Günlük hayatta, işittiğimiz sözlere, gördüğümüz olaylara/olgulara karşı bir aksülamelde bulunuruz. Bu tabi hal, bizim kişiliğimizi, kimliğimizi, mesleğimizi izhar eder. Bundan sebep kudema, ‘insanın hası zor zamanda belli olur’ demiştir. Mutedil olmak da insani bir tavır ve haldir. İtidalin temeli adalettir. Adalet, insan-nefs, insan-insan, insan-tabiat ve insan-Allah (c.c) münasebetlerinde tebarüz eden fıtri, İslami bir değerdir.
Sözlükler ‘mutedil’ kelimesini “Düşünce ve davranışlarında aşırılık bulunmayan, ölçülü, ılımlı, itidalli (kimse)” olarak tarif ederler.(1) Kelimenin asıl anlam kökü ‘adl’ kelimesiyle irtibatlıdır. Adl, “doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek; eşitlemek” vb. manalara gelen bir masdardır. Ayrıca “doğruluk, hakkaniyet ve adalet” anlamlarıyla isim olarak kullanıldığı gibi, “çok âdil” anlamında sıfat olarak da kullanılır.(2) Adl’le eş anlama sahip olan kelimeler kıst, tesviye, vezn, vasat’ tır. Malum olduğu üzere adl’in zıddı zulm’dür. Zulm, “hakkını eksik vermek”tir.(3) Her şey zıddıyla kaimdir’den mülhem, hakiki anlama ulaşmak için bunu da hatırlamamız gerekiyor.
İtidal üzere kelam etmek, fikir serdetmek, amellerde bulunmak, yani mutedil bir adam olmak için ne yapmamız, nelere dikkat etmemiz gerekiyor?
Bu mevzuyu düşünürken, Kalem Suresi’ndeki Bahçe Sahipleri Kıssası ve orada ‘evsat’ olarak ifade edilen kişi aklıma geldi. Evsat kelimesinin adl kelimesinin eş anlamlısı olmasından, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır(4) ve diğer müfessirlerin bunu mutedil olarak meal ve tefsir etmelerinden cesaretle bu kıssanın ve mutedil kişi örneğinin, konuyu anlamamıza yardımcı olacağını düşündüm.
Konumuzla ilgili ayet-i kerimeler, Kalem Suresi’nin 17-33 ayetleri arasında geçmektedir:
17-18 Biz, vaktiyle şu bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi onlara da belâ verdik. Hani bahçe sahipleri, (“Allah izin verirse” gibi) bir kayıt koymaksızın sabah erkenden bahçenin mahsulünü kesinlikle devşireceklerine yemin etmişlerdi.
19-20 Fakat onlar uykudayken Rabbin tarafından gelen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi de bahçe kesilip kurumuş gibi oldu.
21- Sabahleyin birbirlerine şöyle seslendiler:
22- “Eğer devşirecekseniz erkenden tarlanızın başına gidin!”
23- Derken yola koyuldular. Birbirlerine şöyle fısıldıyorlardı:
24-“Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın!”
25-Amaçlarını, planladıkları gibi gerçekleştirmek üzere erkenden yola düşüp gittiler.
26-27 Bahçeyi gördüklerinde ise, “Herhalde yanlış yere gelmişiz; yok yok, ürünü kaybetmişiz” dediler.
28- İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz’ dememiş miydim?”
29- Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz.”
30- Ardından, birbirlerini kınamaya başladılar:
31- “Yazıklar olsun bize” dediler, “Gerçekten biz azmış ve sapmıştık.”
32- Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu diliyoruz.”
33- İşte ceza budur. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!(5)
Mutedil olmak bir hal ve tavırdır demiştik. Bu hal, afakta/dışımızda tezahür etmektedir. Afakta tezahür etmesi, enfusla irtibatsız olduğu anlamına gelmemelidir. Her insan davranışının, enfüsten başlayıp afakla etkileşime girerek gerçekleştiğini biliyoruz. Bahçe Sahipleri Kıssası’nda anlatılan olaylar, bir toplum içerisinde gerçekleşiyor. İnsanlar bunu bile isteye gerçekleştiriyorlar. Yani öncelikle enfüslerinde bir karara varıyor, sonra da bunu nasıl fiile geçireceklerinin planını yapıyorlar. Önce bir niyet ortaya koyup, sonrasında bir plan üzerinden fiiliyata geçiyorlar. Niyete bağlı gerçekleşen fiilinde, doğal olarak yapanlarda ve etkilenenlerde sonuçları oluyor. Kararın hayata geçme sürecinde yaşananlar, süreci başlatanların kişiliğini ortaya seriyor.
Bahçe Sahipleri Kıssası’ndaki Mutedil kişi de bir çevrede/toplumda yaşıyor. Toplum ortalamasında bir çevresi var. Ama her şeyiyle onlara teslim olmuş değil. Sosyal, kültürel çevresi içerisinde biricikliği/şahsiyetiyle var olmaya çalışıyor. Varlığı bu biricikliği üzerinden okuyor, bu okumaya bağlı olarak ameller, tavırlar sergiliyor. Böyle olmasa, sözüne değer verilmez, uyarıları etkili olmaz. Kıssadaki mutedil kişi, bahçe sahibi grubun içinden bir insan. Bu sürece karar verilirken, o da orada hazır bulunuyor ve yola beraber çıkıyorlar. Diğer bahçe sahibi arkadaşlarıyla/kardeşleriyle mahsulü nasıl ve ne zaman devşireceklerini birlikte istişare ediyorlar. Bu istişare sürecinde, olaya bakış açısıyla diğerlerinden ayrılıyor. Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğunu, kendilerinin emanetçi olduklarını ve bunu bilerek konuşmaları gerektiğini, toplayacakları mahsulde ihtiyaç sahiplerinin de hakkı olduğunu, bu hakkı Allah’ın belirlediğini, bundan kaçamayacaklarını, yerine getirmedikleri zaman bunun, dünyada ve ahirette olumsuz sonuçları olacağını, arkadaşlarına hatırlatıyor. Zikrettiği olumsuz akıbetle karşılaştıktan sonra da, arkadaşlarından ayrılmıyor. Baştaki iyi niyetini, basiretli, hikmetli bakışını, doğru duruşunu koruyarak onları uyarmaya devam ediyor. Zulümleri üzerine yüzüstü bırakmıyor. Onları tövbeye davet ediyor. Tövbeden sonra, Rablerinin uyarılarına karşı samimi olmaya, zararın neresinden dönerlerse onun kar olacağını, bu dünyadaki zayiatın/azabın/hüsranın telafi edilebileceğini, asıl hüsranın ahiretteki hüsran olacağını hatırlatıyor.
Kıssa okumamızın nihayetinde, mutedil olmakla ilgili şu tespitleri yapabilir miyiz:
-Mutedil insan, hayatının merkezine öncelikle Allah’ı ve ahireti/hesap gününü koyan insandır. Adil olmak, el-Adl olan Allah’a iman etmek, onun mutlak adil olduğunu teslim etmekle başlar. Allah’a karşı adil olmayanlar, nefsine, insanlara, kâinata, topluma karşı adil olabilir mi? Varlığın merkezine Allah’ı (el-Hayy-el Kayyum) koymayanlar, insanı, varlığı, hayatı doğru okuyamazlar. Allah’ı varlığın merkezine koymak demek; onun Uluhiyet, Rububiyet, Ubudiyet hakkına sadakatle riayet etmek demektir. Allah’ın hakkına riayet edenler, kulların hakkına da riayet ederler.
-Bir insanın kişiliğini doğru tanımlayabilmek için, o kişinin toplum içinde aktif/normal bir insan olması gerekiyor (salih amel). Toplumla yüzleşmeyen insanın karakteri net olarak görülemez.
-Adalet, bir şeyi olması gereken, fıtratına uygun yere yerleştirmek demektir. Bunu gerçekleştirmek de, kişinin kendini ve varlığı fıtrata uygun tanımlaması ve anlamlandırmasına bağlıdır. Böyle olunca insanın, sağlıklı bir bünyeye (beden, akıl, ruh: fıtrat), doğru-düzgün çalışan bilgi edinme kaynaklarına/araçlarına (duyu organları, akıl, vahiy) ve tevil/yorum gücüne (basiret) sahip olması elzemdir.
-Mutedil insan şahsiyet sahibidir. Bir insanı şahsiyet sahibi kılan, aidiyet ve haysiyet değerlerini ete-kemiğe büründürmesidir. Aidiyetini ve haysiyetini dünyevi menfaatler uğruna ayaklar altına alan şahsiyetsiz insanların sözüne kulak vermek, hakikate saygısızlıktır.
-Mutedil insan, hayata, bütüncü/tevhidi bakış açısıyla bakar. Tevhidi bakış açısı; evvel-ahir, zahir-batın, dünya-ahiret, yaratıcı-yaratılan, kişi-toplum dengesini gözetmenin adıdır. Bütünü parçalamak (şirk) en büyük zulümdür. Parçacı yaklaşımlar adaletsizlik üretir. Kıssada, Yaratan-yaratılan, kişi-toplum, fakir-zengin dünya-ahiret (hesap günü) dengesi gözetilmemiş ve bunun sonucunda azap/musibet vaki olmuştur.
-Mutedil insan, değer-reel gerçeklik/vasat-akıbet dengesine göre hareket eder. Her durumda/şartta değerlerinden taviz vermez. Değerler, insanın omurgasıdır. Değerleri hayata geçirirken, reel durumu dikkate alır ama ona teslim olmaz. Bahçe işi hayatın gerçeğidir, fakat onu değerlerin kılavuzluğunda deruhte etmek gerekir. Realite, değerlerle mütecanis olursa, realiteyle ters düşmez ve devamından yanadır. Realite, değerlerle tenakuz içerisinde olursa, ona müdahale eder. (inzar/emir bi’l-ma‘ruf nehiy ani’l-münker).
-Mutedil insan, bütün uyarılarına rağmen azap gerçekleşirse; ‘ben dememiş miydim’ kibrine kapılmaz. Azaptan sonra hüzünlü bir acıma duygusu yaşar. Çünkü, kötülükten mutlu olunmaz.
-Mutedil insan, başına bir musibet geldiğinde, suçu başka yerde aramaz; öncelikle döner kendi nefsine bakar, eğer bakacaksa sonra dışarıya bakar.
-Mutedil insan ıslahtan yanadır. Toplumu, onu yurdundan çıkarmaya ve öldürmeye kalkışmadığı müddetçe toplumuyla bağını koparmaz, istikamet üzere sabırla, hakkı tebliğe ve toplumu ıslaha devam eder. Zulümle/zalimle karşılaştığında; zalimi, öncelikle itidale davet eder, davete icabet etmezse ondan itizal, sonra da teberri eder.
-Mutedil insan, dünyayı ahiretten ayırmaz ve bu itikat üzere yaşar.
Günümüzde de, işlerimizi nasıl yapacağımızı, hadiselerin sahih tevillerini, akıbetimizi bilmek ve anlamak istiyorsak; dayanakları fıtrat, ahlak, hukuk/şeriat, hesap günü ve Allah rızası olan mutedil insanlara kulak vermeliyiz. Yoksa zillet ve azap dünyada da, ahirette de peşimizi bırakmaz.
Kaynakça:
1-Kubbealtı Lügatı, Mutedil maddesi
2- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Adl maddesi
3-Kubbealtı Lügatı, Zulm maddesi
4-Kalem Suresi’nin Elmalılı tefsiri için: http://www.enfal.de/telmalili/kalem.htm
5- Diyanet İşleri Başkanlığı Meali
Allah razi olsun abi diline yuregine saglik
İnsanların dünyevi ve uhrevî değerlerini ilahi kaynak merkezli benliğine sindirmiş beden diliyle konuşan insanların azlığı toplumların azgınlığında önemli yer tutmuştur. Rabbim sizlerden razı olsun kıssada konu edilen uyarıcı gibi yaşayarak topluma uyarılarda bulunuyorsunuz.Zaferden değil seferden sorumluyuz. Selamlar…
İnsanların maddi ve manevi değerlerini ilahi kaynak merkezli uyaran insanlar vardır, toplum bugün İmamı Azam’ın yolundan gidenlerin yokluğunu yaşıyor. Alimleri, şairleri, yazarları Hakkı haykırmayan kavimler yok olmaya mahkumdurlar. Tebliğ görevini layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorsunuz Rabbim sizlerden razı olsun,bizlerde sizleri sevmekle inşallah bu halkaya nail oluruz. Selamlar…
Teşekkür ederim kıymetli dostum faydalendık. Mutedil olmamız dileğiyle…
Erdal kardeşim teşekkür ederim. Gerçekten bir türlü beceremediğimiz ve en fazla ihtiyacımız olan Mutedillik hakkındaki yazınız güzel bir hatırlatma olmuş. Öğüt alarak gereğini yaşamamız duasıyla…
Aleykümselam. Katkı, tebrik ve teşvikleri için Ahmet Abi, Suat ve Hayati kardeşlerime teşekkür ediyorum.