Her nefis ölümü tadıcıdır. (3/185)
Dönüşünüz Rabbinizedir. (96/8)
Ölüm, hesap, cennet ve cehennem bilinen konulardan. ‘Bilinen’ konuların önemini anlatmak gerçekten zor. Bilinen bilgi ile yaşanan hayat arasında uyumsuzluk varsa o bilgi ile ilişkide bir sorun var demektir ve bu sorun bilginin üzerimizde aklen beklenen tesirini engellemektedir. O halde yapılması gereken malum olduğunu düşündüğümüz bu bilgilerle ilişkimizin mahiyetini sorgulamak, irdelemektir. Bu ilişkideki sorunu doğru teşhis etmeliyiz.
1. Ölümü düşünmenin hikmetleri
Peygamberimiz (a.) bir rivayete göre şöyle buyurmaktadır: ‘Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!’(Tirmizî). Yine başka bir rivayette en akıllı kişinin ‘Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonrası için hazırlığını en iyi yapan olduğu’(İbn-i Mâce)buyurulmaktadır. Dolayısıyla ölümü hatırlamak çok önemli bir nefis terbiyesi metodudur. Ölümü hatırlamanın faydalarını şöyle özetleyebiliriz:
1. Eşyaya bakışı değiştirir, hakikat temeline oturtur
Ölümü hatırlamak bugün yapacağım işlere farklı bir ışık altında bakmamı/görmemi sağlar ve eşyanın hakikati ancak bu perspektiften bakılınca idrak edilebilir. Bu bakış bize dünyevi değerlerin geçiciliğini his düzeyinde gösterir. Hayatta değer verdigimiz şeylerin aslında ne kadar da boş ne kadar da anlamsız olduğunu kavratır. Böylece hadiste de belirtildiği gibi dünyevî arzuların şehvetini kırmış oluruz. Bu bizim meşru ve ihtiyaç dairesinde hareket etmemizi ve dünyevi değerlere gereğinden fazla harcayacağımız zamanı kulluk faaliyetlerine kanalize etmemizi sağlar.
2. Gafleti giderir
Gaflet kendini dünya işlerine kaptırmanın sonucu kulluk vazifelerini unutma ve ihmal halidir. Dünyaya elimizi verirsek kolumuz gider:
“(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.” (74/45)
Dünyayı aşırı derecede sevmek gafletin başlıca sebebidir. O halde gafletin oluşmaması için dünya nimetlerinin değerini gözümüzden düşürmeliyiz. Bu nefsi ikna etmek suretiyle gerçekleşir ki, onu da bu konuda(nefsin çok değer verdiği, aşırı derecede arzuladığı şeylerin değersizliği konusunda) ikna edecek en güçlü argüman ölüm gerçeğidir.
3. Vazife şuuru kazandırır
Ölümü hatırlamak dünyaya fazla dalmayı engellediği gibi, vazifelerimizi daha ciddi ve titiz yerine getirmeyi, yani takvalı bir yaklaşımı da beraberinde getirmektedir. Zaman su gibi akıp gidiyorsa ve her an ölüm gelebilecekse bu bilginin ışığında vazifelerimin önemi artmaktadır. Dolayısıyla bu durumda odaklanacağım mesele görevlerim olmakta, çünkü kalıcı tek sermayemiz bu görevlerimizdir.
4. Boş zamanın kıymetini idrak ettirir
Boş zamanın kıymeti ölümü düşünmekle artar. Bu kıymet artışı o zamanı dolu dolu geçirmeye insanı sevk eder. Bugün zaman konusunda yaşadığımız en büyük sorun, ‘boş zamanın’ takvamızı artırmak ve davamızı yaymak için kullanılması gerekirken boşa harcanmasıdır. Oysa boş zaman kalıcı amellere harcanmalıdır. Bu ise ancak kıymeti anlaşılırsa olur. Paranın kıymetini bilmeyen mirasyedilerin onu savurması gibi biz de zamanı savuruyoruz. Ölüm bize işte bu gerçeği hatırlatır.
5. Şimdiye kadar yaptıklarımızı düşünüp kendimizi yenilememizi sağlar
Ölümü hatırlamak şimdiye kadar yaptıklarımızı kalite kontrolünden geçirtir. Bu suretle halimizin, yaptıklarımızın kalitesi(sizliği) göze batmaya başlar, bu da bizi işlerimizi daha iyi yapmaya götürür.
2. Ölümü nasıl düşünmeli?
Girişte bahsettiğimiz sorunun çözümü için bilmenin farklı düzeylerinin olduğunu gözönüne getirmek lazım. Yazının başındaki ayeti ele alalım. Malumu ilam. Ne etkisi oldu şimdi? Ölümü, hesap gününü hatırlayalım, bunları unutmayalım dersek ne kadar etkili oluruz? Yine malumu ilam. Hatırlatmanın çok hafif bir esintinin ötesinde ne faydası oluyor? Derin tesir için bilginin bizde oluşturduğu bilincin üst düzeylerine çıkmak gerekir. Zihin manayı algılar algılamaz defteri kapatıyor, üzerinde düşünme fırsatı tanımıyor. Malumu okuyunca veya hatırlayınca beynin tepkisi ‘zaten biliyorum geç’ şeklinde cereyan etmektedir. Bu tepkinin önüne geçmek için yapılması gereken/beklenen malumun üzerinde tefekkürdür. Tefekkür defterin belli bir süre daha açık tutulmasını ve içinin mütalaa edilmesini sağlayan bir zihni faaliyettir. Bu nedenle ölüm üzerinde 3-5 dk. zaman ayırıp konsantreli bir şekilde onunla bağlantılı olan noktaların/açıların düşünülmesi gerekmektedir. Akşamları beş dakika ölümü düşünmeyi hayatımıza entegre edebiliriz, örneğin akşam namazının hemen arkasından ölümü düşünmek bizdeki bu açığı kapatır. Veya yatmadan önce bunu yapabiliriz.
Tefekkür insanın bilinç düzeyini yükselten faaliyetin adıdır. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için vücudumuzda işleyen sistemden örnek verebiliriz: ‘Kuru cilt, ciltteki vitamin eksikliğinden ileri gelen bir durumdur, giderilmesi için de cilde bu vitaminlerin verilmesi gereklidir. Ne çeşit krem kullanılırsa kullanılsın, yüze yedire yedire ve yukarıya doğru sürülmelidir.’
Buradaki kuru cildin yerine ‘kuru/katı kalbi’ koyalım. Onun da vitamin/doğru bilgi eksikliği var. Dolayısıyla elimize krem sürerken onu nasıl cildimize yediriyorsak bilgileri de (ölüm, mahşer, ahiret sahneleriyle birlikte) duygu cildimize yedirmeliyiz ki, kremdeki vitamincildin alt katmanlarına inip onunvitaminihtiyacınıkarşılayabilsin. Yüzeyde kalırsa faydası olmamaktadır. Tefekkür bu yedirme faaliyetinin adıdır. Duygulara inmezse bilginin bir faydası olmaz. Bilgi kafada kaldığı sürece tesirini göstermez. Bilgi duyguda tesirini gösterir. Bilgi ise duyguya tefekkür yoluyla intikal eder. Kuran’ı doğru okuyalım derken de aynı şeyi söylemeye çalıştık. Kuran’ı doğru okumaktaki sorun içindeki bilgiyle doğru iletişim kuramama sorunuydu. Doğru iletişim bilgi üzerinde tefekkürle gerçekleştirilebilir, Kuran’ın övdüğü hikmete ancak böyle ulaşılabilir. Bizim okuma/bilgilenme tarzımız kremi/bilgiyi hiç sürmeme şeklinde gerçekleşiyor, bırakınız cilde/kalbe yedirme işlemini.
Tefekkürsüz bilme bilmenin en alt düzeyini teşkil eder. Bu düzeyde kalındığı müddetçe harekete geçme gerçekten zordur. Zihinsel faaliyetlerimizin ‘anlama/algılama’ ile sınırlandırılmış olması modern dönemlere has bir özelliktir. Modernizmin birçok illetinden olduğu gibi bu illetinden de arınmak gerekir.
Bir cenaze namazına iştirak edince ölüm hakikatinin yakınlığı çok daha güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Bunun sebebi bütün duyu organlarının o an aktif olması ve bir konuya (bütün duyu organları ile birlikte) odaklanılmasıdır. Cenaze namazı bitip eve dönünce daha önce yaşanan bu tecrübenin bütün tesiri kaybolmakta, gündelik hayatın akışına girilmektedir. Orada ölüme yer yok. Hayatın hızlı akışının gerektirdiği farklı bir dikkat var. Bu dikkat ‘önemsiz’ olan birçok rutin işleri yerine getirmeye harcanmaktadır. O dikkati o işlere vermek durumundasınız, dolayısıyla ölümü düşünecek boşluk kalmamakta ve unutmak mukadder olmaktadır.
O halde bizim sorunumuz bilmeme sorunu değil, sık sık hatırlamama ve üzerinde tefekkür etmeme sorunudur. Hatırlanılmayan şeyin tefekkürü de sözkonusu olmaz, bu nedenle hatırlama birinci adımı ifade eder. Tefekkürle bu adım hedefine ulaşır. Dolayısıyla asıl yapılması gereken şey hatırlamaları sıklaştırmaktır ki, üzerinde tefekkür etme imkanı doğsun. Bu tefekkürün süresinin iki-üç, üç-beş dakikayı geçmesi gerekmiyor. Zira insan sürekli ve hep ölümü düşünemez. Ama hayatının içine serpiştirerek sık sık hatırlayıp kendine bu suretle çeki düzen verebilir.
Allah’ı hatırlamanın kulluk hayatımızda doldurduğu önemli bir boşluk olduğu gibi, ölümü hatırlama da zikri tamamlayıcı bir etkiye sahiptir. Ölümü hatırlamak zamanın biteceğine dair keskin bir bilinç oluşturmaktadır. Ölümü hatırlamak bize ‘Sınav süren doluyor, daha yapacak çok işin var, sen ise ağırdan alıyorsun, fuzuli işlere çok zaman harcıyorsun, kendini toparla, biraz acele et, asıl meselelere konsantre ol’ bilincini vermektedir.
3. Tefekkür edeceğimiz sahneler
Ölmeden önce ölünüz şeklindeki meşhur söz ölümün ve ondan sonra olacakların provasını yapmayı telkin etmektedir. Tıpkı haccın/arafatın mahşerin provası olduğu gibi.
1. Kabre gireceğimizi düşünmek
Şu düşünce deneyi son zamanlarda çok tavsiye edilmektedir: Ciddi bir konsantrasyon haline girerek ‘öldüğünüzü ve o andan itibaren olacak şeyleri’ hayal etmeye çalışın. Yakınlarınızın ağladığını, sonra cenaze işlerine başladıklarını, kefenlendiğinizi, sonra tabutla camiye götürüldüğünüzü, cenaze namazınızın kılındığını, sonra kabre yerleştirildiğinizi, sonra insanların üstünüze toprak attıklarını düşünün. Ölümü çok farklı ve yakından hissetmek istiyorsanız bu deneyi sessiz ve sakin bir ortamda zaman ayırarak mutlaka yerine getirin.
2. Hesaba çekileceğimizi düşünmek.
Mahşer günündeki o muazzam kalabalığı aklımızda canlandırarak mahşeri tefekkür edebiliriz. Bir film sahnesini izler gibi. Mahşer isminde bir filmin ekranlara girdiğini ve sizin o filmi izlediğinizi düşünün. Kuran’da geçen bütün mahşer sahnelerinin çok profesyonel biçimde o filmde ekrana yansıtıldığını düşünün. O sahnelerin ne kadar etkileyici olacağını daha önce izlediğimiz farklı konulardaki kaliteli filmlerdeki sahnelerin üzerimizdeki etkisini hatırladığımızda çıkarabiliriz.
Bu sahnenin içinde siz de bizzat yer alın ve tek tek işlediğiniz her hatanın, her ihmalin, her günahın, her tembelliğin, her israfın hesabının o gün sorulacağını düşünerek kendi hesabınızı gözden geçirin, ondan sonra şu soruyu vicdanınızda cevaplandırın: Oradaki sorguya hazır mıyım? Mazeretlerim ikna edici mi yoksa çoğu kendimi aldatmaya yönelik mi? Eğer cevap menfi ise, hemen kendinize çeki düzen verme kararı alın.
3. Cenneti düşünmek
Kuran’daki cennet tasvirlerini hayatımızda sanki cennette dolaşıyormuşuz gibi canlandıralım ve bu dünyada vazgeçmemiz istenilen istek ve arzuların fazlasıyla cennette bizim için hazırlandığını düşünüp nefsimizin ısrarlı taleplerini cennet tasvirlerinin sunacağı argümanlarla yatıştıralım, nefsimizi o isteklerinden vazgeçmeye ikna edelim. Cennet özlemi insanı aksiyona sevkeden apayrı bir motivasyon kaynağıdır. Bu özlemi cennet tasvirlerini çokça tefekkür ederek oluşturabiliriz.
4. Cehennemi düşünmek
Kuran’da cehennem tasvirlerinin büyük bir yekûn tutmasının çok önemli bir hikmeti olmalıdır. Allah müminleri de cehennemden sakındırmaktadır. Bu açık beyanlarla sabit olduğuna göre cehennem tasvirlerinin bizim üzerimizde de tesiri amaçlanmaktadır. İnsanın nefsi ‘haz almak ve acıdan kaçınmak’ şeklinde programlandığından cehennem tasvirleri üzerine tefekkür faaliyeti nefsimizi günaha düşmekten, haramlara bulaşmaktan sakındıracaktır.
5. Kabir Ziyareti
Mümkün mertebe belli aralıklarla ölümü yakînen hatırlamak için kabir ziyaretleri gerçekleştirilmelidir. Etki derecesi bakımından insanı en etkileyen sahne bir cenazeye katılım, sonra kabir ziyareti, sonra hayalimizdeki tefekkür sahneleridir. Bir kabir ziyareti tıpkı cenazeye katılımdakine yakın bir etki bırakır.
Özellikle gençlerle kabir ziyaretleri gerçekleştirilmelidir. Böyle bir ziyarette herhangi bir kabrin önünde durup 5-10 dk. tefekkür edelim. Bir gün orada bizim yatacağımızı, kabirdeki o insanları bugün hiç kimsenin merak edip sormadığı ve unutuldukları gibi bizi de kimsenin sormayacağı, unutulup gideceğimizi, dolayısıyla ne kadar ‘önemsiz’ bir varlık olduğumuzu, bütün koşuşturmaların boş olduğunu farklı bir açıdan idrak etmeye çalışalım. Yaptığımız İslami çalışmalarda da asıl özün ihlaslı yaptığımız salih amellerin olduğunu, o faaliyetlerin içinde insanlar arası yaşanan sıkıntı, önyargı, haksızlıklar, kızgınlıklar, rekabet vb. beşeri duygu ve hislerin boşluğunu görelim.
Hayat denen olgunun gerçek hakikatini en canlı bir şekilde mezarlıklarda ‘kavrayabiliriz’.
Uygulama kararı:
1. Gelecek derse kadar ölümü düşünmeye her gün uygun sabit bir vakit belirleyerek 3-5 dak. zaman ayırmak.
Twitter.com/hervele1
facebook.com/sabri.aydin.758
[1] http://www.genelsaglikbilgileri.com