Güneşin ilk ışıkları, küçük kızın uyuduğu odanın penceresinden içeri giriyordu. Güneş ışığının rengi kızıllığını kaybederken küçük kız da yavaş yavaş kıpırdıyordu. Tombul yanakları kızarmıştı. Gece uykusunu uyuyup iyi dinlendiğinde yanakları kızarırdı. Bu tatlı halini uzunca kirpikleri korurdu sanki. O kirpikleri de, geniş hilali kaşları, çadır gibi kapatırdı.
Önce sola döndü, sonra sağa.. Gözlerini açtı, kısa bir süre amaçsızca baktı kapıya. Sonra birden gözlerine fer geldi ve zıpladı yataktan. Çıldırmış gibi koşuyordu. Odasının kapısından çıkar çıkmaz yan odaya girdi. Yatakta uyuyan küçük kardeşini gördü. Daha telaşlı bir şekilde mutfağa doğru koştu. Mutfaktan sesler geliyordu. Küçük kız hızla içeri girdi ve çay demlemekte olan annesini gördü. Tereddütsüz sordu:
-anne babam evde mi?
-önce selam vermelisin kızım.
-selamun aleyküm anne, babam evde mi?
-evet kızım, kitaplığın olduğu odaya bakmalısın.
Ümitsizlik ve korku hali birden kayboldu ve yeniden koşmaya başladı. Büyük kitaplığın olduğu salona koştu. Kapıdan girer girmez babasını gördü.
Küçük kız babasını çok seviyordu. Ama babası zamanının çoğunu işte geçiriyordu. Bazı günler izinli oluyordu ki o günde küçük kızın bayramı oluyordu. Her sabah odaları heyecanla dolaşırdı fakat bazı günler babasını evde bulabiliyordu. İşte şimdi yine bulmuştu babasını.
Küçük kızın babası, kapıdan giren kızını fark etmişti. Kollarını açarak ve bir yandan da tebessüm ederek kızını beklemekteydi. Küçük kız koşarak babasının kollarına attı kendini.
-babacığımmm!
-kızımmm!
-canım babam.
-canım kızım.
-baba bugün izinli misin?
-evet kızım.
-seni çok seviyorum baba.
-ben de seni seviyorum kızım.
Küçük kız babasıyla muhabbeti kısa kesip bitmeyecek gibi duran sorularına başladı. Çoğu kez uzun uzun sorular sorardı. Babası da dinleyip sabırla cevap verirdi.
Babasının kendisine sarılırken yanında bıraktığı kitabı fark etti;
-baba ne okuyorsun? Masal mı?
-hayır kızım, Kuran-ı Kerim okuyorum
-Allah’ın kitabı mı baba?
-evet kızım.
-Allah kitabını neden bize verdi baba.
-okuyup öğrendiklerimizi yaşamamız için kızım.
-baba, bunu okumasan ne olur?
-o zaman kötü bir baba olurum.
Küçük kızın kaşlarını çattı. Dudaklarını büzdü.
-ben kötü baba sevmem baba. Okumalısın öyleyse.
-tamam kızım.
Kısa bir duraksamadan sonra küçük kız sorularına devam etti.
-baba bugün izinli misin?
-evet kızım.
-çok mutluyum baba.
-ben de kızım.
-baba parka gidelim mi?
-gidelim kızım ama önce kardeşin uyanmalı ve kahvaltı yapmalıyız. Ondan sonra gidebiliriz.
-tamam baba.
…
-baba
-söyle kızım
-karıncalar da bizimle kahvaltı yapabilir mi?
-yapabilirler kızım ama sofrada değil, onlar aşağı dökülen ekmek kırıntılarından götürebilirler.
-karıncalar çok güzel değil mi baba?
-evet kızım, onları da bizim gibi Allah yarattı.
-ben onları çok seviyorum, onlar benim arkadaşım. Ne olur onları öldürme baba, ilaç sıkma onlara. Onların da çocukları var değil mi baba?
-evet kızım.
Küçük kız biraz duraksadı. Babasına hiç durmadan soru sormak istiyordu. Doğuştan gelen bilgi açlığı vardı sanki. Aklına gelen her şeyi soruyordu. Babası da sabırla cevaplıyordu.
-baba, insanlar ne yapar?
Babası güldü önce. Beklemediği bir soruydu belli ki.
-Ne mi yaparlar? Kızım insanlar birçok şey yaparlar. İyi insanlar, namaz kılar, dua ederler. Sonra komşularına ve arkadaşlarına iyi davranırlar, yetime ve yoksula yardım ederler. Kimseye haksızlık etmezler. Birini bilmeden incitirlerse özür dilerler. Bir de en çok, hatta babalardan annelerden kızlarından bile çok Allah’ı severler. Çünkü O bizim rabbimizdir kızım.
-rabbimiz değil mi baba?
-bizi o yarattı değil mi baba?
-O çok büyük değil mi baba?
Babası kızını doğrulamak için kafasını sallıyordu. Kızı çok doğru şeyler söylediğine ikna etti böylece. Ne güzel şeyler öğrenmişti.
-baba, Allah insanlarla konuşur mu?
-evet kızım, ama sadece peygamberler ile konuşur.
-baba, Allah benimle de konuştu.
Babası birden şaşırdı. Sonra tebessüm ederek bunun olmadığını, olmayacağını anlatmaya çalıştı. Ama küçük kız ısrar ediyordu. Kızının ısrarında ciddi olduğunu gördüğünde daha da şaşırdı. Çünkü kızını tanırdı ve kızı boş konuşmuyordu. İddia ettiği şeye inandığını gördü. Henüz dört beş yaşlarında idi ve hiç yalana başvurmamıştı.
Olayı anlamak için soru sormaya karar verdi babası.
-kızım, Allah’la konuştuğuna emin misin?
-evet baba, ben onu duydum.
-Ne zaman?
-bu gece baba.
-peki, ne dedi?
-allahu ekber, allahu ekber, allahu ekber allahu ekber, eşhedü enlaaa…..
…
Küçük kızın babası sorumluluk sahibi bir Müslümandı. Daha küçük yaşta kızına, çeşitli yollarla ve anlatım teknikleriyle Allah’ı, peygamberi, cennet cehennemi, iyilik yapmayı, namaz kılmayı öğretmişti. Ama böyle bir cevap beklemiyordu. Zira bu gece uyuya kalmış ve sabah namazına kalkamamıştı. Kendini çok suçlu hissetti. Utanmıştı.
Kızına sarıldı, mahcup bir edayla mırıldandı.
-kızım sabah ezanını duymuşsun, ezan Allah’ın sesi değildir ama onun kullarına çağrısıdır. Evet, sen Allah’ın çağrısını duymuşsun. Ne mutlu sana.
Kızının başını öptü ve Allah’a dua etti.