Televizyonlarda, şurda, burda, falan niçin kaybetti, filan parti nasıl kazandı, diye saçmalamaya devam ediyorlar -hâlâ!
Bu ülkede tam bir entelektüel felçleşme yaşanıyor!
Başına ne geldiğini bilmeyen sığ bir entelijansiyası olan tek ülke Türkiye!
Konuşmamız gereken, siyaseten neyi, nasıl kaybettiğimiz değil, her şeyi siyasete kilitlemenin, sahiciliğimizi, dolayısıyla, İslâmî duyarlıklarımızı nasıl ürpertici şekillerde buharlaştırdığı yakıcı meselesidir.
Bu toplumu sekülerizmin kölesi hâline getiren, toplumun makyavelistleşmesine, sahiciliğini kaybetmesine neden olan liberalizmle hesaplaşmadan, liberalizmi sigaya çekmeden, nereye ve neyle sürüklendiğimizi felsefî olarak vuzûha kavuşturmadan havanda su döveriz sadece.
Şunu bilelim: Biz, siyaseten kaybettiğimizde değil, asıl kültürel olarak, zihnî olarak kaybettiğimizde, yani, değerlerimizi yitirdiğimiz zaman kaybettiğimizi aslâ unutmayalım.
Liberalizm, araçları, sahip olma güdüsünü, tüketimi kutsar. İnsan, amaçlarını yitirdiğini, araçların (siyasetin, tüketimin, kasanın, masanın, libido’nun) kölesi hâline geldiğini, duyarsızlaştığını, ruhsuzlaştığını göremez bile!
Yaşadıklarımız, yaşadığımız ruhsuzlaşma ve savrulma, neo-liberal dünyanın ve değerlerinin kaçınılmaz sonuçları. O yüzden bu yazıda anlaşılır bir dille bir liberalizm felsefesi yapmak istiyorum.
MARKSİZM’LE LİBERALİZM İKİZ KARDEŞLERDİR!
Liberalizm, özgürlükçülüğün felsefesi güya ama dünyayı ve insanı liberalizmle köleleştiriyorlar!
Önce şu: Liberalizm, felsefî olarak zayıf ama tuhaf bir “ideoloji”dir: Kendisi dışındaki bütün ideolojileri yutan ve uyutan açgözlü, doymak bilmez sevimli bir canavar!
O yüzden kapitalizmin tohumlarını liberalizm ekmiş, o yüzden kapitalizmin aklamacılığı görevini büyük bir iştahla liberalizm üstlenmiştir.
Liberalizm, düşünceyi de öldürür, düşünme yetilerini de. Sahiciliği, masumiyeti bitirir liberalizm. Sahiciliğin, masumiyetin bittiği bir yerde düşünce de biter, düşünme çabası da!
Marksizm’in ikiz kardeşidir liberalizm: Düşman kardeşler! Varlığını ve hükümranlığını Marksizm’in aşırılıklarına borçludur.
İkisi de sonuna kadar sekülerdir.
İkisi de sonuna kadar materyalisttir.
İkisi de sonuna kadar insanı üreten hayvan olarak görür.
İkisinin insan tipi de, homo economicus’tur.
Liberalizm, Marksizm’i altetmeyi başarmıştır, sonunda.
İKİ TÜR LİBERALİZM
Heidegger’in Greklerden itibaren bütün bir Batı düşüncesi için yaptığı “Batı, prodüksiyonist / üretimci’dir” eleştirisi, modernlikle ve özellikle liberalizmle birlikte tarihin akışını değiştirmiş, insanı üreten ve tüketen bir varlığa dönüştürmüştür.
Klasik liberalizm, üretime odaklanır: Daha fazla üreterek kârı maksimize etmektir hedefi.
Daha fazla ürettikçe, daha fazla sermaye biriktirir ama olan insana olur: İnsan, üreten bir makina olarak görülür ve ortaya çıkan refah toplumunda, ruhu çalınmış etten-kemikten bir makinaya dönüşür.
Neo-liberalizm, tüketim odaklıdır. İnsanı tüketen bir hayvana eşitler. Ve bununla yetinmez: Nesneleştirir insanı, şeyleştirir, ruhsuzlaştırır ve bitirir.
PARA, TANRI’SIDIR LİBERALİZM’İN, LİBİDO BÜYÜCÜSÜ!
Liberalizmin, elbette ki, güçlü gibi görünen siyasî önermeleri veya vaatleri vardır. Özgürlükçü, bireyci, sivil toplumcu bir siyaset felsefesine sahiptir liberalizm.
Liberal siyaset felsefesinin babası, John Locke üç modern devrimin de hazırlayıcısıdır bu nedenle: İngiliz Devrimi, Amerikan Devrimi ve Fransız Devrimi.
Liberal siyaset felsefesinin özgürlük vaadi, insanı köleleştiren bir canavara dönüşür sonunda. Sevimli bir canavara ama!
Sevimli; çünkü özgürlükten sözediyoruz.
Canavar; çünkü insanı tüketimin kölesine dönüştürerek yok eden bir güç var karşımızda.
Liberalizmin siyaset felsefesi, tam da bu nedenle, her şeye hâkim olan ama sonunda kendi kendini yok eden bir Frankenstein’ı andırır. Liberalizmin sembolünün leviathan olması boşuna değil, demek ki!
Özgürlük, köleleşmenin, bile isteye köleleşerek güle oynaya intihara sürüklenmenin bir diğer adıdır aslında.
En büyük yanılsamadır liberalizm.
Dünyayı köleleştirmenin adıdır liberalizm.
Dünyanın kaynaklarını tüketmenin adı.
Kitleleri, demokrasi oyunuyla sürülere dönüştürmenin, her insandaki fevkalade’yi yok ederek herkesi aleladeleştirmenin en iyi yoludur.
Liberalizm, gücünü siyasî özgürlüklerinden almaz. Liberalizm gücünü, “ekonomik insan” olarak tanımladığı insanı maddenin kölesi yapmasından ve insanlığından uzaklaştırmasından alır.
O yüzden liberalizm, esas itibariyle, politik felsefe değil, ekonomik büyücülük’tür.
Para, tanrısıdır liberalizmin.
Libido, büyücüsü!
Liberalizm film, müzik, medya ürünleriyle kitleleri ayartan kültür endüstrisi üzerinden libidoyu (haz ve ayartı’yı) kutsar.
Velhâsılıkelâm: Liberalizm parayla konuşturur, libido’yla susturur.
Yeni Şafak / Yusuf Kaplan