Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında ‘Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği porejesini değerlendirdi. Yazısına Batı eleştirisi ile başlayan Hayrettin Karaman, Roger Garaudy’nin, “Batı bir ârızadır” sözünü anımsatarak Feminizm bir batı arızasıdır dedi.
Şimdiye kadar muhafazakar demokratların da alet olduğu ‘kadına ekonomik özgürlük’ ve ‘kadın-erkek eşitliği’ naraları eşliğinde geldiğimiz bu süreçte, elle tutulur hiç bir eleştiriyi gündem etmeyen Karaman gibi kalemlerin, bu cılız popüler çıkışlarının ne gibi etkisi olacağını yorumlarınıza bırakıyoruz. Ancak yine de umutları tümden kaybetmek ve Allah’ın yardımını dilememek Müminlere yakışır bir durum olmadığını hatırda tutmak gerektiğine inanıyoruz.
Dr. Öğretim görevlisi Mücahit Gültekin’in “Toplumsal cinsiyet eşitliği çocuklarımızın, geleceğimizin çalmaktır.” başlıklı yazısındanda alıntı yapan Karaman hoca “Konuya emek vermiş bir bilim adamı Mücahit Gültekin’in okunası bir yazısından iki paragraf ile yazımı bitirirken yöneticilerimizin konuya eğilmelerini diliyorum” dedi.
İşte o yazı:
Müslümanların değerleri, dünya görüşleri, düşünce yöntemleri kendi dinleri, kültür ve medeniyetleri içinde oluşur, gelişir ve ötekilere buradan bakarlar.
Kesin olarak bir “insanlık medeniyeti” yani bütün insanların ait oldukları tek bir medeniyet yoktur. Hemen tamamı dinden beslenmiş ve yaşamakta olan yedi sekiz medeniyet de böyledir; farklıdır, inşa eden topluma aittir.
Roger Garaudy, “Batı bir ârızadır” diyor. Gücünü ve servetini sömürdüğü zayıf milletlere borçlu olan ve bu manada zalim/ahlâksız olan Batı toplumları, maddi ve dünyevi hayatta nefsin arzularını mümkün olduğu kadar serbest tatmin etmek, düzen ve asayiş içinde müreffeh yaşamak için kurallar oluşturmuşlar ve bu kurallara din kuralları gibi riayet etmeyi öğrenmişlerdir. Bu yüzden Batı’ya imrenenler ve örnek gösterenler çok olur, ama Batı’nın örtük yüzünü anlamak o kadar da zor değildir; soyup soğana çevirdikleri, kendilerine gelmemeleri için bütün tedbirleri aldıkları eski sömürgeleri ile bugünkü ilişkilerine bakanlar Batılı ahlâkı anlamakta güçlük çekmezler.
Vaktiyle şu veya bu sebeple Avrupa Birliğine girmeye karar verilmiş, yaklaşık altmış senedir kapıda bekleniyor, hemen hiçbir şey vermiyorlar ama bizden çok şey alıyorlar; aldıkları içinde en önemli olanı da her şeye rağmen koruduğumuz değerlerimizdir; alıyorlar derken bozuyorlar, yok ediyorlar demek istiyorum.
Bu konuda çok şey söylenebilir, ama son günlerde birçok aklı eren ve değerlerimize bağlı olan dostların imdat çığlığı atarcasına uyardıkları iki konu var; ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi) ve İstanbul Sözleşmesinin ihtiva ettiği kabul edilemez maddeler.
Dinimize de aykırı olarak gelenekte bazı yanlışlar yerleşmiş ve bu yanlışlar yüzünden kadınımız zulme maruz kalmıştır. İç ve dış etkilerle de olsa eğitimcilerimiz, âlimlerimiz, düşünürlerimiz nihayet bu yanlışların farkına varmış, bunların ortadan kaldırılması ve kadın-erkek arası âdil dengenin keşfi konusuna eğilmişlerdir. “Her bakımdan eşitlik değil, yaratılış amacına uygun farklılık içinde adalet/denge” kuralı içinde mutedil ıslahat yapılırken buna iki taraf itiraz etmiştir:
1. Dini kullanan ve yanlış da olsa geleneği terk etmeye yanaşmayan kesim,
2. Feminizmin etkisi altında kantarın topuzunu kaçıran ve ilâhî dengeye başkaldıran kesim.
Feminizm bir Batı ârızasıdır, AB mevzuat ve müktesebâtına uyum mecburiyetinin başımıza getirdikleri arasında feminizmin uzantısı olan yukarıdaki sözleşme ve projeler devreye girmiştir.
Konuya emek vermiş bir bilim adamı Mücahit Gültekin’in okunası bir yazısından iki paragraf ile yazımı bitirirken yöneticilerimizin konuya eğilmelerini diliyorum:
“…Bazıları hâlâ bunu ‘kadın-erkek eşitliği’ meselesi sanıyor, ‘kadına şiddet’ meselesi sanıyor, ‘kadının güçlendirilmesi’ meselesi sanıyor. Yalancının mumu 500 senedir yanmaya devam ediyor. Bu konuda yetkililer topluma doğru bilgi vermiyor. Dünyanın en saçma teorisi koca devleti peşine takmış sürüklüyor. Kafası çalışan bazı dostlarımız meseleye ilgi göstermiyor. Bazı dostlarımız ise, meselenin politik amaçlarından habersiz, kendi kişisel tecrübelerine dayanarak “Ama kadına şiddet yok mu? Geleneklerimiz yanlış değil mi?” filan gibi itirazlar getiriyor; konuyu yeterince incelemiyor.”
“Açık söylüyorum: ETCEP projesi başarıya ulaştığı gün çocuklarınızı tanıyamayacaksınız. Beğenmediğiniz o gelenekleri bile yana yakıla arayacaksınız. Aynen şimdi 70’lerdeki, 80’lerdeki mahallenizi aradığınız gibi. Ama bulamayacaksınız. İş işten geçmiş olacak. Pişman olacaksınız, belki de pişman bile olamayacaksınız. Sonra çaresiz kendinizi olup biten her şeye alıştıracaksınız…”