7 Ekim’den bu yana Hamas bütün ezberleri bozmaya devam ediyor. Bozulan ezber sadece murdar batı medeniyetinin demokrasi merkezli şeytani düzeneği değil elbette. Doğu merkezli bütün akademik unvanlar, isimlerin başına ve sonuna eklenen, insanların kasılmalarını artıran sıfatlar da ait oldukları yere, çöp tenekesine atıldılar. Çünkü Hamas Din’in kayıp farzını buldu, ait olduğu yere, Müslümanın hayatında baş köşeye oturttu. Gördük ki meğer cihadsız İslam, İslam değilmiş. Ilımlı İslam adındaki Siyonist projeyle bizi ölüm uykusuna yatırmak istemişler.
Hamas İslam’ın laftan değil, yaşamaktan ibaret olduğunu gösterdi. İslam’ı yaşamak ise bilimsel söylemlerle donatılmış, kalpte karşılığı olmayan söz ve eylemlerle haşir-neşir olmakla değil, onu müminin canını ve malını Allah yolunda feda etmesinden ibaret bir hayat dini yapmakla mümkün olabilecek bir iştir.
Hamas kalbi taş kadar katılaşmış bir dünyanın taştan da katı kalbini yumuşattı. Yüz yıllardır kireçlemiş kalp, kafa ve hislerimizi sekiz ay içerisinde çözdü. Hamas Allah’ın Adem’e üflediği ruh olmaya, Gazze’yi Allah’ın, gökleri ve yeri kuşatmış olan nurunun makarrı olan evlerin temsili yapmaya devam etmektedir. Gazze’de Allah’ın adı yücelmektedir. Gazze’nin ufacık çocukları düşmana meydan okumakta, düşmandan korkmadıklarını söylemekle Allah’ın emirlerini yaşayan/canlı mesajlara dönüştürmektedirler.
Gazze’nin yiğit Müslümanları, tattırdığı korku neticesinde düşmanı ateşkes anlaşmasına icbar edebilmektedir. Artık 7 Ekim’den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bununla beraber Hamas’ın asıl hayrı Müslümanlara dokunmaktadır. Bunda da en büyük pay sözde İslam ülkelerine düşmektedir. Artık İslam beldelerinde yepyeni bir İslamî dirilişin -inşaallah- uç verdiğine bütün dünya tanık olmaktadır.
Bu, vicdanı taşlaşmış dünyayı Hamas’ın her gün oluk oluk akıttığı kanlar diriltecektir. Gazze çocuklarının param parça olan minnacık bedenlerine sonsuzca kederleniyoruz. Kafalarının bedenlerinden ayrıldığını gördükçe kahroluyoruz. Ama şöyle bir düşünürsek, onlar bu yolla cenneti kazanıyorlar. Asıl üzülmemiz gereken bizleriz; hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılan, yarın ölecekmiş gibi yine dünyaya sarılan bizler. Biz, Hamas’ın adanmışlığına ortak olamadığımız için, şehadet rütbesiyle şereflenemediğimiz için, kafirle hesaplaşma söz konusu olduğunda, namazda tekbir için kalkan ellerimizle bütün dünya metaını umurumuzun arkasına atamadığımız için kendi adımıza dertlenmeliyiz. Gerçekten, büyük hesap gününde Gazze’nin yiğit çocuklarının terazisi -inşaallah- ecirlerle dolup taşarken, bizim terazimizin hangi sevabı tartacağını düşünmek korkutmaktadır.
Batılı kafirler işgal ettikleri beldelerimizin tam ortasına bir tane çivi (İsrail) çakmışlar, bütün bölgeyi mıh gibi tutmaktadırlar. Yeryüzünde bunca ‘Müslüman’ varken, Batı’nın bu pis çivisini söküp atmak, hatta çiviyi, onu çakanlara yöneltmek bu kadar zor mu Allah aşkına?! Bizlere hükmeden tağutlara daha ne zaman isyan edecek, itaati sadece Allah’a yapacağız? Allah’tan başka hiç kimseden korkmamanın zamanı hala gelmedi mi?
Mehmed Durmuş / İktibas Dergisi Haziran Sayısı
Değerli hocam.
Ne zamanki kalplerdeki vehn hastalığını, vahiyle tedavi edip kurtulursak, işte o gün kur’an ümmetinin her boyutuyla, kurtuluş, zafer, ve necat günüdür. Selam ve dua ile.