an’ın iyi bilinmesidir. İslam’ın bilinmesi ilk önce tevhidin bilinmesidir.
İktibas’ın Ocak/1995 sayısı için yazdığı son ‘selam ile’ yazısından; “Yine görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olunuz ve unutmayınız ki İslam güneşi yükseldikçe ısısı insanları aydınlatıyor.. Bu ısı ve ışıktan yararlanınız ve güneş görmeyen izbe yerlerde yaşamlarını sürdürenleri güneşlenmeye çıkarınız, ellerinden sabırla tutup yardımcı olunuz. Onları Kur’an’ı okumaya teşvik ediniz ki onlar da Kur’an’daki gerçeklerin sövülecek değil, övülecek gerçekler olduğunu görsünler. Allah yardımcınız olacaktır. Yine görüşmek umuduyla.”
Durmuş’un konuşmasının ardından soru cevap bölümüyle program neticelendi.