Sık sık Türkiye’nin “ikinci bir İran” olup olmayacağı sorgulanırken, çoğu yorumcu Türkiye’nin en azından daha çok “muhafazakarlaştığı”na kesin gözüyle bakıyor. Hollanda’daki Radboud Üniversitesi’nde din sosyolojisi üzerine çalışan doktor adayı Volkan Ertit ise şiddetle bunun tam tersini savunuyor.
Ertit, “Endişeli Muhafazakarlar: Dinden Uzaklaşan Türkiye” isimli yeni kitabında Türkiye toplumunda dinin gücünün aslında giderek azaldığını savunan pek çok veriyle çıkıyor karşımıza. Ertit’e göre “toplumun sekülerleşmesi, bireyin inandığı kutsalların günlük yaşama etkisinin azalması” anlamına geliyor. Bu açıdan Türkiye’nin kesinlikle sekülerleşme yolunda ilerlediğini savunuyor Ertit. Çünkü ona göre eğilim İslamlaşma yönünde olsaydı, Türkiye’de yaşanacaklar şöyle olurdu:
•Genç nesillerin eski nesillere kıyasla daha dindar olması
•Eşcinsellerin daha az görünür olması
•Evlilik öncesi flörtün azalması
•Evlilik öncesi ya da evlilik dışı cinsel ilişkinin azalması
•Doğaüstü varlıklara inancın artması
•Vücudun hatlarını ortaya çıkarmayan giyim tarzının ağırlık kazanması
•Günlük ilişkilerde “kutsal”ın etkisinin artması
Ne var ki, Türkiye’deki gidişat tam aksi yönde olduğunu söylüyor. Örneğin 2008’de yapılan bir “Türk Ailesi ve Din” anketine göre ebeveynlerin yüzde 84’ü genç nesillerin kendilerinden daha az dindar olduğunu düşünüyor. İstanbul’daki Onur Yürüyüşü, eşcinsellerin ve LGBT hareketinin diğer kimliklerinin geçmişe oranla daha çok görünür ve kabul görür olduğunu gösteriyor. Basından ve sosyal medyadan evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkilerin yaygınlaştığı anlaşılıyor. Ayrıca, “cinci hocalar” gibi doğa üstü güçlerden deva bekleyenlerin sayısı azalıyor ve neredeyse tüm dindarlar tereddütsüz modern tıptan faydalanıyor. “Seksi” giysilere de daha sık rastlanıyor hatta başörtülü genç kızların bazıları bile daha muhafazakar annelerinin aksine hatlarını belli eden giysileri tercih edebiliyor. “Şık tesettürlülerin” takip ettikleri moda ve stil dergileri bile var, Ala dergisi gibi.
Ertit’in kitabı Türkiye toplumunun sekülerleştiğini gösteren benzer örneklerle dolu. Ertit bunun Türklerin çoğunluğunun ateist olduğu anlamına gelmediğini vurgulamış; ateistlerin sesi de her zamankinden daha çok çıkıyor olsa da… Ertit’e göre asıl değişim dinin daha bireysel, esnek ve hafif bir karakter kazanması. Öyle ki, komedyenler açıktan dinle dalga bile geçebiliyorlar. Örneğin, cehennemin insanı sadece “daha fazla bronzlaştıracağını” söyleyen Cem Yılmaz cennet ve cehennemi konu alan bu gibi esprilerine şiddetli bir tepki almıyor.
Televizyonlarda da en çok rağbet gören ilahiyatçılar da cehennem ateşiyle korkutanlar değil, modern eğilimler konusunda insanı rahatlatanlar oluyor. Örneğin, Nihat Hatipoğlu Justin Bieber’ın posterini duvara asmanın haram olup olmadığını soran genç bir kıza espriyle icazet veriyor. Ertit’e göre bu gibi popüler ilahiyatçılar “insanları daha dindar yapmıyor, aksine modern zamanlarda dinden uzaklaştığını hisseden insanlara biraz huzur aşılıyor (…) İnsanların hayatlarını kökten değiştirmeye zorlayacak yanıtlar vermekten de kaçınıyor”.
İşte tam da bu yüzden Türkiye’nin “endişeli muhafazakarlar”ı var. Genç nesillerin cazip bulduğu daha modern ve gevşek inanç formu eski nesil İslamcıları kaygılandırıyor. Yeni Akit’in başörtülü kızların erkek arkadaşlarının omuzlarında dans ettiği bir rock konserine gösterdiği tepki de bu kaygıyı en iyi yansıtan örneklerden biri: “Yıllarca bunun için mi mücadele verdik! Böyle rezillik olmaz!” diye kızıyor Yeni Akit, başörtülü rokçı kızlar karşısında..
Peki ya Ak Parti’nin giderek aşikar hale gelen İslamcı söylemi ve Erdoğan’ın bizzat ilan ettiği “dindar nesil” yetiştirme hedefi? Ertit bu olguları ve Ak Parti’nin “muhafazakar” değerleri teşvik eden ya da dayatan pek çok politikası olduğunu reddetmiyor. Ak Parti iktidarında Türkiye’deki muhafazakarların da daha görünür, güçlü ve hırslı hale geldiklerini de ekliyor. Ancak devletin giderek İslamcılaşmasıyla, toplumun giderek dindarlaşması çok farklı şeyler. Ve ikincisi Türkiye için söz konusu değil. Ne de olsa toplum, Ak Parti iktidarı öyle istediği için değil, teknoloji, kentleşme ve kapitalizm etkileri gibi daha köklü dinamikler nedeniyle sekülerleşiyor.
Bir Türkiye gözlemcisi olarak ben de Ertit’in savlarının çoğuna ve genel değerlendirmesine katılıyorum. Hatta Ak Parti’nin Türkiye’yi yeniden İslamileştirme yönündeki muhtemel girişimlerinin ters tepeceğini ve sekülerleşmeyi daha da hızlandıracağını söyleyebilirim. Şu anki mevcut iktidar tablosu bile sekülerleşmeyi hızlandırıyor. Nasıl mı?
Çünkü Ak Parti’den önce din sınanmamıştı. İslamcılar, kendi iktidarlarının başkalarınınkinden daha faziletli bir toplumsal düzen üreteceğini savunabiliyorlardı. (Nitekim Ak Parti’nin seleflerinden birinin adı da anımsanacağı gibi Fazilet Partisi’ydi.) Ne var ki, geçen 13 yıllık İslamcı iktidarın sonucunda ortaya çıkan tablo, yolsuzluk, adam kayırmacılık, kibir ve bir de çok çirkin bir İslam-içi kavga oldu. Diyanet İşleri Mehmet Görmez’in de kısa süre önce uyardığı gibi, bugün genç kuşaklar “Eğer din buysa, biz o dünyada yokuz” diyebilirler. Ve Türkiye dinden daha da hızlı şekilde uzaklaşabilir.
Kaynak: Al-Monitor