وَلَا تَطْرُدِ الَّذٖينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُرٖيدُونَ وَجْهَهُؕ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمٖينَ
Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki bunları kovup da zalimlerden olasın! (6/52).
Ayeti kerimeyi Kur’an bütünlüğü içerisinde ele aldığımızda işin ehli olanlara bu kovma oldukça tanıdık gelecektir. Mekke’nin ileri gelen müşrik ve mele/ekabir takımı yoksul ve kölelerle aynı safta olmayı veya aynı ortamı paylaşmayı kendi gururlarına yediremediler. Hatta aynı Allah’a, aynı peygambere inanmak onlar için bir onursuzluktu. Çünkü onlar toplumu yöneten/yönlendiren ve ticari hayatı ellerinde tutan liderlerdi. Dolayısı ile ayak takımı olarak nitelendirdikleri insanlarla aynı havayı teneffüs etmek, aynı sofraya oturmak, aynı bardaktan su içmek onlar için kabul edilebilir değildi.
Aslında bu kafirlik/tuğyan/tagutluk onlara atalarından miras kalmıştı. “…Allah’tan korkun bana itaat edin” diyen Nuh’a kafirlerin verdiği cevap Mekke müşriklerinin Peygamberimizden istediklerinin aynısı idi. “Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tabi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç.” (Şuara:111). Yüz on dördüncü ayette ise Nuh (as) onları yanımdan kovacak değilim diye duruşunu net bir şekilde bildiriyor ve tavrını ortaya koyuyor.
Bir örnekte Abese suresinden verecek olursak; bir gün Velid, Ümeyye b. Halef, Utbe b. Rabia gibi Kureyşin ileri gelenlerine İslam’ı anlatıyordu o sırada Abdullah b. Ümmü Mektum gelir ve “Ya Rasulullah! Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret” der. Efendimiz ise Mekke eşrafına karşı bu fırsatı yakalamışken onlara İslam’ı anlatmak ve onları kazanmak ister. Haliyle Ümmü Mektum’u bir an ihmal eder ve işini aksattığı için suratını ekşitir. Uzatmamak adına buraya ayetleri almıyorum fakat yüce Allah efendimizi uyarır. Sen gönlünü İslam’a açmış öğüt almak isteyene yönel, bırak o müstağni ve kibirli insanları diyerek nebevi bir metodu da Müslümanlara öğretmiş olur.
Son olarak bugünkü ayetimize döndüğümüzde varlıklarıyla şımarmış Mekke eşrafı hiç çekinmeden Hz. Muhammed’e (sav) bu ayak takımını kovma isteklerini iletmişler ki her şeyi işitici olan Rabbimiz, sakın onları yanından kovma. Sabah akşam Allah’a yalvaran ve O’nun rızasını kazanmak için secdeye kapanan insanları sakın kovma diyerek efendimizi uyarmıştır. Ayetin son cümlesi çok ilginç eğer kovarsan sen de bunu senden isteyen zalimler gibi zalim olursun. Çünkü ilahi iradeye ters düşer onun mesajını doğru tebliğ etmemiş olursun anlamında ikaz etmiştir. Mutlak doğru Allah’a aittir.
Allah rasulü için kulanılan ‘efendimiz’ şeklindeki bir hitap tarzı doğru değildir! Allah rasulünün kendisine yönelik böyle bir hitabı reddettiğine dair birçok hadisten bahsedilir.