Bakara suresi 61. ayette geçer bu ifade. Musa aleyhisselamın kavmi, Firavun’un zulmünden kurtulmuş, geniş ve verimli toprakların yakınına kadar geldikten sonra, orada yaşayanların güçlü kuvvetli bir kavim olduğunu düşünenler yüzünden gerekeni yapmamış ve ceza olarak 40 yıl çölde yaşamaya mecbur edilmiştir. Çölde, onlara Allah tarafından, Men ve Selva denilen ve zahmetsizce elde edilen besinler indirilmiş, karınlarını bu besinlerle doyurmuşlar fakat o ceza ortamı olan çölde bu şekilde beslenmelerine şükretmek yerine Musa aleyhisselamın yanına gidip “Tek çeşit yiyeceğe katlanamayacağız; Rabbine /Sahibine bizim için dua et de bize toprak ürünlerinden sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan bitirsin.” demişlerdir, Musa aleyhisselamın cevabı ise “Üstün olanı düşük seviyede olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? İnin bir şehre, istediğiniz şeyler orada var!” olmuştur.
Bugün çoğumuz Kur’an okurken bu ayetleri “Bunlar Yahudilerle ilgili.” diyerek okuyor. Doğru, ayet Musa aleyhisselamın kavmi olan Yahudilerle ilgili fakat Müslümanların kitabında. Bunun bir anlamı olmalı değil mi? Mesela ibret almamız için olabilir mi? Yahudilerin başlarına gelenleri okumak, ne yaptılar da başlarına bunlar geldi anlamak, ders çıkarmak fena mı olur? Bence olmaz. Mesela bahsettiğim Bakara 61. ayet bu açıdan çok ilginç bir ayet çünkü Musa aleyhisselamın “İnin bir şehre, istediğiniz şeyler orada var!” demesiyle bitmiyor. “Başlarına sefillik ve çaresizlik çöktü, Allah’ın öfkesiyle yıkıldılar. Öyle oldu, çünkü Allah’ın ayetlerini görmezlikte direniyor ve haklı bir gerekçeye dayanmadan nebilerini /onların nebiliğini öldürüyorlardı. Öyle oldu, çünkü isyan ediyor ve aşırı gidiyorlardı.” diye bitiyor. Ayeti bütünüyle anlamaya çalışmak bu yazının sınırlarını aşacağı için sadece “Tek çeşit yiyeceğe katlanamayacağız; Rabbine /Sahibine bizim için dua et de bize toprak ürünlerinden sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan bitirsin.” kısmı çerçevesinde yazmaya devam edeceğim.
Bugün, orta yaşları sollamaya başlayınca çoğu insanın sağlık sorunları sebebiyle bazı yiyeceklerden uzak durması gerekiyor. Sadece sağlık sorunları yaşayanlar için değil, sağlıklı insanlar için de medyada, sosyal medyada doktorlar, alternatif tıpçılar aynı şeyleri söyleyip duruyorlar: un, tuz ve şekerin aşırı tüketimi sağlığa zararlı. Kim dinliyor? Dinleyen çok olsa devlet hastanelerinden randevu bulmak bu kadar zor olur mu? Yok konudan konuya atlamadım, konuya örnek vermeye çalışıyorum. Allah’ın koyduğu doğa yasaları da birer ayet, kainat kitabının ayetleri onlar, onlara kevnî ayet de deniyor ve bu ayetler diyor ki şunu, şunu, şunu fazla tüketirsen zararlı, hatta bazı durumlarda az da olsa tüketmemen gerek. Peki, insanların çoğu neden Yahudilerin “Tek çeşit yiyeceğe katlanamayacağız.” demesine benzer şekilde, adeta “Zararlı bile olsa şunu, şunu yememeğe katlanamayacağım.” diyor. Belki o anda onun için en doğrusu onları yememek, ne belkisi, eğer doktor “yeme” dediyse en doğrusu onları yememek.
Sadece bu kadar da değil. Pazarlarda durum daha fena. Allah yazın yaz meyve sebzelerini, kışın kış meyve sebzelerini yeryüzüne serpmiş. Yaz günü olanı yaz günü ye, kış günü olanı kış günü değil mi? A olur mu öyle şey hiç! Kış günü de yaz meyve sebzelerinden yemek istiyor insanların canı. Talep, arzı doğuruyor tabi, sonra da arz talebi. Sonuç: tabi ki her mevsimin sebze meyvesi her mevsim sofralarda. Bu da bir anlamda “Tek çeşit yiyeceğe katlanamayacağız” demek değil mi?
Ayetin devamında “Tek çeşit yiyeceğe katlanamayacağız” diyenlerin başlarına sefillik ve çaresizlik çöktüğü belirtiliyor, bunun üzerinde de uzun uzun düşünmek gerekiyor, belki başka bir yazıda ancak şu benzerliğe bir daha vurgu yapayım: İster sağlık sebebiyle olsun ister mevsimsel sebeplerle, doktorların ısrarla “yemeyin” dedikleri yiyecekleri yememeye katlanamamak iyi bir şey değil, ayetlere inanıyorsanız da inanmıyorsanız da iyi bir şey değil. Tıbben bir süreliğine, belki de sürekli yememeniz gereken yiyecekler olabilir, onları yememek sizin faydanıza, daha iyi olmanız, daha iyi yaşamanız için.
Sacide Özlem / Karar