وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواؕ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
Onları doğru yola çağırmış olsanız işitmezler. Ve onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler. (Araf Suresi 198. Ayet)
Allah Rasulü (as) Mekke ahalisine, müşrik, inkar eden ve iman etmemekte ısrar eden muhataplarına yaptığı çağrıda, karşılaştığı iflah olmaz insan tipi duymayanlar, görmeyenler, anlamayanlardır. İflah olmaz ifadesini kullandık, zira cehennemin en alt tabakasında ağırlanacak olan münafıkların karakteri, hakikate karşı kör, sağır, dilsiz kesilmelerinden dolayıdır. Allahu alem Rabbimiz, şöyle demek istiyor, ‘Bu yollarla iman etmedilerse, gayri asla etmezler. Duyduklarını sanırsın ama bir kulaktan girip diğerinden çıkar. Alenen şahit olur gözünün önünde hakikat yalın dururda görmez. Bakan kördür onlar, işiten sağırlardır.’
“Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal Suresi 22. Ayet) ayetinde belirtildiği anlamıyla ve bahse konu ayetimizi beraber okuyunca; her insanda mecburi bulunan kulak, göz, ağız, dil, kalp gibi organlar, ‘demek ki imana gelmeyenlerde bulunmuyormuş’ gibi bir çıkarımda bulunmamız abes olacaktır. Öyle anlarsak fiziksel eksiklikleri olan, doğuştan yarım olanlara, ‘canlıların en kötüsü’ demiş olacağız ki, işin ucu, haşa rabbimizde kusur aramaya varacaktır.
Vücut bütünlüğü tam olan yani, her uzvu eksiksiz ve tam olan bir inkarcı mı hayırlıdır, yoksa gözleri görmeyen, kulağı duymayan, diliyle konuşamayan ama rabbine teslim olmuş biri mi hayırlıdır?”Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. (Furkan Suresi 73. Ayet)”
Yaradana asi olan bir insanın tüm azaları tam olsa ne yazar! Rabbinin verdiği hakikate ulaşma vasıtalarını inkar yolunda kullanmak ne büyük bedbahtlıktır. Nitekim inkarına organlarını ortak etmesinin hesabını da ahirette zor verecektir. “O gün onların dilleri, elleri ve ayakları ile işledikleri kendileri aleyhinde şâhitlik edecektir. (Nur Suresi 24. Ayet)”
Bilgi sahibi olmadan, kanaat sahibi olan ardından zan ile hareket eden insana uyarıda bulunulmuştur. Eğer herhangi bir şeyi bilmek, işin iç yüzünü kavramak, açığa kavuşturmak istiyorsa; kulak kesilmeli, duymasını bilmeli, baktığı şeyi görüp, vakıf olmalı ve sonunda kalbin (tabi ki kan pompalayan organ değil) tasdikinden, izninden, süzgencinden geçirerek hareket etmelidir. Aksi takdirde bu sürecin hakkını vermediğinden dolayı oluşacak her türlü sonuçtan sorumlu olacaktır. “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi 36. Ayet)”
Herkes bakar ama göremez, işitir ama duyamaz, konuşur ama dili inkar eder. Bu hastalığı kulak doktoru tedavi edemez, göz hekimi çare bulamaz. Tedaviye yanıt vermediği için önce insanın duyularına hükmetmeli, idrakini açmalı, algılarını açık tutmalıdır. “Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (Araf Suresi 179. Ayet)