Bu millet Müslümandır, biz İslam’ımızla imanımızla, onun bize sunduğu ahlak nizamıyla onur duyarız, bizi bu nimetle şerefli kılan Allah’a şükrederiz. Dinimizin insan onuruna, haysiyetine, fıtratına en uygun hayat tarzı olduğunu kesin olarak biliriz. Bundan hiç şüphemiz yok. Bunu bilmeyen ya da bilemeyen iki sınıf insan var: Biri Müslüman olduğu halde İslam’ı öğrenip benimsememiş olanlar, diğeri yanlış bilgilendirildikleri için İslam’a karşı düşmanlık, kin ve nefret besleyenler.
Allah insanoğlunu Âdem ve Havva’dan, yani erkekten ve kadından yaratmıştır. Üçüncü bir cins yoktur. Bu yaratılışın doğası olarak kadın erkeğe, erkek kadına meyleder. Bu cazibe, ya da temayül insan neslinin devamı için Allah’ın yarattığı bir dürtüdür, birbirleriyle evlenebilecek kadınla erkek arasında olduğu sürece normaldir ve nikâhla birleşirlerse helal ve doğal birliktelik oluşur. Nikâh Allah’ın, üzerimizdeki egemenliğini kabul etmemiz anlamına gelir. Nikâhsız ilişkiler ve sapkın davranışlar O’nun otoritesini kabul etmemek ve O’na isyan etmek anlamına gelir. Bu da kişinin kendi nefsini ilah edinmesi ile sonuçlanır ki, sonu hüsrandır.
Cinsiyeti konusunda arızalı olarak dünyaya gelenlerin bunda elbette sorumlulukları olmaz. Bu onların elinde olmayan bir şeydir. Böyle yaratılanlar da tıpkı doğuştan özürlü olan insanlar gibi mazurdurlar ve hayata o hal ile başlayacaklardır. Onların imtihan sorusu da bu durumdur, bunu normal göstermemek, bastırmaya çalışmak, isyana götürmemek ve başkalarına bulaştırmamak onların görevidir. Onlara şefkat ve merhametle yardım edilir, tedavilerine çalışılır. Ama hiçbir şey de sebepsiz değildir. Onların böyle doğmasına kendi iradeli fiilleriyle sebep olan anne babalarının ya da çevrelerinin cezası da onlardan duyacakları ıstırapla başlamış olur. Allah’ın her işinde hikmetler vardır.
Ama insan bu anomalinin iradeli olanından sorumludur. Batı modernliği önce bu pislikleri üretti, şimdi de normal görmeye ve göstermeye çalışıyor. Bu sapkınlıkların, hükümleri değişik çok farklı çeşitleri var: Eşcinsel, biseksüel, erdişi (hünsa), travesti, transseksüel gibi. Bunları bir çatı kelime olarak LGBT ile ifade ediyor ve haklarını savunduklarını iddia ediyorlar. Bu sapkın birlikteliklerden de gayrimeşru bir velet olarak TCE (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) gibi bir sapkınlıklar konfederasyonu doğdu. Bunun cinsiyeti bile yok.
Mademki, Allah insanı erkek ve kadın olarak yaratmıştır, o halde üçüncü cins O’nun seçimi değildir, varsa bu insanoğlunun kendi oluşturduğu sebeplerin sonucudur.
Müslümanların mağlubiyetinin bilimde geri kalmalarıyla başladığını hep söylüyoruz. Seküler ve profan bir dünya görüşüne sahip olanlar bu anomalileri mecbur kaldıkları, ya da nefislerine taptıkları için normal bir olgu olarak görebilirler ama Müslümanlar bunun sebepleri üzerinde çalışmalı ve onları dahi kurtarmalı idiler. Tıbbi, psikolojik, pedagojik, biyolojik, hatta sosyolojik açılardan. Neden yaradılıştan bir erkek çocukta kadınsı özellikler, kadında erkeksi özellikler bulunur? Neden erkek kadınsı duygular, kadın erkeksi duygular besler? Ve sonradan her biri kendi halini normal göstermeye, ya da herkesin kendisi gibi olmasına çalışır. İnsan psikolojisinde böyle bir damar varmış; mesela veremli birisi gayriihtiyari olarak yemeğini diğerinin yemeğine bulaştırırmış ki, o da vereme yakalansın. Lokantalarda kürdanların muhafaza altına alınmasının sebebi bu duygularla hareket edecek olanların yaramazlıklarıdır.
Bu anomaliler her çeşidiyle birer sapkınlıktır ama biz sapkınlık kelimesini hakaret için değil, bunların birer hastalık olduğunu anlatmak için kullanıyoruz. Söz gelimi, veremli birisi yaşama ve tedavi olma başta olmak üzere bütün insani haklara sahiptir ve Müslüman olarak biz bütün hak sahiplerine haklarını tas tamam vermekle memuruz. Ancak veremlinin hastalığını başkalarına bulaştırma ya da normal gösterip veremli olmayı bir hak olarak görme hakkından söz edilebilir mi?
Bu insanlar ellerinde olmayan sebeplerle bu kabil bir hastalığa yakalanıyorlarsa bunun hastalık olarak bizim her birerlerimizin yakalandığımız diğer hastalıklardan bir farkı yoktur. Yapacağımız şey hastalığımızı kabul edip tedavi yollarını aramaktan ibarettir. Hastalıkları yaymak ve normal göstermek değildir.
İşin ilginç yanı, böyle insanları organize edip kullananlar uluslararası sermaye ve çıkarlarına engel olarak gördükleri için dine ve onun en temel kurumu olan aileye savaş açanlardır. Bunlar ise birer piyon olarak kullanıldıklarının farkında bile değillerdir. İkinci sebep demokrasinin ahlaksızlığı, ya da ahlaksızların demokrasisidir. Üç rey daha fazla alabilmek uğruna her organize kalabalığa yeşil ışık yakan onursuzlar ve değersizlerdir.
Ahlak denen bir değere inanan herkesin bu sapkınlıkları istismar edenlerle meşru çerçevede mücadele etmesi gerekir. Bunu yapacakların başında da müminler gelir. Unutulmasın ki, kötülüklere sadece kalben karşı çıkmak imanın en zayıf noktasıdır, çünkü bu durum imanın bitmek üzere olduğunun alametidir. Ve bela geldiği zaman umumi gelir.
Yeni Şafak / Faruk Beşer