Kuran Günlüğü
Tekvir suresi 26-28
- Hakikat buyken (ey insanlar), nereye gidiyorsunuz?
Muhammed Esed bir sonbahar ayında bir gün Berlin metrosunda seyahat ederken gördüğü yüzlerin tamamında derin ve gizli bir acıyla kasılı olduğunu müşahede eder. Duyduğu bu sarsıntıyı yanındaki eşi Elsa’yla paylaşır. Elsa şaşkınlık içinde ”Bir cehennem azabı çekiyorlar sanki. Acaba kendileri bunun farkındalar mı?” diyerek tasdik eder bu vaziyeti. Esed bu acıları ve ızdırapları insanların gerçeksiz, inançsız ve fasılasızca refah peşinde olmalarına bağlar. Eve döndüğünde masasının üzerinde açık kalmış Mushaf’a ilişir gözü. Mushaf Tekasür suresinde kalmıştır.
Nereye gidiyoruz? Soruyu biraz daha merkeze alalım; Nereye gidiyorum? Bu soruyu kendimize yöneltmediğimiz müddetçe ”Nereye gidiyoruz?” sorusuna da sağlıklı bir cevap bulamayacağız. O halde ben nereye gidiyorum? Üzerimdeki esvaplar kimin? Sırtımdaki hırkam kime ait? Mataramdaki su hangi kaynağın? Yürüdüğüm yolun sonu nereye çıkıyor? Yüzümde ve bakışlarımda gizleyemediğim, bedenimi çepeçevre saran bu karanlığın sebebi ne?
Ne zaman bu soruları kendime sorsam Esed’in ”Metro İnsanlar”ı gelir aklıma. O yüzden zaman zaman toplu taşıma araçlarına bu niyetle biner ve o suretlere ben de şahit olurum. Ve şahit olduğum daha ürkütücü gerçek ise kendimin de zaman zaman bu suretlerden biri olduğum gerçeğidir. Bunun muhasebesini ancak onlarla birlikte yol aldığımda anlayabiliyorum. Onlarla aynı havayı soluduğumda kendimi daha sarih görebiliyorum.
İnsan merkezine neyi koyarsa onun kulu olur. Merkezinde ne varsa tanrısı (putu) odur. Bu paradır, maldır, eştir, evlattır, makamdır, itibardır, güçtür, bilgidir, hırstır, güvendir. Ve gün gelip merkezindeki bu olmazsa olmazı sarsılıp yıkıldığında kendisi de yıkılıveriyor. O karanlığın dibi diye tabir ettiğimiz vaziyet. Merkezimizdeki (put) yıkıldığında onun üzerine inşa ettiğimiz hayatımız da avucumuzdan kayıp gidiyor.
Merkezimizdeki olmazsa olmazımız neyse hayatımızı şekillendiren, insanlarla aramızdaki münasebetlerimize yön veren ve hatta temel kriter olarak belirleyen de o değil midir? Karşılaştığımız kimselerde ilk aradığımız şey ne ise merkezimizdeki de odur. Kimlerle arkadaş oluyoruz mesela. Arkadaş olduklarımızın maddi refahı, mesleği, hayat standartları belirleyici midir? Hangi mahalle tercih sebebimiz? Hangi şehir? Hangi Ülke? Eşimizin bilgi seviyesi, entelektüelliği, yaşam biçimi bizi toplum içinde saygın bir konuma çıkarıyor mudur? Evlatlarımızın zeka ve başarı düzeyiyle ne kadar gururlanıyor ve bunu afişe ediyoruz? Makamımız ve ondan aldığımız gücümüzle ne kadar ileri gidebiliyoruz? Bunlara sahip olmayanlarla muhabbet bağımız ne derece samimidir ve ne kadar kuvvetlidir? Sırf itibarımıza zarar gelmesin diye kaç hakikatin mütecaviziyiz? Kırdığımız kalplerin sayısını hatırlıyor muyuz? Ya da kaderleriyle oynadıklarımızın sayısını? Bilgi seviyemizle bilgisizleri ne kadar hakir görüyor ve ötekileştiriyoruz? Aynı düşünceye sahip olmadıklarımızla muhabbetimiz ne düzeyde? Onlara karşı ne kadar mutediliz? Sırf farklı düşünüyor diye kendi düşüncelerimizi ne kadar dayatıyor ve empoze yarışına giriyoruz? Ne kadar tahkir ediyoruz mesela? Ne kadar ciddiye alıyoruz? Hırsımız ve kendimize olan güvenimizle neleri ve kimleri kurban ediyoruz?
Peki bu merkezimizdekinin bir an yok olduğunu düşünelim. Malımızı, eşimizi, evladımızı, makamımızı, itibarımızı, gücümüzü, bilgimizi, hırsımızı, güvencimizi… Hangisine sahipsek onu yitirdiğimizde ne kadar ayakta ve dik durabiliyoruz. Ne kadar dirayetliyiz?
O nedenle merkezimizde bizi daima ayakta tutacak o sarsılmaz, o yıkılmaz Allah’a teslimiyetimiz olmalı ki başımıza gelmiş ve gelecek olan musibetlere karşı mukavemetli olabilelim. Zaman zaman merkezimize nüfuz etmeye çalışanları olması gerektiği yerde tutalım. Putlaştırmadığımız müddetçe bunlar bizim için birer vesile olabilirler. Putlaştırmadığımız müddetçe sıratı müstakim olan o yolda bize birer yardımcı olabilirler. Ama putlaştırmadığımız ve merkezimize nüfuz etmedikleri müddetçe.
Şimdi o ”Metro insanları” tekrar düşünelim. Onlarla birlikte yol alan kendimizi de unutmadan. Ve hatta üzerinde düşünmemiz gerekenlerin en başına koyarak kendi suretimizin tekrar muhasebesini yapalım. Biz neredeyiz ve nereye gidiyoruz?
- Bu vahiy, tüm insanlık için bir uyarı ve öğütten ibarettir; 28. sonuçta, içinizden doğru yolda yürümeyi dileyenler (öğüt alır).
Aklımızda biriken (birikiyorsa eğer), cevabını aradığımız tüm bu sorularımızın adresi bellidir. Hangi yolda yürüdüğümüzün ve hangi yolda yürümemiz gerektiğinin bilincinde olmak istiyorsak bu vahyin öğütlerine kulak asmayı dilememiz şarttır. Hemde gönülden dilemek..
Ey Rabbim, bizleri gittiği yoldan emin olan kullarından eyle. Yolumuzu şaşırtma. Hayatımızda imtihanımıza vesile olanları senin yerine koyarak putlaştıran ve daha sonra onların yoksunluğuyla baş başa kaldıklarında hayatlarını karartanlardan eyleme bizi. Bu korkunç hastalık habis bir ur gibi bedenimizi kuşatmadan bilincimizi öğütlerinle olgunlaştır.
Ey Rabbim başımıza her ne gelmiş ve her ne gelecekse bize dayanma gücü ver.
Sen tek dayanağımızsın..
Sahip olduklarımızın kölesiyiz maalesef ki durup düşünmemiz hayatımızı okumamız gerek. Büyük iddiaları olan küçük Müslümanlarız hepimiz, bazen gözümüzün önünde dağ gibi duran putlarımızı göremiyoruz.. Yücelttiğimiz sahip olmak hissinden sıyrılabilmemiz için, kuşatıldığımız çağa, konfora, putlara esir olmamak için açık bir bilinç ve dik duran uyanık nesillerden eylesin Rabbim bizi…
Amin inşallah. Değerli yorumların için tesekür ediyorum. Hürmetler ederim.
Kardeş güzel yazıdan dolayı tebrik ediyorum seni. Allah ecrini versin
Allah razı olsun abi hürmetler ediyorum.