Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yaşanan siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal… değişimler, ABD’de, Trump’ın siyasal iktidarın başına geçmesiyle yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. Soğuk Savaş yıllarında dünya iki kutuplu bir dizayn üzerinden devam etti. Kutbun bir tarafı olan Doğu Bloku’nun ve onun temsilcisi SSCB’nin dağılmasıyla dünya düzeni Batı Bloku ve onun ideolojisi Kapitalizm ve onun bir türevi olan Finans Kapitalizm lehine tek kutuplu hale geldi. Bu tek kutupluluk, eski dönemin bütün kavram ve kurumlarını boşa çıkardı. Bu boşluk hala doldurulamadı. İşte bu günlerde bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Kuraldır: Her yeni sebep yeni sonuçlar doğurur. Sonuçları doğru anlayabilmemiz ve muhtemel zararlarına maruz kalmamamız için sebepleri ve süreçleri doğru anlamamız gerekiyor. Sebepleri anlamadan sonuçları konuşmak bize katlanılması zor maliyetler açacaktır. Bugün yaşadıklarımız bu evrensel kuralın dışa vurumudur.
Tevhid bize; nasıl bir varlık, bilgi, eşya, eylem/amel anlayışı teklifinde bulunuyorsa Şirk/ Küfür’ de aynı konularda başka bir teklifte bulunuyor. İnsan bu tekliflerden hangisine evet diyorsa ona göre bir dünya görüşü ve yaşam şekli oluşturuyor. Her inanç, bir ameli işaret eder. Olup biteni anlamak için onun hangi kaynaktan neşet ettiğine bakmak gerekiyor. Yeryüzü hikâyemizi doğru anlamanın yolu, insanın merkezinde olduğu dünya görüşü ve eylem irtibatını doğru kurmaktan geçmektedir.
Şirk’le, onun çağdaş görünümü Seküler- Liberal Kapitalist sistemle savaşmanın yolu, onun tabiatını ve işleyişini bilmekten geçmektedir. Bundan mütevellit onu, “doğru bir bilgi” temelinde anlamak gerekiyor. Doğru bilginin kaynağı öncelikle hidayet rehberimiz Vahiy/ Kur’an’dır. Vahyin kılavuzluğunda diğer bilgi kaynaklarımızı da yedeğimize alarak, Şirk’i ve onun çağdaş tezahürünü yapı bozuma tabi tutarak teşhir etmeliyiz. Doğru teşhisten sonra doğru tedaviye başlayabiliriz. Liberal Kapitalizm’le mücadele, Mülk anlayışını, üretim- tüketim-paylaşım ilişkilerini sorgulamaktan geçmektedir.
Şirk’in tabiatı bölmek, parçalamaktır. Öncelikle insanı zihinsel ve ruhsal olarak parçalar. Parçalanmış, bütünlüğünü kaybetmiş insan, onun elinde bir oyuncağa ve aparata dönüşür. Şeytanın adamı olan insan teki, önce kendine kıyar sonra da bütün bir varlığı Şeytan adına kıyımdan geçirmeye yeltenir. Bu Şeytan’ın ve onun ideolojilerinin kıyamete kadar değişmeyen tabiatıdır. Bu duruma iman etmekle ve Şeytan ve dostlarıyla bağımızı koparmakla işe başlamalıyız.
Küresel- Liberal Kapitalizm’in yeryüzünü nasıl cehenneme çevirdiğini, Mustazafları nasıl kıyımdan geçirdiğini görmüyor muyuz?
Bütün Modern ideolojiler, onlardan neşet eden kavram ve kurumlar, Şirkin/ Küfrün/ Zulmün araçlarıdırlar. Özellikle Demokrasi ve Serbest Pazar Ekonomisi üzerinden dünyada her türlü terörizm meşru görülebiliyor. Bunlar yeryüzünün en kutsal, dokunulmaz kavramlarıdır. Bunlara karşı çıkanlar, eleştirenler acımasız bir şekilde cezalandırılıyorlar. Bu modern-seküler ideolojiler oluşum ve yaygınlaşmalarından bu tarafa insanlığa, maddi ve manevi büyük maliyetler açtılar. 1. ve 2. Dünya Savaşları’ndan bu tarafa bu maliyetler katlanarak artıyor. Bu maliyetlerin büyük bir yekûnu İslam toplumlarına kesiliyor. Hem canımızı alıyorlar hem de bunun parasal hesabını da bize ödetiyorlar. 11 Eylül Saldırılarından bu tarafa, Liberal Kapitalist baronlar, İslam coğrafyalarında zulüm ateşlerini şiddetini arttırarak yakmaya devam ediyorlar.
Şirkle mücadelede önceliğimizi kişiye değil, ona vücut veren zihniyete vermeliyiz. Zihniyet deşifre edilip tasfiye edilmedikten sonra, kişilerle uğraşmak zaman kaybı ve başarısızlıktan başka bir şey getirmez.. Önce zihniyet sonra Firavun, Nemrut, Ebu Leheb muhatap alınmalıdır. Bunları muhataplığımız zihniyetin tecessüm hali olmalarından dolayıdır. Trump’a, Dolar’a değil, Kapitalist zihniyet, yöntem, işleyiş ve araçlarına yoğunlaşmalıyız. Zalimler değişir, şirk ve küfür devam eder.
Şirk zihniyetine, ideolojisine karşı insanlığa yeni bir zihniyet ve dünya görüşü teklif etmeli ve onu insanda “ahlak”, toplumda “model” olarak örneklemeliyiz. “Lâ” dedikten sonra, “İllallah” demeliyiz. Bunu demediğimizde ve bunu ete kemiğe büründürmediğimizde Şirk, başka bir kapıdan başka bir isim altında yeniden arzı endam edebilir. Sol Kemalizm, Devletçi Kapitalizm’den kurtulalım derken; Sağ Kemalizm ve Liberal Kapitalizm’e ikna olmak örneğinde olduğu gibi.
Şirk ile anlaşılmaz, onunla uzlaşılmaz. Bu durum, Tevhid için en büyük tuzaktır. Bu tuzağa düşmek; ebediyen yenilgiye mahkûm olmak demektir. Şirk’in tabiatı, usulü ve araçlarıyla Tevhidinkiler taban tabana zıttır. Otantikliğini terk eden zıddına inkılap eder ve zıddının yanında da sahte muamelesi görür. İslam ülkeleri liderlerinin durumu, buna en güzel örnektir. İslam ülkelerindeki iktidar odakları; iktidarlarını devam ettirebilmek için, bugün mustarip oldukları zalim güçlerle kader birlikteliği yapıyorlardı. Hükmettikleri ülkeleri onların istediği şekilde tasarlamaya çalışıyorlardı. Aslında bu hal, onların zaaf hanelerine yazılıyordu. Her zaaf, düşman lehine bir imkâna dönüşür. Şirk’le mücadele ederken, başka bir müşrikle velayet ilişkisine girilmez. Bu yağmurdan kaçarken doluya tutulmaya benzer. Komünizm tehlikesinden emin olmak için sığındığımız NATO bugün zindanımıza dönüştü. Müttefik, stratejik ortak kabul ettiğimiz ABD, bize düşman muamelesi yapıyor. Şimdi de onların saldırılarına cevap verebilmek için, Rusya ve Çin’ in başını çektiği güçlerle ittifak kurmaya çalışıyoruz. Ayıdan post düşmandan dost olmaz sözünü unutuyoruz. Dünya Müslümanları ve Mustazafları, “Ne Doğu Ne Batı, illa İslam Birliği” diyecek bir ses ve irade bekliyor.
3-4 asırdır dünyaya hükmeden Batı Medeniyeti; bu süre içerisinde insanlığa büyük acılar yaşattı, maddi ve manevi büyük tahribatlara sebebiyet verdi. An itibariyle bu tahribat ve maliyet katlanılamaz, taşınamaz boyutlara varmış bulunuyor. ABD merkezli emperyalist saldırı, bütün bir yerküreyi tehdit ediyor. Küresel saldırıya yerel cevap vermek zorlaşıyor. Ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Maddi anlamda yetersizliğine rağmen bu güç, İslam coğrafyasından çıkacaktır. Paradigma ve referans olarak, Batı düşüncesine ve yaşam biçimine yeryüzü çapında meydan okuyacak tek Din İslam’dır. Doğu olarak isimlendirilen toplumlar ve medeniyetler, Kapitalizm karşısında havlu atmış bulunuyorlar. Kapitalizm ile değil, Kapitalist ülkelerle pastadan pay kapma savaşı veriyorlar. Kapitalizm’i en iyi ben temsil ederim, onun liderliğini en iyi ben yapabilirimle bir yere ve sonuca varılamaz. Kapitalizm’le mücadeleye, “Kapitalizm insanlığın baş belasıdır, acilen bu beladan kurtulmanın yollarını bulmalıyız” düşüncesiyle başlanılmalıdır.
Ne buyuruyor Kitab-ı Kerim: “Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş çarpar. Zâten sizin Allah’tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra (Ondan da) yardım göremezsiniz.” (Hud Suresi, 113. Ayet-i kerime). Dün de bugün de insanın başına gelen zulüm, elleriyle yaptıklarının sonucudur der, İslam, Ademoğlu’na. Zulüm ateşini ya biz yaktık ya da içimizden birinin yaktığı ateşe odun taşıdık. Zulüm ateşi kendiliğinden yanmadı. Şeytan ve adamları ateşe çağırır, giden biziz. Suçu kendimizde aramalıyız. İşlediğimiz suçların dünyada ve ahirette sonuçlarıyla yüzleşeceğiz ve karşılığını göreceğiz; Dünyada zillet, ahirette cehennem ateşi olarak. ABD’nin yaktığı dolar ateşinden kurtulmak için, zillet içerisinde nasıl sağa sola koşuşturuyoruz. Elin sıcak parasıyla zenginlik sefası sürerken düşünmeliydik başımıza gelecekleri. Kazanmadığını harcarken, israf ederken düşünmeliydik namerde muhtaç olacağımızı. Seküler İktisat teorilerinden birini terk edip diğerine geçmek, kurtuluş değildir. Haram kursağına düşmeye görsün; nefsini de neslini de geleceğini de ahiretini de yakıp küle çevirir. Haramilerden, onların ideolojilerinden, düzenlerinden insanlığa fayda gelmedi ve gelmeyecek. Helalinden kazanarak, israf etmeyip tasarruf ederek infak etseydik, bu zillet hallerine duçar olmaz; bu dünyada aziz, ahirette felaha erenlerden olurduk.
Yukarıda zikrettiğimiz ayet-i kerimede aynı zamanda zalimlere meylettiğimizde, bundan nasıl kurtulacağımızın imkânları hatırlatılıyor. Zulümle ve zalimlerle mücadele ederken sığınacağımız tek melce, Allah ve ondan gelecek nusrettir. Zulüm ateşini söndürmek için Allah’ın Kudret’ine ram olmak, sa’ye sarılmak, Kitab’ı kuvvetle tutarak Adalet’i ayakta tutan Şahitler olmak gerekiyor. Bu hal; bizi Allah’ın yardımlarına, ikramlarına, lütuflarına mazhar kılacaktır. Allah’ın nusretinden mahrum olanlar, yenilmeye mahkûmdur. Zalimlerden kurtulmak için başka zalimlerle değil, salihlerle yardımlaşılır.