Antalya’da bir üniversite öğrencisi kaldığı yurdun aşçısı tarafından boğazı kesilerek katledildi. Hayatın başında, “Seferle emrolunduk” deyip hayallerine ulaşabilmek için yola çıkan genç, yüreklerimize tarifsiz bir acı bırakıp gitti. Allah’ım bu tehlike çemberinin içinde bizi yalnız bırakma! Bizi rahmetinde kuşat!
Karanlık sokaklardan geçiyoruz… Yüzlerine bakmaya dahi kıyamadığımız çocuklarımız, satırlarla parçalanıyor… Ve acımızı sabır dışında hafifletecek hiçbir şeye sahip değiliz…
Manevi değerlere önem veren ve çocuklarını bu değerler çerçevesinde yetiştirmeye çalışan bir baba çocuğunun iki parçaya ayrılmış cesedinin az ötesinde başını eğmiş, yasını tutmaya çalışıyor. Kelimelere sığmayacak acılar vardır hayatta, yüreğinizde birikir ama aktaramazsınız… Düşünün çocuğunuzu okusun meslek sahibi olsun deyip dualarla uğurluyorsunuz, birkaç ay sonra cesedini tutuşturuyorlar elinize. Vicdanım acıyor, kahroluyorum, korkularım depreşiyor ve çocuğuma, yeğenlerime, “Sakın kimseyle çatışmayın, arkanızı, önünüzü kontrol edin, dua etmeden çıkmayın” diyorum. Sanki dört tarafı tehlikelerle çevrili bir meydandayız ve geri kalan birkaç iyi insan kapılarını çekip, derin bir uykuya dalmışlar. Mahalleyi türünü bilmediğimiz, tanımlayamadığımız varlıklar sarmış, ellerinde satırlarla, kılıçlarla, silahlarla dolaşıyor, vuruyor, kesiyor, parçalıyor ve korku saçmaya devam ediyorlar. Ve hepimiz ellerimizi bağlamış, şiddetle kirlenen dünyaya huzur getirecek ve çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakacak koca yürekli insanları beklemekteyiz? Peki, o kervana katılmak için neden hâlâ beklemekteyiz? İşte bütün mesele bu soruda düğümleniyor…
Katiller sadece Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Suriye’de katliamlar yapmıyor, yaşadığımız mahallede, sokaklarda, okullarda, alışveriş merkezlerinde, semt pazarlarında kurbanlarına ulaşıyor ve katlediyorlar. Katiller aramızda yaşıyor ve soluduğumuz havayı kirletmeye devam ediyorlar.
Geleneğimizde bir kişi vefat ettiğinde ardından güzel hatıraları anlatılır ve geride kalanlara destek verilir. Fakat ne yazık ki İslam’a karşı kinlerini ortaya koyabilmek için fırsat kollayan kesim, küçük ayrıntıları dahi değerlendirerek beslenmeye çalışıyorlar. Nitekim sapık, katil ve yolsuzların hataları üzerinden dine saldıranlar, çocuğu katledilen babanın kin ve nefret içerikli açıklamalar yapacağını beklediler ancak beklenenin aksine baba son derece olgun, metanetli ve makul açıklamalar yapıp, Allah’ın rahmetine talip olacaklarını açıkladı. Ancak fırsatçılar her zaman olduğu gibi öküzün altında buzağı aradılar ve katil üzerinden İslam’a saldırmaya çalıştılar. Ama olmadı, tutmadı zira İslam kusursuzdur, hata, kusur kullara aittir.
Yüce dinimiz İslam şu beş temel değerin korunmasını esas alır; canın korunması, aklın korunması, dinin korunması, nefsin korunması ve malın korunması. Kişinin can emniyeti ihtiyaçların başında gelir ki bunun için devletler güvenlik birimleri oluşturarak insanların güvenliğini korumaya çalışırlar. Fakat bugün görmekteyiz ki, oluşturulan bu güvenlik birimleri ve bu amaçla oluşturan araçlar hak duygusundan uzaklaşan fertler için caydırıcı olamıyor. Dışarıda büyük duvarlar örüyor, önlemler alıyor binlerce güvenlik görevlisi yetiştirip halkın hizmetine sunuyorsunuz ancak bireylerin yüreklerinde merhamet ve hakkaniyet değerlerini geliştirecek çalışmalar yapmadığınız için katiller kurbanlarını güvenlik birimlerinin en yakın olduğu noktalarda katlediyorlar.
Fatma Tuncer/Milli Gazete