İsrail’in Siyasi ve Askeri Açmazı: Sözde Askeri Doktrin İle Stratejisiz Gazze Savaşını Kazanma Çabası
Son günlerde basın ve yayın organlarında İsrail‘in Gazze savaşında uyguladığı iddia edilen Dahiya Doktri‘ni tartışılıyor.
Mevcut bilgilere göre bu doktrinin ortaya çıkmasında 2006 yılında İsrail’in Lübnan’ı istilasında edindiği tecrübeler en büyük etkiyi yaptı.
Plan ve beklentilerin aksine İsrail ordusu, Lübnan hududunu geçer geçmez ciddi sorunlar yaşadı ve ağır zayiat verdi.
Durumu kurtarmak için Hizbullah’ın üs merkezi Beyrut’un Dahieh mahallesini, hedef ayırt etmeden yoğun bir bombardımana tabi tutarak yerle bir etti.
Anlaşıldığı kadarıyla bu tarz saldırı beklemeyen Hizbullah gafil avlandı. Ağır zayiat verdiği gibi, komuta-kontrol ve kilit askeri kabiliyetleri ciddi bir darbe aldı.
Lübnan sonrasında İsrail askeri plancıları, edindikleri tecrübeleri bir askeri doktrine çevirmeye çalıştılar.
Caydırıcılık İsrail’in düşmanlarına karşı eskiden beri uyguladığı politikaydı.
Zaten bu yüzden gizlice nükleer silah imal etme kabiliyeti kazanmışlardı.
Ekim 2008’de Gazze’ye yönelik bir harekât esnasında Kuzey Bölge Komutanı Tümgeneral Gadi Eizenkot, “Beyrut’un Dahieh mahallesinde 2006’da ne olduysa İsrail’e ateş açan her köyün başına o gelecektir” diyerek Dahiya Doktrini’ni kamuoyuna açıkladı.
Ardından emekli Albay Gabriel Siboni, herkesin rahatlıkla anlayabileceği tarzda bir makale yayımlayarak yaşanan tartışmalara açıklık kazandırdı.
Eizenkot ve Siboni bu açıklamalarıyla İsrail ordusunun eski taktik ve tekniklerinin Hizbullah ve Hamas gibi yeni “asimetrik” düşmanlara karşı işe yaramadığını kabul etmektedirler.
Çünkü 2006 Lübnan istilası ordunun yoğun sivil nüfusun yaşadığı bölgelerde faaliyet gösteren düşman savaşçılarını ayırt edip, imha etme kabiliyetine sahip olmadığını açıkça göstermişti.
Dahiya Doktrini, bu eksikliği gidermek için doğrudan düşmanın hükümet ve sivil altyapısını hedef alarak sivil-asker ayrımı gözetmeden orantısız ve ezici ateş gücü kullanarak imha etmeyi vaaz ediyor.
Öncelikli olarak Dahiya, sözde bir askeri doktrindir. Çünkü doktrin, bir savaşma tarzı demektir.
Uygulamaya konulabilmesi için yeni seçilen savaşma tarzını hayata geçirecek taktik ve teknikler ile beraber askeri teknolojinin geliştirilmesi gerekir.
Dahiya’da bunların hiçbiri bulunmuyor. Askerlere nasıl savaşmalarının taktik ve tekniği gösterilmiyor.
Askeri teknolojik bir yenilik de bulunmuyor. Sadece İsrail ordusuna elindeki ateş gücünü hiçbir sınırlama olmadan azami düzeyde kullanması vaaz ediliyor.
Yani askerleri uluslararası silahlı çatışma hukuku (eski adıyla savaş hukuku) kurallarından bağışık tutarak, mutlak şiddet kullanmalarına müsaade ediliyor.
Bu müsaadeyi sadece siyasi otorite vereceği için, Dahiya askeri değil, siyasidir.
Aslında yeni de değildir. 19’uncu yüzyıl sömürge savaşlarında batılı sömürgeciler işgal ettikleri ülkelerde direniş gösteren halkı ayrım gözetmeden yok etmişti.
Fransızlar bu uygulamaya “Razzia” adını vermişlerdi. Sömürge savaşlarında hedef yerel halkı ezmek ve köleleştirmekti.
Benzeri şekilde iki savaş arası dönemde (1919-1939) hava gücü teorisyenleri (Douhet, Mitchell, Warden ve diğerleri) düşman ordularını değil şehir, sanayi tesisleri ve halkını hedef alan stratejik hava bombardımanı fikrini ortaya atmıştı.
Bir anlamda sivil halkı rehin alarak düşmanı teslim olmaya zorlamak istiyorlardı.
II. Dünya Savaşı esnasında özellikle Amerika tarafından bu fikir Almanya ve Japonya’da uygulandı.
Binlerce insanın öldürülmesine ve yüzlerce şehrin imha edilmesine rağmen savaş kısa sürede sonlandırılmadı.
27 Ekim 2023’te kara harekâtı başladığında İsrail’in görünüşte amacı Hamas’ı tamamen ezmek ve Gazze’yi bir daha İsrail’e tehdit teşkil edemeyecek hale getirmekti.
İsrail’in asıl ve gizli amacının Filistinleri Gazze’den tamamen atarak etnik temizlik gerçekleştirmek olduğu basında sıklıkla dile getiriliyor.
İsrail’in görünen veya gizli amaçlarını yerine getirebilecek bir kapasitesi bulunmuyor.
Çünkü silahlı kuvvetler, askeri stratejisi olmadan 2006, 2008 ve 2014 yıllarında kısmen uyguladıkları sözde bir doktrin ile Gazze’de savaş girdi.
Askerî strateji, uluslararası ortamda askerî güç kullanma veya tehdit ile karşı tarafa siyasî amaçlarını kabul ettirmek, istediklerini yaptırmak, istemediklerini yapmaktan menetmek ve hatta karşı tarafın askerî gücünü tamamen yok etmektir.
Askeri strateji bir köprü gibi, siyasi hedeflerle askeri kapasiteyi birleştirir, askeri gücü siyasi hedeflere ulaşmak için seferber eder.
Bir ordu strateji olamadan savaşa girecek olursa, ne kadar çok askeri zaferler kazanırsa kazansın nihai zafere ulaşamaz.
Çünkü elinde neyi, niye yaptığını gösteren bir rehber bulunmamaktadır. Kör bir dev gibi etrafını manasız bir şekilde yıkıp döker ve nihayetinde yığılıp kalır.
İsrail bütün Gazze’yi ele geçirecek askeri güce sahip.
Halihazırda elindeki ateş gücünü hedef ayırt etmeden, orantısız ve ezici bir şekilde kullanarak Gazze’nin büyük kısmını yakıp yıktı, milyonlarca sivili Mısır sınırına sürdü.
Fakat gerçekleştirilebilir siyasi hedefleri ve askeri gücünün bunlar doğrultusunda seferber edecek ve yönetecek stratejisi olmadığı için, kazanacağı askeri zaferler taktik düzeyde kalmaya mahkûm.
Dahiya fayda değil orta ve uzun vadede büyük zarar getirecek sözde bir doktrindir.
İşin ilginç tarafı İsrail siyasi ve askeri liderlerinin bir kısmı bu açmazın farkında.
Ancak bu amaçsız savaşı durdurmaya güçleri yetmediği için, hiç değilse bu savaş sayesinde Filistin sorununu ötelemeyi umut ediyorlar.
Yani “var olan sistem içinde nihai barış sağlanamayacağına göre, hiç değilse fiili savaş dönemlerini kısaltalım, barış dönemlerini uzatalım” diyorlar.
İktidardakilere göre daha ılımlı olsalar da bu gruptaki siyasi ve askeri liderler de Gazze’nin ezilmesinden yanalar.
Böylelikle bir sonraki savaşı geciktirmeyi umut ediyorlar.
Independent / Mesut Uyar