19 Mayıs 2025 - Pazartesi
  • Ana Sayfa
  • Künye
  • İletişim
Sık Kullanılanlara Ekle
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Venhar Haber
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Türkiye Siyaset

Büyülü Gerçeklik mi Dediniz? Buyrun Politikaya Bekleriz!

Bugünün politikası, büyülü gerçekliğin en nadide örneklerinden biridir. Dün beyaz dediği tuvali ertesi gün simsiyah boyar sonra da, “bu bir performans, renk zaten bir illüzyon!” diyerek boyayı da inkâr eder. Modern politika, giderek postmodern estetikle iç içe geçmiş, hakikatin yerini anlatının aldığı, çelişkinin bir anlatım biçimi olarak kabul edildiği bir alana dönüşmüştür. Tutarsızlık bir estetik form, çelişki ise bir ifade biçimidir.

Yazar: Venhar Haber
29 Nisan 2025
Kategori: Siyaset, Venhar Özel
0 0
2
Büyülü Gerçeklik mi Dediniz? Buyrun Politikaya Bekleriz!
PaylaşTweetleWhatsapp ile GönderE-posta Gönder

Postmodern Politika: Her Şey Gider

Tartışmaya başladılar: Politika bir bilim olsaydı, laboratuvarlarda “dün söylediğimi bugün nasıl hiç söylememiş gibi yaparım?” başlıklı doktora tezleri yazılırdı. Ama hayır! Günümüz politikası bir bilim değil, “bugün beyaz, yarın siyah, ertesi gün belki renk bile yok – sadece oportünizmin altın tepsisinde sunulan vaatler var” diyen bir sanattır.

Üstelik yalnızca bir sanat da değildir. Bugünün politikası, büyülü gerçekliğin en nadide örneklerinden biridir. Dün beyaz dediği tuvali ertesi gün simsiyah boyar sonra da, “bu bir performans, renk zaten bir illüzyon!” diyerek boyayı da inkâr eder. Modern politika, giderek postmodern estetikle iç içe geçmiş, hakikatin yerini anlatının aldığı, çelişkinin bir anlatım biçimi olarak kabul edildiği bir alana dönüşmüştür. Tutarsızlık bir estetik form, çelişki ise bir ifade biçimidir. Modern politika, hakikat ve ahlakla bağını koparmış, aşkın ve ilkesel dayanakları dışlayarak kendini yalnızca etkileyici anlatılar ve kurgular üzerinden var etmeye başlamıştır. Artık belirleyici olan hakikat değil, söylenenin nasıl sunulduğudur.

Artık tutarsızlık sadece norm değil, ödül getiren bir beceriye dönüşmüştür. Nobel Barış Ödülü’nü, aynı anda hem 180 derece dönebilen hem de toplumsal kuralları tek hamlede altüst edebilen bu yeni politikacılar aldı. Üstelik bu ödüller, önce savaş çıkarıp sonra “barışın mimarı” ilan edilen performans sanatçılarına verildi.

Bugünün politikacısı, dün “asla” dediğine bugün “elbette” diyebilen, yarınsa “zaten hep öyle demiştim” diye tweet atan bir gösteri figürüne dönüşmüş durumda. İnançlarını sezonluk koleksiyon gibi günceller, sabit fikirlerle değil, değişken rüzgârlarla yön bulan bir algı sanatçısıdır. Bu dönüşüm, politikanın tutarlılıkla değil stratejik esneklikle meşrulaştırıldığı bir yapıya işaret eder. Hakikatin sabitliğini dışlayan bu yapı, ilkelere değil anlık faydaya göre tanımlanan göreli bir gerçeklik üretir. Ve evet adına büyülü gerçeklik dedikleri şey de tam olarak budur.

“Düşmanımız asla değişmez!” diyerek meydan okudu, ardından aynı düşmana madalya taktı. Üstelik bunu barış için değil strateji adına yaptı. “Bu her zaman planımızın bir parçasıydı” diyerek alkış topladı. Politikada artık fikir değil yön değişir, rüzgâr hangi yöne esiyorsa oraya doğru.

Bu dönüşüm, hakikatin ilkesel ve ahlaki bir temel olmaktan çıkarılarak duruma göre şekillenen stratejik bir zemine çekilmesidir. Sabit ve değişmez bir değer olmaktan çıkarılan hakikat, siyaseti de sürekli biçim değiştiren bir yapıya dönüştürür. Artık lider, evrensel bir doğruya değil anlık faydaya göre kurgulanan bir role bürünür.

Bilimde tutarlılık aranır, politikada ise tutarsızlık ödüllendirilir. Bilim “2+2=4” derken, politika ise “halkımız isterse 5 de olur” diyebilir – hem de bunu bir başarı gibi sunarak. Ama bu esneklikten kimlerin yararlandığını sormak mı? İşte o artık sorulamayan sorudur. Çünkü sahnede oynanan bu siyaset, ilimle bağını çoktan koparmış durumda. Hakikat arayışı yerini etkileyici anlatılara bıraktı; doğrulara ulaşmak değil, inandırıcı görünmek yeterli sayılıyor. Gerçeklik artık sabit bir değer değil sahnede oynanan bir rol, her yeni söylemse bir öncekinden arta kalan küllere kurulan bir gösteri.

O yüzden kimse şaşırmasın: Politika, postmodern sanatın en canlı enstalasyonuna dönüşmüş durumda. Bir tabloya bakarsınız ve bu ne şimdi dersiniz, eleştirmenler ise “Derin mesaj var!” diyerek övgüler yağdırır. Siz hâlâ “Ama dün öyle dememiş miydi?” diye sorarken, usta politikacı tuvaldeki boyayı siler ve yeni bir şaheser çizer: “Tutarsızlık, evrenin yeni trendi!” Hatta bu şaheser bir sonraki seçimde ‘en iyi senaryo’ ödülünü bile alabilir. Çünkü artık politika yalnızca bir yönetim biçimi değil kurgulanmış bir temsil alanıdır. Gerçeklik, olan değil sunulandır. Ve hakikatle bağını koparan bu anlayış, postmodern estetiği kucaklayarak çelişkileri bir kusur değil bir stil olarak sunar.

Ama durun… Sanki bu büyülü gerçekliğin sadece modern siyasete özgü bir fenomen olduğunu mu sandınız? Hiç de öyle değil. Etkisi geçmişe kadar uzanıyor. Peki, Nero bu numaraları nereden öğrendi dersiniz? Elbette Machiavelli’den! Ama modern siyasetin hünerleri, çok daha önce, Nero tarafından -bir performans sanatı gibi- sahnede zaten denenmişti.

Nero yangını çıkardıktan sonra halkın dikkatini başka yöne çekmeyi başarıyordu. Kendini aynı anda hem kurban hem de kurtarıcı olarak sunabiliyor, sanki bugünün liderlerinden ders almış gibiydi. Hatta belki de bu dersleri veren değil yazan da oydu. Gündemi değiştirmek için kriz yaratmak onun klasik açılış hamlesiydi. Tehdit üretip sonra da kahraman gibi görünmek, siyaset sanatının incelikle sahnelenmiş gösterisine dönüşüyordu, bedeli ise halkın sırtına yükleniyordu.

Nero’nun politikası, tiyatroyu sahneye değil doğrudan şehre kurmaktı. Gerçek, yalnızca anlatıya değil yaşamın dekoruna da dönüşüyordu. Çünkü halk olup biteni değil nasıl sunulduğunu izlemeye alışmıştı.

Geçmişin yeniden anlatılması yalnızca bir tarih yorumu değil, iktidarın kendi meşruiyetini geçmişle pekiştirme stratejisidir. Dün yalnızca bir deneme olan şey, bugün sistemleştirilmiş bir politikaya dönüşebilir. Bu yüzden biz de tarihle biraz oyun oynayalım: Machiavelli öyle etkili bir siyaset tanımı yaptı ki, sadece sonrakileri değil öncekileri bile etkiledi! Öyle ya, Neron’un modern iletişim tekniklerini ustalıkla kullanması başka nasıl açıklanabilir? Aralarında yüzyıllar olsa da, büyülü gerçekliğin siyasetteki izleri zamanın düz çizgisini değil anlatının kendi rotasını izliyordu. Çünkü modern siyaset, tarihi bile geriye doğru kurgulayabilir, yeter ki mantıki bağlantı doğru kurulabilsin.

Machiavelli’nin kitabı geç geldi ama Nero, çoktan Roma’da onun yazacağı politikayı sahnelemişti. Aslında biz, Machiavelli’nin sistemleştirdiği politik anlayışın Nero’daki ilk provasını konuşuyoruz. Yani Nero doğaçlama oynadı, Machiavelli yazdı, bizse hâlâ o senaryonun sahnelendiği bir dünyada yaşıyoruz.

Nero: Antik Roma’nın İlk Popülisti mi, Modern Siyasetin İlham Perisi mi?

Eğer Nero siyaseti bilimle yürütüyor olsaydı, şu başlıkta tezler yazılırdı: “Bir şehri yakıp aynı anda inşa ediyormuş gibi yaparak halkın gözünde nasıl kahramana dönüşülür?” Ama onun ilgilendiği bilim değil sahnenin büyüsüydü. Yangını bir felaket değil anlatı fırsatı olarak görüyor, “inşa ediyorum” vaadini ise göz kamaştırıcı bir illüzyona dönüştürüyordu. Sonuçta halkın gördüğü, yanan bir şehir değil o parlak vaatlerdi.

Nero, şehri yakar, lir çalar, ardından sahnede halkı ağlatarak kendini mazlum ilan ederdi. Hem yangının faili, hem de alkışların sahibi olmayı başaran nadir bir politik sanatçıydı.

Onun sadakati hakikate değil bakışlara yönelikti. Doğrunun ilkelerine değil halkın algısını esnetebilme becerisine dayanıyordu. Gerektiğinde kahramanlık gösterip alkışları toplayan bir aktördü o.

Modern politikanın büyüsünü anlamak istiyorsanız, Nero’nun sahnesine bakmanız yeterlidir. Orada tutarsızlık bir zafiyet değil, estetik bir biçimdir. Çünkü onun dünyasında sabit fikirler değil değişken senaryolar ödüllendirilir.

Bu bağlamda popülizm yalnızca bir politik strateji değil, hakikatle bağını koparmış bir bilgi anlayışının sonucudur. Çünkü artık bilgi, hakikatin değil algının hizmetindedir. Liderin başarısı hakikati ne kadar temsil ettiğinde değil, kitleyi ne kadar ikna ettiğinde ölçülür. Popülizm, sabit doğrular yerine değişken duygulara dayalı geçici ikna biçimleri üretir.

Büyülü Gerçekliğin Cazibesi: Nero ve Algının İktidarı

Nero, tıpkı modern sanat gibiydi. Şehir yanarken bile halk, yeni bir Roma hayaliyle büyüleniyordu. Mesele onun ne yaptığı değil halkın ne görmek istediğiydi. “Tutarsızlık, imparatorluğun yeni mimarisidir” diyerek çelişkiyi sanata dönüştürmüştü. Artık hakikat değil yorum inşa ediliyordu. Ve inşa edilen şey bir şehir değil bir illüzyondu. O illüzyonun harcıysa retorik, estetik ve stratejik unutkanlıktı.

Modern politika, Machiavelli’nin önerilerini güncelleyerek algıyı merkeze aldı. Artık mesele yanlışı düzeltmek değil, onu pazarlanabilir bir hikâyeye dönüştürmekti. Krizler, çözüm bekleyen felaketler değil, baştan kurgulanan sahnelerdir. Tıpkı Nero’nun önce yangın çıkarıp sonra lir çalması gibi: Aynı aktörle, aynı sahnede hem felaket hem çözüm sunuluyordu.

Çünkü halk, yangının nasıl çıktığını değil hortumu kimin tuttuğunu izlemeye şartlandırılır. Hortum çalışmasa bile gösteri yeterlidir. Gerçek, söylemin içinde çözülür, söylem mitosa dönüşür, mitos ise duygusal kararların dili olur. Artık mesele yalnızca yönetmek değil iktidarda kalmaktır. Ve bazen o iktidarı sürdürmek için bir şehir değil hakikat ateşe verilir.

Bu noktada gerçeklik artık gözlemlenen değil sahnelenendir. Bilgi, hakikatin izini sürmekten çok hangi anlatının daha etkileyici olduğuna göre şekillenir. Doğruluk sınanabilir olmaktan çıkar, duygusal rezonansa ve estetik sunuma göre yeniden kurulur. Varlığın değeri de kendi gerçekliğinden değil, nasıl sunulduğundan alınır. Burada illüzyon yalnızca görsel bir yanılsama değil, iktidarın hakikat yerine geçirdiği yapısal bir temsildir. Böylece politika hem estetik hem de algısal bir düzlemde yeniden şekillenir. Çünkü sahne ne kadar etkileyici olursa olsun hakikat hep oradadır, bilinmeyi bekler.

Hakikat Algıda Aranınca, Politik Tanım Nasıl Değişti?

Artık gerçekliğin pusulası hakikat değil, olup bitenler sahne arkasında yazılan senaryolara göre şekilleniyor. Machiavelli’ye göre asıl güç, zaten perde arkasında kurulan iktidar kurgusudur. Modern politika ise bu geleneği yalnızca sürdürmekle kalmadı, ona sahne estetiğini, medya ışıklarını ve ikna mühendisliğini de ekledi.

Tarih boyunca her çağ kendi Nero’sunu üretti. Kimileri şehirleri yaktı, kimileri algıları. Ama yöntem hep aynı kaldı.

Hakikatin yükü ağırdır, gösteri ise kolay kabul görür. Anlatı basitleştikçe inanç artar, şartlanma pekiştikçe sorgulama kaybolur. Yüzler değişir, sloganlar yenilenir ama senaryo hep aynıdır. Çünkü unutulan yalnızca hakikat değil, onu arama iradesidir.

Politik tanımın dayandığı zemin, zamanla bilgi arayışından algı üretimine kaymıştır. Artık politika “Ne doğrudur?” sorusuna deği “Ne inandırıcıdır?” sorusuna cevap vermektedir. Bu da politik sistemin bilgiyle değil imgeyle kurulmasına yol açar. Hakikatin yerine geçen bu kurgular, var olanı değil görünmesi isteneni üretir; yani gerçekliğin kendisini değil onun temsilini yönetir.

Pompei Tiyatrosu’nda Son Perde Ama Oyun Bitti mi?

Her çarşamba Nero, Pompei tiyatrosunda sahneye çıkardı. Elinde lir, yüzünde mağrur bir tebessüm olurdu. Şehir yanarken bile ışıklar onun üzerindeydi. Halk hayranlıkla bağırırdı: “O bizim için yanar, biz de onun için! Lir çalan kahramanımız!”

Ve işte tam o anda büyü tamamlanırdı. Nero sahneden bir selam verir, şehrin küllerine doğru yürürken herkes gerçeği görür ama kimse dile getirmezdi. Çünkü gerçeği görmek, büyüyü bozmak demekti.

Ama bu kez işler farklıydı. Senato kulislerinde fısıltılar yükseldi. Sözler yumruk gibi sıkılmış, kararlılığa dönüşmüştü: “Suda ateş yanmaz! Nero’dan da imparator olmaz!” Ardından yeminler geldi: “Roma’yı yaktırmayacağız! Lirini de çaldırmayacağız!”

Fısıltılar ayak sesine döndü. Senatörler kararlıydı: Ya şimdi, ya asla. Fakat Nero yalnızca gülümsedi. Bir adım attı, en ateşli senatörün kulağına eğilip fısıldadı: “Sana pastanın en ballı dilimini ayırdım.”

Ve o an tarihin en büyük sahnesi açıldı. Önce bir sessizlik… ardından göz göze gelen bakışlar… sonra patlayan bir kargaşa. Yumruklar havadaydı, toga kıvrımlarında eller savruluyordu.

Nero mu? Kaosun ortasından tiyatral bir zarafetle sıyrıldı. Ve Roma’yı yaktı. Çünkü manipülasyonun sırrı, yangını başlatmakta değil pastayı doğru zamanda doğru kişiye sunmaktadır. Zira pastanın derdine düşenler, yangına değil alamadıkları dilime yanıyordu.

Politik arenada güç, yalnızca yönetmekle değil anlatıyı kimin yazdığıyla belirlenir. Gerçeklik artık sabit bir mekân değil, sürekli yeniden kurulan bir sahnedir. Ve o sahne sadece liderin hamleleriyle değil halkın hangi rolle katıldığıyla da kurulur. Politik gerçeklik artık sadece yukarıdan belirlenen bir sistem değil, aşağıdan taşınan ve birlikte oynanan bir oyundur. Belki de asıl sorun, yanan Roma değil, neyin gerçekten değerli olduğunun çoktan unutulmuş olmasıdır.

Küllerin Arasında Çiğnenen Hakikat

Duman henüz dağılmamışken bazıları gözlerini küle çevirdi ve o gün asıl yangının nerede olduğunu fark etti: Sorun yalnızca Nero değildi. Asıl sorun onu alkışlayan kalabalıklarda ve yanlış sistemdeydi. Çünkü sağlam bir toplumsal yapı kurul(a)madığında, o boşluğu hemen fark edenler hep aynıdır: Fırsatçı oportünistler, demagoglar ve “kurtarıcı” maskesi takmış düzen aktörleri.

Boşluklar yönetilmez, ele geçirilir. Ve bu boşluğu ilk fark edenler her zaman hazırdılar. Zafiyeti sezdikleri anda sahneye çıktılar; büyük sözlerle, daha da büyük vaatlerle geldiler. Çünkü zayıf sistemlerde en çok inananlar değil en çok vaat edenler kazanır.

Halk neden sürekli yeni Nero’ların gelip geçtiğini sordu. Oysa asıl sorması gereken şuydu: “Neden sistem hep aynı kalıyor?”

Bu soruyu sorabilenler için cevap açıktı: Sistemin değişmesini istiyorsak önce siyasetin kendisini yeniden tanımlamalıyız. Zira sistemleri anlamak için önce onların üzerine inşa edildiği kavramsal çerçeveyi görmek gerekir.

Üstelik bu tanım ezberle değil gözleri açacak sahici bir bilinçle yapılmalı. Çünkü siyaset, gerçeğin yerini alan kurgularla yozlaştı, yönetenler hakiki doğruları değil algıları besledi. Toplumsa bu sahte tanımlar içinde yavaş yavaş çözülmeye başladı. Ve o çözülmeden doğan boşluk yeni sahte kurtarıcıları doğurdu. Halk da bu illüzyonu alkışladı, ta ki sahne dekorları birer birer düşene kadar.

Sistem yalnızca yukarıdan inşa edilmez; halkın algısal katılımı olmadan hiçbir kurgu yerleşemez. Bu şekilde halk doğrudan oyunun içine çekilerek, sistemin işleyişi gereği sahnede kendisine yer ayrılan bir figürana dönüştürülür. Bu tür yapılar zamanla, doğalmış gibi kabul edilen kurgusal normlara dönüşebilir. Ancak bu normlar sorgulanmadıkça, halk sahici anlamda yönetilmez, yalnızca sahnede tutulan ve doğru yönetiliyormuş gibi pasif bir katılımcıya indirgenir.

Hakikat tam da bu kurguların arasında -susturulan soruların, alkışlanan illüzyonların ve çiğnenen umutların altında- küllerle örtülür.

Gerçekler Aksini Söylese Bile, Umut Hiçbir Zaman Tükenmez

Hiçbir illüzyon sonsuza dek sürmez. Bir gün ışıklar söner, sahne kararır, dekorlar düşer. Ve o an geldiğinde geriye yalnızca bir soru kalır: Halk olup bitenin arkasındaki gerçeği görebilecek bir bilince sahip mi?

Eğer siyaset hakikate dayanıyorsa, ilkelere ve değerlere bağlı işler, doğruluk, kişiye göre değil sabit ölçütlere göre tanımlanır. Böyle bir düzende iktidar bir amaç değil yalnızca bir araçtır. Liderin rolü halkı yönlendirmek değil doğruya kılavuzluk etmektir. Politika da bu durumda hakikatin bilgisine dayanan sahici bir faaliyet olur.

Ancak referans yalnızca olgulara (algılara) indirgenmişse, siyaset artık hakikati tanımak için değil gerçekliği kurgulamak için kurulur. Ahlak ve doğruluk stratejik tercihlere indirgenir. Başarı, gösterinin etkisiyle, doğru ise algının gücüyle ölçülür.

Ortada hiçbir sabite, ilke ya da hakikat kaynağı yoksa tanım keyfileşir, siyaset ise bir illüzyona dönüşür. Politika yalnızca teorik bir kavram değildir, onun nasıl tanımlandığına bağlı olarak hayatta bir karşılık bulur. Tanım neye dayanıyorsa sistem de ona göre işler. Politika hakikate yaslanıyorsa yol gösterir, algısal gerçekliğe yaslanıyorsa yönlendirir.

İllüzyondan çıkmak isteyenler, gözlerini sahneye değil, perde arkasında şekillenen anlatının kurucu anlayışına çevirmelidir. Çünkü siyaset yalnızca iktidarın değil aynı zamanda hakikatin nasıl anlatıldığının da meselesidir. Anlatı yanlış tanımlanmışsa toplum yalnızca yönetilmez, yönlendirilir.

Sahne hep aynı kaldı. Değişen yalnızca kostümler, replikler ve oyunculardı. Ama senaryo? Hep aynıydı. Final de öyle.

Kimi zaman halk büyüyü alkışladı, kimi zaman “yeni” bir kurtarıcının gölgesine sığındı. Her seferinde ise gerçeklik, sahnedeki kurgunun önünde eğildi.

Oysa hakikat, sahnede ışığın göstermediği bir yerde değil, ışığın bizzat dikkatten kaçırdığı, gözlerin bilinçli olarak çevrildiği noktada saklı kaldı. Görülmedi ya da görülmek istenmedi. Çünkü görünmesi, oyunun bitmesi demektir.

Gerçekten dönüşmek isteyen bir toplum, yeni bir figürden değil yeni bir bilinçten medet ummalıdır. Çünkü bir döngü ancak fark edildiğinde kırılabilir. Bunun için sahnenin dışına çıkmak ve oyunun yapısını çözümlemek gerekir.

Siyasal döngü yalnızca oyuncular değişince değil politik tanımın zemini değiştiğinde kırılır. Bilginin hakikate yaslanmadığı her politik inşa, sonunda kendi kurgusunun altında çöker. Gerçek bir dönüşüm ise, önce “Hakikat nedir?” sorusunu sormakla başlar.

‘Hakikat’ (Kur’an), hâlâ religion olarak yanlış tanımlanıp siyasetin dışına itildikçe, politika da referansını hep yanlış yerde aramaya mahkûm kalacaktır. Zira hakikatten kopmuş her politik tanım, yalnızca eski kurtarıcıların yerini yenileriyle doldurur, aktörler değişir senaryo aynı kalır, rollerse sadece yeniden dağıtılır.

Fahrettin Uzun / İktibas Dergisi Nisan Sayısı

Etiketler: Fahrettin UzunModern siyasetPostmodern Politika

Çok Yorumlanan 2

  1. Ahmet Durmuş says:
    2 hafta önce

    Fahrettin Uzun kardeşimi şahsen tanımıyorum ama bu yazısını okumakla azda olsa tanıdım. Gerçekten nefis bir çalışma olmuş. Kalemine yüreğine sağlık. Sabitesi olmayan, illüzyonu hakikat, gibi gören, algılayan ve günlük politik ayak oyunlarına kurban giden günümüz modern insanı nı çok güzel anlatırken, halkı hakikatte çağırıyormuş gibi politik dili iyi kullanan politikacıları da çok güzel tanımlamış.

    Cevapla
    • Fahrettin U. says:
      1 hafta önce

      Ahmet hocam, doğruyu ifade edebildiysek ne mutlu … Bazen fikren tanışmak daha kıymetli olabilir 🙂 ben de sizi tanıdığım için teşekkür ediyorum. Selamlarımla …

      Cevapla

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

VENHAR YAZARLARI

Mehmet Akif COŞKUN
Mehmet Akif COŞKUN

İp Gergin, Cambaz da

Şükrü HÜSEYİNOĞLU
Şükrü HÜSEYİNOĞLU

Gazze Ulusal Sınırların Kurbanıdır

Ahmet DURMUŞ
Ahmet DURMUŞ

Bir Toplumu Dışarıdaki Değil İçerideki Düşman Yıkar

Mehmed DURMUŞ
Mehmed DURMUŞ

Düşmanı Kahretmenin Yolu

Bünyamin ZERAN
Bünyamin ZERAN

Yaşamak Yüklü Kelimeler

Yakup DÖĞER
Yakup DÖĞER

Filibeli Ahmed Hilmi'de Avrupa Siyaset ve Medeniyeti

Faruk KARAASLAN
Faruk KARAASLAN

Çeç

Erdal BAYRAKTAR
Erdal BAYRAKTAR

Teyakkuz Hali

Yazarın Diğer Yazıları

  • Nekbe’nin 77. Yıl Dönümünde
    15 Mayıs 2025
  • Mehmet Akif Koç, Cumartesi Günü İktibas’ta
    15 Mayıs 2025
  • “Baas Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” Kitabı Üzerine
    13 Mayıs 2025
  • Biliyoruz, HAMAS’ın İşi Çok Zor!
    12 Mayıs 2025
  • Geçmişten Günümüze Büyük Bir Yanılgı: Bedelsiz Cennet
    10 Mayıs 2025
  • İsrail’in Gazze’ye Yönelik Son Planı: “Gideon’un Savaş Arabaları” Nedir?
    9 Mayıs 2025
  • Soyu Tükenmek Üzere Olan Gazze’nin Son Çocukları…
    8 Mayıs 2025
  • Çok Okunan
  • Çok Yorumlanan
  • Son Eklenen
“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

“İslam Güncellenmeli” Diyen Haham!

21 Şubat 2020
Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

Cemal Granda:Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri

19 Ekim 2018
Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

Türbanlı Anneler ve Seküler Kızları

7 Aralık 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

30 Kasım 2018
Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Ahmet Altınok ile Hollanda’daki Yaşam Üzerine Söyleşi

Yenilendik !

Yenilendik !

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Allah’sız Bir Adalet Anlayışı Adalet Getirmez

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

Kardeşim Erkan İbretlik Bir Emanet

İp Gergin, Cambaz da

İp Gergin, Cambaz da

18 Mayıs 2025
Nekbe’nin 77. Yıl Dönümünde

Nekbe’nin 77. Yıl Dönümünde

15 Mayıs 2025
Mehmet Akif Koç, Cumartesi Günü İktibas’ta

Mehmet Akif Koç, Cumartesi Günü İktibas’ta

15 Mayıs 2025
“Baas Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” Kitabı Üzerine

“Baas Darbesinden PYD/PKK’ya Suriye Kürtleri” Kitabı Üzerine

13 Mayıs 2025

Çeşitli ulusal/uluslararası basın yayın organlarından Müslümanlar’ın gündemini ilgilendirebilecek haberler iktibas eden ve Kur’an merkezli tevhidi bir din algısı oluşturabilmek için çeşitli makale, kavram, kıssa, video ve fotoğraf yayınlayan ve Nebevi bir duruş sergileme gayesinde olan bir web sitesidir.

Bizlere yönelteceğiniz eleştirilere açığız. Ancak alıntıladığımız her içerikteki düşünceye tam manasıyla katılmadan da yayımladığımız olmaktadır. Bu konuda anlayışınıza sığınırız…

Kategoriler

  • Venhar Yorum
  • Venhar Makaleler
  • Ne Okunur?
  • Ne İzlenir?
  • Kavramlar
  • Venhar Röportajlar
  • Öncü Şahsiyetler
  • Süreli İslami Yayınlar
  • Alıntı Söyleşi
  • Alıntı Makale
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Etkinlikler
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular

Yazarlar

  • Abdi KEÇELİ
  • Ahmet ALTINOK
  • Ahmet DURMUŞ
  • Arif BOTAN
  • Bünyamin ZERAN
  • Celal SANCAR
  • Dilek BUZ
  • Erdal BAYRAKTAR
  • Erdem ZERAN
  • Hasan BAKIRCI
  • Mehmed DURMUŞ
  • Mehmet Akif ÇOŞKUN
  • Sabri AYDIN
  • Şükrü HÜSEYİNOĞLU
  • Yakup DÖĞER

E-Posta Listemize Kaydolun!

E-Posta listemize kaydolarak öne çıkan makaleleri sürekli olarak takip edebilirsiniz.

*Lütfen gerçek hesaplar giriniz.

  • Ana Sayfa
  • Her Güne Bir Ayet
  • Yazarlarımız
  • Venhar Yorum Haber
  • Küçük Müslümanlar
  • Alıntılar
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Tavsiyelerimiz Var
  • Kavramlar
  • Röportajlar
  • Venhar Web TV
  • Fotoğrafların Dili
  • Duyurular
  • Künye
  • İletişim

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • İslam Dünyası
  • Dünya
  • Türkiye
  • Yazarlar
  • Alıntılar
  • Tavsiyeler
    • Ne Okunur?
    • Ne İzlenir?
  • Röportajlar

© 2021 Venhar Haber – Rabbi için namaz kılan ve dik duran bir nesile…

Hoşgeldiniz!

Hesabınıza aşağıdaki bölümden giriş yapabilirsiniz

Şifremi unuttum?

Şifrenizi kurtarın

Şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş

Add New Playlist