Demokrasinin bir amentüsünden söz etmiştik. İlkeleri olmayan, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklı özellikler taşıyan bir sistem. Gücün sistemi de diyebiliriz. Dahası büyük sermayenin güdümünde bir sistem.
Halkın gözünde halkın kendi kendisini yönettiği, ama asla yönetmediği ve söz sahibi olmadığı bir sistem.
Batı toplumlarında büyük fikri ayrılıklar yoktur. Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da, Amerika’da bölgesel özelliklere göre bir seçim ve yönetim sisteminin yapısı var. Genelde cumhuriyetlerle demokratlar diye iki büyük grup veya kesim var. Diğerleri birer ayrıntı ve öylesine birer çeşitlilik. Özellikle Amerika’da güç sermayedir. Onlar sistemi yönlendiriyorlar. Onların sistemine uygun sonuçlar çıkar ve asla onları zorda bırakacak sonuçlar çıkmaz. Kendilerine zarar verecek durumlar olunca onlar bir biçimde bertaraf edilirler. Bunu özellikle Amerika’da görüyoruz. Kendilerine zarar verenleri suikast ve skandallar ile bertaraf ederler. Ayrıca, seçim sonuçları istendiği gibi değil ise o zaman aylarca süren sayımlar ve arka plan baskılarla sonuçlar değişebiliyor.
Sayın Dışişleri Bakanı’nın binde birin altında olan seçimlerde itiraz edilebiliyor ve sonuçları değişebiliyor demesinin nedeni budur. Bu, bir hak gibi olarak algılanır.
Amerika seçimleri sonucunda Trump’ın başkanlığa getirilmesi bir rastlantı değildir. Sermayenin etkisi olduğu bellidir. Yahudi sermaye gücünün etkili bir sonucudur. Sonuçlarından da anlaşılıyor.
Avrupa’da bu sistem biraz daha oturmuş gibidir. Fakat bu ülkelerin hiçbirinde derin fikri ayrılıklar yoktur. Sosyal demokratlar, Hıristiyan demokratlar veya diğerleri arasında uçurum denilebilecek ayrılıklardan söz edilemez. Seçimleri kazananlar büyük sistem değişikliklerine gitmezler, gidemezler. Sadece kimi ayrıntılarda farklıdırlar.
Müslüman ülkelerde demokrasi oyunu oynanıyor. Büyük sermaye ve emperyalizm güdümündeki ülkelerde tek partili güç ile oynanan bir oyun. Rol gereği etkili olmayacak bir iki küçük parti boy gösterir ama onlar asla etkili olamazlar. Sisi tipi demokrasilerde bu da yoktur. Üstelik bu hafta düşen haberlere göre, Sisi’nin başa gelmesi ve kalması için İsrail’in doğrudan etkili olduğu haberi yayımlandı.
Güç her durumda sonuçlar üzerinde etkilidir.
Özellikle geri kalmış ya da orta ölçekli ülkelerde seçmenler için etkili yöntemler var. İşsizlik ve iş edinme, iş sahibi ise işinden olmama ya da hiçbir şeye güç yetiremeyenler için ise dönemsel olarak yapılan yardımlar etkilidir. Güvensizlik ve korku da etkili unsurlar.
Tabii terör örgütleri gibi ya da onlar olmasa bile kimi ideolojik keskin örgütler bir tehlike unsurudur. Bütün bunlar seçim dönemlerinde etkilidir.
Polis devletlerinde bu çok daha etkili ve belirleyicidir.
Bazen bu oyunlar bozulabiliyor ama sonradan halkın istediği tarzda bir yönetim oluşunca demokrasi dışı yöntemlerle alaşağı ediliyor. Veya başka yöntemlerle kimi halk kesimlerinin devre dışı kalma yöntemlerine başvuruluyor. Örneğin baraj sistemi veya benzeri sistemler ile istenmeyen düşünce hareketleri ve halka gerçekten dayananlara söz hakkı verilmez.
Perdenin gerisinde büyük pazarlıklar var. Bu anlaşmalara uyanlar ayakta kalırlar uymayanlar bir biçimde devre dışı bırakılıyorlar.
Demokrasiler halkın arzularına göre oluşturulan bir sistem değildir. Sadece dönemin koşullarına göre, döneme uygun tipler mutlaka bulunur. Bir ara Avrupa’da gençlik dalgasıyla yaşlı ve deneyimle siyasiler aleyhine bir kampanya başlatıldı. Deneyimliler devre dışı kaldı. Siyaseten toy ve deneyimsiz olanlar başa getirildi.
Bu tür güçlü devletlerde sermaye ile birlikte arka planda güçlü bir yapı var. Devletin ve ülkenin gidişatını onlar belirler. Başa geçenler sadece sembolik olarak oradadırlar.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal