560 sayfalık kitabın sonunda bir de, söyleşi ve hatıratların vazgeçilmezi olan mini bir albüm eklenmiş.
Süleyman ağabeyin nehir gibi akan söyleşisi iyi bir boşluğu doldurdu. Bu kitabın olmaması eksiklik olurdu.
Bilindiği üzere Süleyman ağabey, Ercümend Özkan merhumun en yakın dava arkadaşlarından biridir. E. Özkan vefat etmeden yıllar öncesinde birbirlerinden ayrı düşmüş olsalar da, Ercümend Özkan hareketinin, dolayısıyla 60’lı, 79’li ve 80’li yılların en önemli tanıklarından biri olarak mutlaka dinlenmeliydi o. Süleyman ağabey, güçlü hafızası ile bilinir. Yakın tarihten konuşurken olayları gün, ay, yıl ve hatta saati ile zikretmesi, hayranlık uyandıracak cinstendir.
‘Ankara’da Kırk Beş Yıl’ aynı zamanda bir yakın tarih hatıratı tadında. Türkiye ve dünya siyasetine dair, bilhassa İran İslam Devrimi ve Humeyni sonrası İran’la ilgili öğretici, bilgilendirici ve ufuk açıcı tahliller, gözlemler içermektedir. 1987 yılında Hacda Suudilerin İranlı hacılara yönelik yaptıkları katliamı Süleyman ağabeyden dinlememek eksikliktir.

Ercümend Özkan konusu pek çok yönüyle söyleşinin mevzuu olmuş. Kimi okuyucuların, ola ki “bazı hadiseler keşke biraz biplenseymiş…” demesi mümkündür. Ama kanaatimce, böylesi daha iyi olmuş. Üzerinden en az çeyrek asır geçmiş olayların hala devlet sırrı gibi ‘dışarı’ya karşı esirgenmesinin anlamı yok. Bazı meselelerin açık yüreklilikle konuşulması, daha başka hayırlar da doğurabilir. En azından Müslümanların kendilerine güvenini yansıtır, anlamsız tecessüslerin önüne geçebilir.
Hâsılı ‘Ankara’da Kırk Beş Yıl’a her sorgulayıcı zihnin, yakın tarihte İslam mahallesinde neler olup bittiğini öğrenmek isteyenlerin ihtiyacı olacak. Bizden söylemesi…