Bundan yaklaşık üç yıl önce tam da DAİŞ’in nevzuhur bir silahlı hareket olarak çıkış yaptığı ve provakatif eylemlerle gündemi domine ettiği dönemde, tahminen 2014 yılında, bir DAİŞ mensubu “Müslümanların savaşı kafir ve münafıklarladır. Ancak münafıklarla savaş kafirlerden önce gelir. Filistin’in kurtuluşu İslam davasına ihanet eden HAMAS’la mücadelen geçer” minvalinde sosyal medyada bir paylaşım yapmış, bunun üzerine söz konusu paylaşım, DAİŞ’in yabancı istihbarat örgütlerinin hizmetinde ya da İslam düşmanlarına çalışan bir örgüt olduğunun kanıtı olarak dolaşıma girmişti.
Farklı kesimlerden insanlar o dönemde yapılan bu paylaşıma tepki gösterse de bunu fazla yadırgamamış, Irak ve Suriye’de binlerce Müslümanın canına kıyan bu eli kanlı örgütün gün gelip Filistin’de İsrail işgal güçlerine karşı kurtuluş mücadelesi veren Hamas ya da İslami Cihad gibi örgütlere saldırmayacağı gibi bir öngörüde bulunmamış tam tersine bunu büyük bir rahatlıkla ve serinkanlılıkla işleyeceklerinden kimse zerre kadar şüphe duymamıştı.
Aradan geçen beş yılın ardından tekfirci örgüt, önce 18 Ağustos ardından 27 Ağustos’ta, intihar saldırıları gerçekleştirdi. DAİŞ vaad ettiği eylemi gerçekleştirmiş ve Gazze’nin tam ortasında peşpeşe düzenlediği saldırıların birinde bir Hamas komutanını diğerinde ise 3 Hamas mensubunu şehit etmişti. Saldırıların her ikisi de Mısır sınırı yakınlarındaki Rafah sınır kapısındaki gözetleme noktasında bulunan Hamas güvenlik güçlerine yapılmıştı.
Saldırının ardından yapılan yorumların çoğunda oklar İsrail’i bir kısmı ise Filistin Özerk Yönetimine bağlı istihbarat aygıtını gösteriyordu. Saldırıların arkasında ister ŞABAK isterse Abbas’ın adamları olsun hedef, onca baskı ve saldırıya boyun eğmeyen Gazze halkı ve direniş güçlerini bu kez DAİŞ sopasıyla hizaya getirmek olduğu aşikar. Şu ana kadar başvurulan bütün yöntemlerin boşa çıktığı, Gazze’de direniş güçlerinin birkaç dengesiz tekfirci örgüt mensubu tarafından hizaya getirileceğini düşünebilmek için bir yandan son derece çaresiz bir yandan da siyasi basiretini bütünüyle yitirmiş olmak gerekir.
Öte yandan şayet İsrail’in bu tekfirci örgütün arkasında olduğu bilgisi doğruysa, selefi cihadi akımın ne kadar uç bir noktaya geleceğini göstermesi açısından oldukça çarpıcı bir durumla karşı karşıyayız demektir. İsrail gibi mutlak kötülük ya da kötülüğün tecessüm etmiş hali olan bir işgal rejimine hizmet edebilmek, onunla işbirliği yapabilmek için ne kadar alçak olmak gerekir?
Gazze’de bir yandan kuşatma ve ambargo nedeniyle her bakımdan yaşanan onca çile ve sefalet öte yandan Filistin’deki siyasi haritanın parçalanmışlığı ve Filistinliler arasındaki anlaşmazlıklar zaten Gazze’de çökmek üzere olan toplumsal yaşamı çekilmez hale getiren, Filistin halkı adına ümitlerin solmasına neden olan şeylerdi. Bir de bunun üstüne tekfirci örgütlerin düzenlediği saldırılar Gazze’deki durumun vahametini katlanılmaz hale getirdi.
Aslında Selefilerle Hamas’ın arası şu ana kadar genelde pek iyi olmadı. 2009 yılında, Selefi Örgüt Cündü Ensarullah’ın (Allah taraftarlarının askerleri) lideri Abdüllatif Musa’nın, Rafah mülteci kampındaki İbni Teymiye mescidinde İslami Emirliğin kurulduğunu ilan etmesi, Gazze’deki olayların fitilini ateşledi. Hamas güvenlik güçleri, bu ilanın hemen ardından camiye düzenlediği baskında direnişle karşılaştı. Çıkan çatışmada onlarca selefi hayatını kaybetti. Hamas bu olayların ardından selefiliğin özellikle cihadi versiyonuna karşı büyük bir operasyon başlattı. Yüzlerce selefi cihadi tutuklandı.
Selefi Cihadiliğin gelişimi ve evrimi açısından Gazze’deki olaylar oldukça ibret verici. Zira 2006 yılında işgal güçleriyle girdiği çatışmalarda Gilad Şalit’i esir alan ve onu Hamas mensuplarına teslim ederek, yüzlerce Filistinli tutsağın işgal zindanlarından kurtulmasını sağlayan da yine bir selefi cihadi örgütün üyeleriydi. O dönemde böylesine kritik rol oynayabilen ve Filistin’deki direniş hareketleriyle tam bir dayanışma içerisindeki selefiliğin siyonizm işbirlikçiliğine soyunması son derece vahim. Gelinen noktada kendisine Müslüman diyen ve hatta bir çok Müslüman’ın dini yaşantısını beğenmeyip kendisini İslam’ı en iyi yaşayan ya da Fırka-i Naciye (Kurtuluşa eren grup) olarak gören Gazze’deki selefi cihadi çizgi, İsrail askerleri dururken Hamas mensuplarına saldırı düzenleyebiliyorsa verilecek hüküm bellidir: İşbirlikçi ve ajanlaştırılmış bir hareket.
Tekfirci örgütün İsrail istihbaratı ŞABAK’la irtibatlı olduğunu düşündüren bir çok güçlü kanıt mevcut. Bunlardan biri, örgüt mensuplarının saldırıların öncesinde hiçbir çatışmaya girmemiş olmamaları. Bir başka ifadeyle saldırmalarını gerektirecek bir durum olmamasına rağmen bu saldırıların gerçekleştirilmesi. Saldırıların İsrail işgal güçlerinin kuzey cephede sözde bir silah fabrikasını ve iki Hizbullah unsurunu hedef almasıyla eş zamanlı olarak gerçekleşmesi ise şüpheleri iyice artıran bir unsur.
DAİŞ mensuplarının saldırılarını tehlikeli hale getiren şey ise yalnız kurt taktiğine başvurmaları. Bir başka ifadeyle bu örgüt militanları tek başlarına hareket ediyorlar ve yapacakları eylemlerden örgütün diğer mensuplarını haberdar etmiyorlar. Bu yüzden güçlü bir istihbarat aygıtının dahi bu saldırıları önceden haber alması pek mümkün olmuyor. Bir de direniş güçlerinin silah yığınağı yaptığı ve güvenlik denetiminin pek oe güçlü olmadığı Gazze’de silah temini ve eylem planlaması hiç de zor olmasa gerek.
Öte yandan bu olayların Mısır tarafındaki Sina yarım adasında yaşananlarla da yakından ilişkisi bulunuyor. Mısır rejimi, uzun süredir Hamas’ı Sina’daki DAİŞ militanlarına yardım etmekle suçluyor, örgüt mensuplarının Gazze’deki tünellerden geçerek Sina’ya ulaştığını ve Mısır askerlerine saldırılar düzenlediğini düşünüyordu. Hamas’ın bütünüyle reddettiği bu iddiaların sonu, tekfirci örgütün kameralar karşısında Hamas’la işbirliği içerisinde olduğunu ileri sürdüğü bir Filistinliyi idam etmesiyle geldi. Bu olay, Hamas’la selefi cihadi örgütler arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı.
Bununla birlikte, selefi hücrelerin yetenekleri hala sınırlı olduğu ve Gazze Şeridi’nin bileşenlerinde köklü değişiklikler ve dönüşümler gerçekleştirmekte sınırlı bir yeteneğe sahip görünüyor. Gazze Şeridi’ndeki güvenlik sisteminin güçlü yapısı ve bütünlüklüğü benzeri saldırıların engellenmesinde önemli bir işlev görmekte. Daha da önemlisi Hamas ve diğer yapılar arasındaki geniş askeri boşluk, bu saldırıların başarıya ulaşmasının önündeki en büyük engel. Ayrıca bu grupların varlığı Gazze’de şimdiye kadar onların önemli bir güç haline gelmelerini sağlamadığı gibi genel bir kaos hali de yaratmadı. Bununla birlikte bu grupların meydana getirdiği en belirgin sorun, İsrail işgaliyle mücadeleye odaklanmış Filistin toplumunu rahatsız etme ve direniş gruplarının bir süre için içerdeki dikkat ve motivasyonunu başka yöne kaymasına neden olmasından kaynaklanıyor.
İslami Analiz / İslam Özkan