Yasin Kuruçay – 04.01.2021 İslami Analiz
Yapay zeka çalışmalarının tarihi beden ve zihni iki ayrı kategori olarak tanımlayan Descartes ile başlatılıyor. Descartes günümüzde yapay zekada ulaşılan gelişmeyi görse muhtemelen küçük dilini yutardı. Dijital gelişme, günümüzde artık yaşamın her alanını koordine ve kontrol eden bir noktaya evrildi.
Gelecek; toplumların, bireylerin ve ülkelerin nasıl kontrol edilebileceği üzerine kurgulanıyor. Evinin bahçesinde oturan bir kişinin; ırkını, cinsiyetini, kimliğini, sakin mi sinirli mi olduğunu, tüketim alışkanlıklarını, dinlediği müziği, izlediği filmi, yaptığı alışverişi, sevdiklerini, nefret ettiklerini tespit edebilen akıllı görüntüleme cihazları sarıyor Dünyayı. Bu cihazlar sizi sadece gözetlemiyor. Denetliyor, değerlendiriyor, puan veriyor, izin veriyor ya da yasaklıyor. Çin’de uygulamaya giren Sosyal Kredi Sistemi yakında tüm dünyada yaygınlaşacak. Bu sistem her davranışa bir not veriyor. Yapılan alışverişe, sosyal medya kullanımına, kırmızı ışıkta geçmeye, sarı ışıkta arabanın erken hareket etmesine, arka bahçede sigara içmeye, insanlara karşı tavırlara not veriyor. Aldığınız not düşükse sosyal medya kullanımınız engellenebiliyor, seyahatiniz yasaklanabiliyor, kredi talebiniz geri çevrilebiliyor ya da alışveriş yapmanız kısıtlanabiliyor.[i]
Dijital bir diktatörlüğe doğru gittiğimizi görebilmek için Noah Harari olmak gerekmiyor.[ii] İnsani bütün eylemler, dijital diktatörler tarafından kullanılabilen bir “data”ya dönüşmüş durumda. Geleceğin dünya savaşlarının big data savaşları olacağı konuşuluyor. Dünyayı datalara sahip olanların yöneteceği iddiaları, yabana atılamayacak kadar güçlü argümanlara sahip.[iii] Her şeyin kaydedildiği dijital amel defterlerimiz var. Yüce Yaratıcımız bizi davranışa dönüşmeyen eğilimlerimizden ve niyetlerimizden sorumlu tutmuyor. Buna karşın dijital diktatörler sadece davranışlarımızı değil, davranışa dönüşmeyen niyetlerimizi ve eğilimlerimizi dahi dijital amel defterlerimize kaydederek “bize karşı” kullanıyor.[iv] Yani dijital diktatörler, Allah’ın insana tanıdığı özgürlüğün binde birini tanımıyor.
Abartılı komploculuk, vurdumduymazlık ve bilinçsizlik büyük fotoğrafı görmemizi engelliyor. İnsanlığın karşı karşıya olduğu riskleri ve yakın bir gelecekte nelere şahit olacağımızı iyi düşünmemiz gerekiyor.
Önceki yazımda pandemi sürecinin dijital bir dünya için kullanışlı bir araç olduğunu ifade etmiştim. Bu yazıda yeni dijital dünyada nelerle karşı karşıya kalacağımıza dair birkaç örnek göstermek istiyorum. Bununla birlikte bu diktatörlükten nasıl kurtulabileceğimize dair bir perspektif ortaya koymaya çalışacağım.
Yakın gelecekteki riskler nelerdir?
Temizlik değil hijyen ve sanitasyon ön planda olacak. Sanitasyon kavramı; insan sağlığının korunması, iyileştirilmesi ve sağlığın tekrar kazanılması için uygulanan tüm işlem basamaklarını ifade ediyor. Örneğin birkaç yıl sonra her şey ultraviyole temizliğinden geçirilecek. Sınırsız hijyenin bedeli UV ışınlarının zararları olacak. Tahmin edemeyeceğimiz büyüklükte elektronik kirliliğe ve radyasyona maruz kalacağız. Sanitasyon Birimleri kavramını daha fazla duyacağız. Gerekli hijyeni sağlamak ve toplumu korumak adına; öldürme, evlere zorla girme, yerleşim birimlerini kapama, insanları, evleri, tarlaları ilaçlama gibi olağanüstü yetkilere sahip sanitasyon birimleri aracılığıyla mutlak bir diktatörlük kurulacak. Hijyen insan varlığının temel değeri olacak. Bu postmodern dinin temel ayeti şu:
Sanitasyon imandan gelir!…
İnsanlar dijital bileklikler, deri altı çipler takılarak kontrol edilecek. Herkesin bir GPS kodu olacak. GPS kodu aracılığıyla herkes, her yerde kontrol edilecek. Sokağa çıkmak, yemek yemek, pikniğe çıkmak, eğlenmek ve hemen her türlü faaliyet kısıtlı hale gelecek. Hukuk aracılığıyla hepimizin hayatı cehenneme çevrilecek.
Küresel aşı kartelleri kontrol edebildikleri, yönetebildikleri, değiştirebilecekleri yeni virüsler üretecek. Bu virüsler aracılığıyla arzu edilen toplum oluşturulacak. Küresel elitlerin söylemleri korku filmlerini andırıyor:
DSÖ, gelecekte Koronavirüsten çok daha şiddetli bir salgınla karşılaşabileceğimizi söylüyor.[v] BM Genel Sekreteri Guterres, aynı bulaşıcılık hızına sahip ancak daha öldürücü bir virüs ihtimalinin akla gelmesi zor değil diye açıklama yapıyor. BioNTech’in CEO’su Uğur Şahin, koronavirüs 10 yıl boyunca bizimle olacak ve yeni salgınlara karşı hazırlıklı olmalıyız” diyor[vi] ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Dr. Fauci, “Önümüzdeki haftalar çok daha kötü olabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.[vii]
Hastaların diğerlerine hastalık bulaştırma riski sebebiyle, yeni karantina bölgeleri yani açık hapishaneler olacak. Belki bazı hastalar öldürülecek. Hastalık geçiren ama bağışıklık sorunu olan tüm insanlar birçok kısıtlamalara maruz kalacak. Hayat onlar için çekilmez hale gelecek.
Öjeni kabul görecek. Darwin’in kuzeni olan Galton, evrim teorisini bir adım ileri götürerek 1890’lı yıllarda öjeni kavramını ortaya attı. Öjenizme göre sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmek adı altında anne karnından başlayarak tüm insanlara genetik olarak müdahale edilmelidir. Zayıf ceninler ve zayıf insanlar yok edilirse ya da genetik olarak müdahale edilirse daha sağlıklı, daha üstün bir insan ortaya çıkarmak mümkün olacaktır. 20. Yüzyılın başında taraftar toplayan bu anlayış ahlaki ve dini değerlere dayalı tepkiler sonucunda yasallaşmadı. Ancak gözlerden kaçan bir nokta var. Koronavirüsün her yaştan zayıf kişilere ciddi etkileri olduğu konuşuluyor. Dolayısıyla pandemi fobisi, yeni öjenik fikirlerin ateşleyicisi olacak. Ölümsüzlüğü yakalamak, güçlü olmak ve virüs kapmamak için genetik, biyolojik ve bilimsel desteğe kim hayır diyebilir ki? Birçok transhümanist ve posthümanist kuramcı bunu savunuyor. Buna pozitif öjeni diyorlar. Süreç böyle giderse 1933 yılında “Kalıtımsal Olarak Hastalıklı Zürriyetin Engellenmesi Kanunu” çıkararak, 400.000 kişiyi rızası dışında kısırlaştıran Hitler’e rahmet okuyacağız.
Ötenazi hakkı konuşulacak. Birçok etkili ve yetkili kişi koronavirüs salgınının öncü sarsıntı olduğunu söylüyor. Dolayısıyla yeni salgınlar kalıcı biyolojik, nörolojik ve psikiyatrik hasarlara neden olacak. Olağanüstü kısıtlama koşulları ve yeni a-normal süreç birçok kişinin trajik acılar çekmesine neden olacak. İşte bu noktada bazı insanlar “ölme hakkını” yani ötenaziyi isteyecek. Öyle ya; “beden benim, can benim. Değişirim, sevişirim… sana ne” diyen eşcinsel lobilere bugün herkes hak veriyor. Yarın, “can benimse, benim olan bir şeyden vazgeçme hakkımı elimden alamazsınız” diyerek eylem yapan on binlerce insanla karşılaşmak hayal değil. Üstelik bunlara destek verenler, muhtemelen güvenilir koşullarda ötenazi yapan uluslararası şirketler olacak. Tıpkı bugün; fabrikalarında işçi, porno sektöründe nesne, moda sektöründe star, uyuşturucu sektöründe aracı olarak kullandıkları kadınlara; “kadın hakları, lgbt+ hakları” adı altında destek verdikleri gibi.
Psikolojik sorunlar tarihte görülmediği oranda artacak. Pandemi sürecinden sonra sosyal fobi, depresyon, kaygı, yalnızlık ve değersizlik duygusu gibi problemlerde çok ciddi artışlar söz konusu. Bu artışın büyük bir hızla artacağını öngörmek için psikolog olmak gerekmiyor. Evlerde biriken ve gittikçe artan sorunlar, büyük bir depremin öncü sarsıntıları.
İnsanların karantina dönemlerini, hastalıklarını ve dışarı çıkma arzularını; kişisel, siyasi ve ekonomik … kötü amaçları için kullanan gruplar kişiler ve çeteler oluşacak. Hatta bu konuda bir sektör oluşacak. Uyuşturucu mafyası, fuhuş mafyası, kumar mafyası gibi dijital hileler mafyası oluşacak. İsim çok güzel olmadı ama dijital hilelerle uğraşan yapılar oluşunca daha şık bir isim bulunur zaten.
Dini, toplumsal, ahlaki değerlerin ciddi bir anlamı ve önemi olmayacak. İnsanlar çocuklarına sarılamayacak, cemaatle namaza gitmeyecek, akrabalarına iftar veremeyecek, büyüklerin ellerinden öpemeyecek, komşu çocuğunun başını okşayamayacak. Davranışlarımızı Kur’an, sünnet, örf ve gelenek değil; DSÖ ve küresel elitlerin bilimsel olduğunu iddia ettiği kriterler şekillendirecek.
Tüm bunlar olmaz demeyin, demeyelim. Bundan 2 yıl önce bugün yaşadıklarımız anlatılsaydı büyük çoğunluğumuz komplo diyecekti. Bu komplo, bugünün acı gerçeği olarak karşımızda. 13. yüzyılda Moğollar güçlü ordularıyla Basra’yı yakıp yıktıktan sonra, ağıtlar yakılmaya ve keşkeler havada uçuşmaya başlamış. Çokça kullanılan Ba’de harabi’l-Basra sözü, Basra harap olduktan sonra konuşmanın anlamsızlığına vurgu yapar.
Önemli olan insanca yaşam olanaklarımızı kaybetmeden önlemler alabilmektir. İnsan gibi yaşayamayacaksak böyle yaşamın nasıl bir anlamı olabilir? O halde sorulması gereken soru şudur:
Ne yapılmalı? Ya da Dijital Diktatörlükten Kurtulmanın İmkanları Nelerdir?
Her şeyden önce eleştirel bir bakış açısına ihtiyacımız var. Ölüm korkusundan, ölümlerin neden olduğu trajediden bir an olsun sıyrılarak, dünyanın gidişatı üzerine eleştirel bir okuma yapmamız gerekiyor. Pandemi sürecinin insanlığı götürdüğü yere odaklanmak gerekiyor. Virüsü tespit eden, hastalığın seyrini takip eden, insanları takip eden elektronik, biyolojik, psikolojik testleri kimlerin ürettiğini çoğu kişi tam olarak bilmiyor. Bu sistemleri üretenler Gates, Rockefeller, Rothschild Ailesi, Murdoch Ailesi gibi küresel güç odakları. Bu dijital sistemleri üretenlerin hangi amaçları taşıdığı, nasıl bir dünya istedikleri yönünde iyi düşünmek gerekiyor.
Anlamamız gereken şey şudur: Yapay zeka, şeytanın Adem’e sunduğu meyvenin günümüz versiyonudur. Yapay zeka çalışmaları; Darwinist, pozitivist, materyalist, ateist, seküler felsefeye dayanmaktadır. Yapay zekanın bizi götüreceği transhümanist dünya (transhümanizm) kelimesini, ilk olarak 1927 yılında “Vahiy Olmaksızın Din” adlı eserde A. Huxley’in biyolog kardeşi Julian Huxley kullanmıştır. Yapay zeka çalışmaları, 17. Yüzyılda bilim ve teknoloji ile yeryüzü cenneti kurulacağını savunan F. Bacon’un Yeni Atlantis ütopyasının son aşamasıdır.
Aslında tehlike göz göre göre geliyor. Oyun kurucular nasıl bir dünya istediğini toplantılarla, bilimsel araştırmalarla, raporlarla, kitaplarla yazıp konuşuyorlar. Bu bağlamda Stanford Instutite, Rand Corporation, MIT gibi düşünce üretim merkezlerinin Dünyanın geleceği ile ilgili raporları dikkatle incelenmeli. Ray Kurzweil, Noah Harari ve Max Tegmark gibi yazarların kitapları ve açıklamaları iyi takip edilmeli. G-7 toplantıları, GAVI Birliği Buluşmaları, Küresek İklim Zirvesi ve Davos toplantılarının sonuçları üzerine analizler yapılmalı. Bunların hiçbirini yapmadan her şeyi komplo olarak etiketlemek ucuzculuktan başka bir şey değil.
Kur’an’da Ebu Leheb ve Ebu Cehil karakteri dışında ayrı bir karakter daha anlatılır. Ebu Cehil ve Ebu Leheb zorba, mütecaviz ve saldırgandır. Ancak Kur’an’da bu ikisinden ayrı olarak Velid bin Muğire isimli bir zalim tasvir edilir. Velid bin Muğire, sinsi ve tehlikeli düşmandır. İnsanların ve dönemin seçkinlerinin İslam’a yönelmelerini engellemek için uzun uzun düşünüp planlar kurmuştur. Kur’an’dan ve Hz. Muhammed’ten etkilenmenin normal olduğunu, çünkü Kuran’ın sihir olduğunu, Hz. Muhammed’in büyücü olduğunu, çıkarı için hareket eden biri olduğunu iddia etmiştir. Ve oldukça da etkili olmuştur. O’nun bu tavırları üzerine inen Müddesir Suresinin18-20. ayetleri onun hakkında şöyle der: “Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti!”
Dijital Dünya ve yapay zeka çalışmaları; ölçen, biçen, hesap eden kahrolası akıllı düşmanın ürünüdür. Yani karşımızda ciddi, kararlı, güçlü ve etkin bir düşman var. Bu düşmana karşı tüm insanlığın etkili ve cesur adımlara ihtiyacımız var. Bilime, siyasete, kültüre ve ekonomiye yön veren uluslararası kurumların neredeyse tamamı, küresel kötülük odaklarının kontrolünde. Dolayısıyla öncelikli olarak İslam dünyasının kendi arasında birliği sağlaması gerekiyor. Tarihsel ihtilafları bugüne taşıyarak, ulusal sınırları önceleyerek, siyasi ve ekonomik güç yarışında bulunarak bu birlik yani vahdet sağlanamaz. Bu birlikteliğin; küresel saldırılara karşı duran ve İslam medeniyetine dayalı çalışmalar yapan bir üst amaç taşıması gerekiyor. Yaşadığımız sorunları ulusal düzeyde ve siyasi taraflıklar düzeyinde değil, küresel çapta değerlendirmek gerekiyor. Yapılan her değerlendirmeyi yandaşlık ya da hainlik olarak etiketlemek hem yandaşların hem hainlerin sömürülmelerini arttırıyor. Organize işlere maruz kalan piyonlar olmamıza neden oluyor. Ayrıca dünyanın herhangi bir yerinde, yeryüzünün mazlumları ve zayıf bırakılmışları için çaba gösteren tüm yapılarla ve kişilerle işbirliği yapılması gerekiyor. Çünkü sorun sadece İslam dünyası ile ilgili değil. Tehlike altında olan insan türü ve insanlığın kendisi.
İnsanlık epistemolojik ve ontolojik olduğu kadar teolojik ve ahlaki bir krizle de karşı karşıya. Bu krizin çözümüne dair Batı kültürünün söyleyebilecek düşünsel bir altyapısı yok. Birey, özgürlük, özgüven, haz, refah ve teknoloji merkezli Batı medeniyeti yeryüzünü herkes için cehenneme çevirdi. Sahip olduğumuz ama değerini fark edemediğimiz, çok ama çok önemli kavramlarımız var. İslam inancının tevhid, adalet, izzet ve merhamet ve fazilet gibi kavramları yeni bir dünyanın yapı taşları olabilir. Dolayısıyla İslam’ın temel değerlerinin ve ilkelerinin günümüze ne söyleyebileceği üzerine projelerin, araştırmaların, kitapların havada uçuşması gerekiyor.
Sağlık ordusu, sağlık kahramanları gibi spot cümleler, iyi niyet temennileri olarak anlamlı olabilir. Bununla birlikte sağlıklı olmaktan daha önemli olan doğru ve insanca yaşamaktır. İnsanlığın bilinç ordusuna, erdem kahramanlarına, alternatif fikirler üretebilecek hikmetli düşünürlere ihtiyacı var. Bilinç veren üniversitelere, erdemi yaygınlaştıran araştırmalara, doğal olanı-fıtri olanı yüceltecek raporlara ihtiyacımız var.
Eksik olan bunlar.
Selam ile…
[i] https://www.indyturk.com/node/158166/t%C3%BCrkiyeden-sesler/gelecekte-bizi-nas%C4%B1l-bir-d%C3%BCnya-bekliyor-asl%C4%B1nda-biliyoruz
[iii] https://www.a3haber.com/2020/10/07/unlu-tarihci-yazar-akademisyen-harari-savaslarin-silahi-veri-olacak-veri-gucu-daha-once-hic-var-olmayan-bir-guc/
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/sirt/2020/03/01/5g-cin-ve-abdnin-besinci-kusak-veri-savasi
[iv] https://www.webtekno.com/davos-ta-konusan-yazar-yuval-noah-harari-elit-insanlarin-bir-sonraki-hedefi-beynimiz-h40156.html
[v] https://tr.euronews.com/2020/12/29/dunya-sagl-k-orgutu-covid-19-en-buyuk-salg-n-degil-daha-siddetlisine-kars-haz-rl-kl-olmal-