Gazze’de işgalci Siyonistlerin ve hamisi olan ABD’nin yapmakta olduğu katliam, işgal, soykırım, dünya çapında vicdan sahibi olan insanların insani hassasiyetlerini ayağa kaldırdı. Halklarını tahakküm altında tutan iktidarlar ki, buna halkı Müslüman olan devletler de dahil olmak üzere, siyonistlere ve ABD’ye olan desteğini koşulsuz sürdürmeye devam ediyor.
Dünya halkları üzerine oluşturulmaya çalışılan algı ise, bölgede iki devletli çözüm. Kanaatimizce Müslümanlık açısından en büyük problem de, oluşturulmaya çalışılan bu algıda yatmakta. Kaldı ki hemen bütün dünya devletleri ve halkları da bu çözüme razı görünmekte. Yani bölgede yüzyıldır süren insanlık dışı muameleler, sanki bağımsız Filistin Devleti kurulduğunda sona erecekmiş gibi ifade ediliyor.
Müslümanlar yaşanan siyasi, iktisadi, askeri, içtimai ve hukuki olaylara, yaşanan gelişmelere, laik seküler ölümlü ilah devletlere, çözüm önerilerine, velhasıl insana ve hayata dair ne varsa hepsine, mensup olduğu dinin gözlüğüyle bakmalıdır. Bu sebepten, yaşanan Gazze katliamına, bölgedeki siyonist varlığa, onun hamiliğini yapan küresel emperyalist ABD’ye de aynı gözlükle bakarak değerlendirmelidir.
Müslümanların katil siyonistlere ve onun hamisi ABD’ye karşı esas meseleleri nedir? Dünya çapında olduğu ifade edilen ve bir yere kadar doğru olan itirazlar, Müslümanlar açısından esas hedeflerini gösteriyor olabilir mi? Ayağa kalkan dünya halklarının talep ettiği, katliam ve soykırım sona erdiğinde, Müslümanlar için de mesele çözüme kavuşmuş olacak mı? İşgalci siyonist ve hamisi ABD, Gazze’de katliam ve soykırımı sonlandırdığında, daha da ilerisi Filistin Devleti kurulduğunda, Müslümanların kalbine saplanmış olan hançer, saplandığı yerden çıkarılacak mıdır?
Sürekli işlenen cinayetler ve izlerken kanımızı donduran soykırım sona erdiğinde, katil siyonistlerin varlığına, Müslümanların beldesinde razı olunacak mı? Müslümanların esas sorunu bölgede katil işgalci siyonistlerin işlediği katliamlar mıdır? Yoksa bizzat siyonistlerin varlığı mıdır?
Şu an itibarıyla öne çıkan kabul, Gazze’de katliamların durması ve iki devletli çözüm olarak kendisini gösteriyor. Bu da tam olarak işgalci siyonistin ve küresel emperyalist, hak yiyici olan ABD’nin istediğidir. Gerek işgalci siyonistler gerekse ABD, bölgede istedikleri hiçbir şeyi savaşla ve zorla yapamayacaklarını anlamış durumdadır. 7 Ekim öncesi planlanan bölge ülkeleriyle normalleşme çabaları, bu yenilgilerinin tezahürüydü.
Siyonist İsrail ve emperyalist ABD, artık bölgede istedikleri gibi at koşturamayacaklarını anlamış, bölge ülkelerine sözlerini eskisi gibi dinletemez olmuşlardı. Ne siyaseten ne iktisaden eski nüfuzları kalmamıştı. Aksa Tufanı hareketi de, askeri olarak da güçlerinin bittiğini gösterdi. İki emperyalistin askeri olarak birlikte yaptığı tek icraat masum halkları çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden katletmekti. Yazıklar olsun ki, Gazzeli mücahitler halkı Müslüman olan iktidarlar tarafından yalnız bırakıldı.
Aslında işgalci siyonistlerin ve hamisi ABD’nin işlemekte olduğu cinayetlere tek başlarına güçlerinin yetmediğini, yetmeyeceğini de aklı başında olan herkes bilmekteydi. Bu sebeple bölgedeki işbirlikçi rejimlerden azami derecede lojistik yardım aldılar, almaya da devam ediyorlar. İşgalci katil siyonistin ve ABD’nin yerli işbirlikçisi rejimler, dünya ölçeğinde ne siyasi ne askeri ne de iktisadi hiçbir belirleyiciliği olmayan Yemen kadar cesur olamaması, bu iktidarların zalimlerle nasıl bir ilişki içinde olduğunu göstermesi açısından manidardır.
Asıl meselemiz nedir?
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız üzere, Müslümanlar olarak bizim asıl meselemizi tespit etmek önemlidir. Düşüncelerimiz arz etmeden önce, işlenen cinayetleri, işgal ve soykırımları en yüksek perdeden lanetliyor, Müslüman olmamız gereği mazlum mustazaf kardeşlerimizin yanında olduğumuzu belirtiyoruz. Gösterilmekte olan en küçük küçük tepkiyi, yapılmakta olan her türlü protesto ve mitingi, boykotu bütün benliğimizle destekliyoruz. Dikkat çekmeye çalıştığımız husus ise esasa dairdir.
İslam Dünyası için esasa tekabül eden çözüm, özelde Gazze’de genelde ise İslam coğrafyasında yaşanan katliamların ve sömürünün durmasıyla birlikte, buna sebep olanların bu coğrafyadan defolup gitmesidir.
Müslümanlar hiçbir zaman günübirlik pansuman tedbirlere razı olmamalıdır. Küresel emperyalistler, sömürü çarkının efendileri, yeryüzünde fesat çıkaranlar, “savaş sona erdi, insanları öldürmeyi bıraktık, artık birlikte barış içinde yaşayacağız” deseler de, Müslümanlar buna razı olmamalıdır. Zira zalimler, şartlar kendi lehlerine döndüğünde aynı zulümleri yapmaya devam edeceklerdir.
Müslümanlar, dünyanın ağız birliği yaptığı “İki Devletli çözüm” yalanına kanmamalı, böyle bir çözüme rıza göstermemelidir. Müslümanlar için esas olan, küfür ehli tarafından gasp edilmiş topraklarından, bu gasıpları kovmaktır. Kovmaya güçleri yetmiyorsa –ki şimdilik öyle– hiçbir şekilde uzlaşmaya, müsamahaya, işbirliğine yanaşmamalıdır. İşgalci siyoniste, onun hamisi ABD’ye ve Batı dünyasına karşı öfkelerini hep diri tutmalıdır.
Müslümanların coğrafyasına çöreklenen, işgal eden, katliamlar yapan zalimlerin, halkı Müslüman ülkelerdeki yerli işbirlikçi rejimlerine karşı da aynı öfke ve nefreti hissetmeli, zalimlere can suyu verenleri de lanetlemelidir.
On bin kilometre uzaktan gelerek, Müslümanların topraklarında operasyon yapanlar, bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışanlar, bu operasyonlarını yerli işbirlikçi rejimler olmadan yapmıyorlar, asla yapamazlar. Bu sebeple Müslümanlar, küresel emperyalistlere yönelik nasıl bir tavır alıyor, alması gerekiyorsa, yerli işbirlikçilere de öyle tavır almalıdır.
Batının felsefi olarak, ABD’nin siyasi ve askeri olarak, siyonizmin dünya siyaseti ve halkları üzerinde nüfuz olarak tükenmekte olduğunu Müslümanlar bilmese anlamasa da, kendileri bu durumun farkındadır. Bu sebeple zulümde sınır tanımamakta, zalimler ellerinden gelen her şeyi yapmaktadır. Askeri olarak hiçbir sonuç elde edemeyeceklerini anladılar. Şimdi siyasi arenada menfaatlerini korumaya çalışacaklardır. Halkı Müslüman ülkelerin iktidarları da bu zalimlerin menfaatlerini korumaları için onlara yardımcı olacaklar. Müslüman halklar siyasi entrikalara karşı uyanık olmalı, zalimlerin bölgemizden defolup gitmeleri dışında hiçbir anlaşmaya rıza göstermemelidir.
Müslüman halkların esas talebi, ne savaşların durması ne de iki devletli çözüm olabilir. Zalimler bugün güçleri tükendiği için savaşın durmasını kendi lehlerine isteyebilirler. Fakat hiçbir zaman barışın sürekli olacağına dair söz vermez, verse de sözlerinde durmazlar, durmadılar da. Velev ki böyle bir söz verseler bile, emperyalistlerin Müslüman coğrafyasında kalmalarına Müslüman halklar razı olmamalıdır. Müslümanlar için esas sorun, bizzat küresel emperyalistlerin bölgedeki ve dünyadaki varlığıdır. Bu varlık, her tür fitne ve fesat için durmadan çalışmaktadır.
Evet; savaşlar durmalı, katliam ve sömürü sona ermeli, gasp edilen Müslüman toprakları sahiplerine geri verilmeli, lakin nihai olarak da katil siyonistler, hamisi ABD ve Batılı güçler Müslümanların coğrafyasını terk etmelidir. Belki bu hedefin hemen olması mümkün görünmüyor, fakat Müslüman halklar İslam’ın dönüştürücü gücünü kuşandıklarında, nihai eşikte olacak olan budur. Ve Müslümanların bundan başka çözüme rıza göstermemesi gerekmektedir.
Tarihten bir not: Haçlı orduları kızgın çölde Kudüs’e doğru ilerlerken, önlerine çıkan bir Müslüman onlara kim olduklarını sorar. Haçlı kontu Hıristiyan olduklarını, Kudüs’e ilerlediklerini ve işgal edeceklerini söyler. Müslüman haçlı kontuna, “çöldeki kumların adedince Müslümanların yaşadığı bir beldede, sizin ne işiniz var” diye sorar.
Biz de şimdi modern çağın küresel zalimlerine soralım: “Çöldeki kumların, ormanlardaki ağaçların adedince Müslümanların yaşadığı coğrafyada sizin ne işiniz var?”
Yakup Döğer / İktibas Dergisi Temmuz Sayısı