Varan 1: 27 Aralık 1949 tarihinde, yani İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde, Türk çocuklarının eğitimi resmen Amerikalılara teslim edildi.
ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan bir Eğitim Komisyonu kuruldu.
Bu komisyonun adı, kökü dışarıda olan Fulbright Eğitim Komisyonu idi.
Sekiz üyeden dördü Amerikalı, dördü de Türk’tü.
Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemekti. Gençler bir ulusun geleceği demek değil midir Türk ulusunun geleceği olan gençlerin eğitimi, yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu.
Bu kadarla kalsa neyse, komisyon herhangi bir konuda karar verirken oylar 4 evet, 4 hayır çıkarsa ne olacaktı. Çözüme bakınız; o tarihte Ankara’da bulunan Amerikan büyükelçisinin vereceği oy, belirleyici olacaktı.
Yıl; 2019… Komisyon hâlâ yürürlükte…
Varan 2: Çocuk öğrencilere verilen bir eğitimde, cinsiyetin, eşitliğe aykırı ve kalkınmaya engel olduğu ve de ortadan kaldırılması gerektiği aşılandı. Ne yazık ki!
* ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Teknik Destek Projesi) sitesinde gezinen araştırmacılar farklı okullarda uygulanmış cinsiyetsizleştirmeyi özendiren karelerle karşılaştı. Ne yazık ki!
* Erkek çocuklarla kız çocukların yer değiştirdiği karelerin yanı sıra iki cinsiyeti aynı anda içinde taşıyan çizimler de “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ne Duyarlı Okul Projesi” kapsamında öğrencilere “eğitim” olarak sunuldu. Ne yazık ki!
* Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ne Duyarlı Okul Projesi” hakkında yapılan araştırmalar, “projenin” kökü dışarıda olan British Council liderliğindeki konsorsiyum tarafından hazırlandığını ortaya çıkardı. Ne yazık ki!
* Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (ETCEP) resmi internet sitesinde “projenin” British Council sorumluluğunda olduğu ifade edildi. Ne yazık ki!
* 2016 yılında başlatılan “proje”nin farklı isim ve çalışmalarla yürütüldüğü gözlendi. Ne yazık ki!
Varan 3: Kökü dışarıda olan Fulbriht’tan daha kurtulamadan şimdi bir de bu çıktı…
O ilimizin adını vermeyeceğim. Başka illerde de muhtemelen vardır! Sadece bir uygulamadan söz etmek istiyorum;
* Adını vermek istemediğim İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Okul Öncesi Eğitime yönelik ‘Altarnatif Öğrenme Yöntem ve Teknikleri’ kapsamında bir kurs açıldı.
* Kursun adı, kökü dışarıda olan ‘Montessori Eğitim Kursu’.
* 30 saat üzerinden açılan kursa 17 kursiyer katıldı.
* Peki, Montessori Eğitim Sistemi nedir? 1900’lerin başlarında Roma’da Dr. Maria Montessori tarafından geliştirildi. Merkezinde çocuklar var! Öğretmen çevreyi hazırlamak ve çocuğun çevresi ile etkileşime geçmesinden sorumlu!
* Şu cümlelere dikkat: “Montessori yaklaşımı akademik gelişimi desteklemekle birlikte, çocukların kendilerine özgü birey olduklarına ve kendi kapasiteleri doğrultusunda öğrendiklerine de odaklanmaktadır. Ayrıca, özgüven, inisiyatif, konsantrasyon, düzenlilik, ne istediğini bilme, bağımsızlık, başkalarına olan saygıyı geliştirme bu yaklaşımı nitelemektedir.”
* Yukarıda saydığım bazı nitelikler kulağa hoş gelebilir. Ama bize özgü eğitim metotları neden kullanılmıyor? Kökü dışarıda olan Montessori de nedir Allah aşkına! Yerli ve milli diyoruz ya, hani! Nerede yerli ve millilik?
Buna en fazla dikkat etmesi gereken de Milli Eğitim Bakanlığı olmamalı mı?
BİR KATOLİK HRİSTİYAN; KİM BU MARİA MONTESSORİ?
Milli eğitimimizin adına kurslar tertip ettiği ‘Montessori’ kimdir?
Nereden geliyor bu isim?
- yüzyılda yaşamış olan Dr. Maria Montessori, İtalya’nın ilk kadın tıp doktorlarından. Dr. Maria Montessori Katolik bir Hıristiyan… 80 yaşında öldü ve Hollanda’da Noordwijk Katolik Mezarlığı’na defnedildi.
Tıp doktoru ama kendisini eğitime adayan bir İtalyan!
Özel hayatından da bir bölüm vermek istiyorum;
“Tek oğlu Mario’nun babası olan iş arkadaşı Psikiyatrist Prof. Montesano ile gizli ilişkisi vardı ve 26 yaşında evlilik dışı hamile kaldı. Evlenmemiş bir anne İtalyan toplumunda çok büyük skandala sebep olurdu. O yüzden evlenmesi gerekiyordu. Fakat evlenirse işini bırakıp evde çocuk büyütmesi gerekecekti. Maria tüm ayıplanmaları göze alarak evlenmedi ve oğlu Mario’yu doğurdu. Çok acı bir karar alarak O’nu bir ailenin yanına yerleştirdi…!
Böylesine bir hayat serüveni var, Dr. Maria Montessori’nin…
Ve böyle bir hayat serüveni olan bir Katolik Hıristiyan’ın ortaya koyduğu model, Türk eğitim sistemine nasıl model olabiliyor?
***
Biz de esasen tıp doktoru bir İtalyan’ın eğitim modellemesini alıp Türk eğitim sistemine sokuşturuyoruz…
Bu, eğitim sistemimize yerleştirilen bir başka dinamittir.
Dışarıdan farklı alanlarda teknoloji alınamaz mı? Elbette alınır! Almak da gerekir.
Ama iş eğitime, eğitim uygulamalarına gelince şöyle bir durup bakmak lazım!
Ne çektiysek, kökü dışarıda olan kurumlardan, kuruluşlardan, sistemlerden, modellerden çektik.
* Fulbriht Eğitim Komisyonu; kökü dışarıda olan bir kuruluş…
* British Council; kökü dışarıda olan bir kuruluş…
* ‘Montessori Eğitim Kursu’; kökü dışarıda olan bir kuruluş…
Kendimize güvenelim, enseyi karartmaya gerek yok!
Bilmiyorum, yanılıyor muyum?
BU NE HIZ BÖYLE!
Zaman zaman metrobüsü kullanıyorum.
Metrobüslerde farklı enstrümanlarla çaldıkları müzikle para toplayan çocukları biliyorsunuz…
Yakın zamana kadar bu çocuklar ‘dombra’yı çalıyorlardı.
31 Mart 2019 seçimlerinden hemen sonra baktım ‘çav bella’yı çalıyorlar!
Şaşkın şaşkın izleyerek şu cümleyi mırıldandım, gayriihtiyarî; “Bu ne hız böyle!”
Tabii içimden!..
Milli Gazete / Adnan Öksüz