Genç Birikim Dergisinin yazarlarından Süleyman ARSLANTAŞ, “İslam ve iktidar” başlıklı yazısında; “Türkiye özelinde Müslümanların iktidarla imtihanı sürecinin her ne kadar 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası ile 1946’da kurulan İslam Koruma Partisi’ne dayandırılsa da, iktidar olma bağlamında olmasa da, Müslümanların İslami olmayan bir sisteme ilk bulaşmalarının Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti ile olduğunu, tek parti döneminde halka dayatılan seküler anlayış ve uygulamaların; yeni kurulan ve kurucularının da tek parti olan CHP’den gelen Bayar, Köprülü, Koraltan ve Menderes gibi kişiler olmasına rağmen adı geçen Parti’de kendilerine bir ışık, gelecek arayışı gayesi ile sisteme entegre olmaya başladıklarını, Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Partinin toplam oyların % 53,3’ünü alarak 420 Milletvekili ile iktidara geldiğini, Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerinde iktidara gelmesinin ana nedeninin, halkın tek parti zihniyet ve uygulamalarına nefret ve tepkisi olduğunu, ancak bu nefret ve tepkinin aynı zamanda halkın İslami manada siyasi bekâretinin de sonu olduğunu ve Müslüman halkın halen daha İslami manada masumiyetine kavuşamadığını, mevcut şartlarda da ne Türkiye’de ne de diğer İslam coğrafyalarında bu masumiyete kavuşmasının pek yakın gözükmediğini, Arap Baharı’nı allayıp-pullayıp İslam Baharı olarak takdime çalışanlara aldırılmaması gerektiğini, o baharın sadece despot yönetimlere isyan baharı olduğunu, bizim Türkiye olarak o baharı 1950’de yaşadığımızı, diğerlerinin bizden 60 yıl sonra yaşamaya çalıştığını” ifade ettikten sonra yazısını şu ilginç soruyla nihayetlendirmiş; “Şimdi soru şu; Hz. Peygamber’in İslami olmayan bir sistemin liderliği ve tatbiki konusunda kendisine gelen teklifleri reddetmesi göz önüne alındığında, kıyamete kadar Müslümanların bu sünnete uymalarının gerekli olup-olmadığıdır. Ya da İslami olmayan, yasama kaynağının Kur’an olmadığı sistemlerde Müslümanların iktidarını nasıl okumalıyız?”
Necdet YÜKSEL “Barış’ın Dili Savaş’ın Sesini Kesebilecek mi?” başlıklı yazısında; “Türkiye Cumhuriyetinin ilk kez terörle mücadelede doğru bir rotaya girdiğini, söz konusu rotaya bağlanışın, Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle belirginleşip, yıllar içerisinde peyderpey ilerlediğini, emperyal güçlerin vesayetine boyun eğmenin her devirde tarifsiz sancılara, krizlere, sarsıntılara ve illaki farklı dillere, renklere, milliyetlere mensup olan kitleler arasında kanlı çatışmalara da neden olduğunu, Türkiye’nin de böylesi bir fenomenle baş başa bırakılmışlığı yaşadığını, Ak Parti iktidarını önceki TC iktidarlarından sorunu tanıma, tanımlama, tedavi, iç ve dış aktörleri itibariyle ele alma zihniyetinin ayırdığını, realiteler/ortadaki idari parametreler, yanlışlara karşın Ak Parti’nin terörle mücadelede diğer partilerden daha samimi, yara sarıcı, akan kanı durdurmada istekli olduğunu gösterdiğini, İmralı’da, Apo ile MİT’e bağlı bir ekibin ikili bir şekilde idame ettirdikleri yeni barış dalgasının şeklen, aktörleri ve de mekân seçimi acısından özgün ve daha düzgün olduğunu” ifade ettikten sonra yazısını şu sorularla devam ettirmiş; “Peki, bu yeni açılım başarıya ulaşabilecek midir? Yenidünya mimarlığına soyunan derin yapılar Türkiye’nin PKK’yı manipüle etmesine müsaade eder mi? Paris’te üç PKK’lı bayanın öldürülmesi üzerinden batılılar, Türkiye’ye bizi yok sayarak bu sorundan sıyrılamazsın mesajını vermiş olamazlar mı? Bu türden nokta cinayetler barış yanlılarına geri adım attırır mı?”
Daha sonra yazarımız yazısını şu tespitlerle sona erdirmiş; “Yeraltı/yerüstü ve insani kaynaklarını kullanmasıyla göz dolduran bugünkü Türkiye’nin, küresel sahada hiç olmadığı kadar rekabet edebilir kaliteye erişebileceği ortadadır. PKK/Kürt halkının siyasi meselelerinin, bu ülkenin enerjisini tüketmesinin önünün alınması halindeyse, kalkınma çıtasını daha yukarılara yükseltmesi içten bile değildir. Başbakan Erdoğan’ın tahayyülündeki Türkiye resmini bilenler barış sürecinden eli boş çıkmamak için şartları olabildiğince zorlayacağı ve kararlılığını koruyacağında hem fikirdirler.Barışın dili savaşın sesini kesebilecek mi? Dağlardan çiçek mi yoksa barut kokusu mu gelecek?”
Erdal BAYRAKTAR “Ümmet Perspektifi Olmadan” başlıklı yazısında; “Ümmet perspektifine, Ümmet İradesi’ne sahip olmadığınız/olamadığınız zaman, Uluslararası ve ulusal seküler güçlerin stratejik hesap konusu olunacağını, stratejik hesap konusu olmanın; insan olmaktan çıkmak, nesneleşmek demek olduğunu, Ümmet perspektifine sahip olmayan İslami cemaat, cemiyet, vakıf ve dernekler iktidarda kendilerinden biri olduğu zaman devletlerin, iktidarların politikalarına eklemlendiğini, İslam dünyasında bugün ulus-devlet temelli iktidarlar bulunduğunu, bu yapılara muhalefet ederek halktan maddi ve manevi destek alan İslami yapıların, süreç içerisinde iktidarın stratejik hesaplarının payandası olduklarını, Türkiye’de sağ iktidarlar üzerinden bu süreci takip edebileceğimizi, tarihsel süreci doğru takip ettiğimizde; iktidarların dini değerleri, kültürel değerleri, halk katmanlarını kendi amaçları için istismar ettiğine şahit olduğumuzu, İslam’ın; bize, izzeti Allah’ta, Resul’de, mü’minlerde aramamız gerektiğini salık verdiğini, izzeti iktidar mevkilerinde arayanların, sonuçta, nasıl zillete düştüğünü basiretle tarihe bakanların göreceklerini, dünyevi ikbal için halklarını aldatanların, dünyada da ahirette de kahrı üzerlerine çekeceklerini” belirttikten sonra yazısını şu ilginç temenni ve tespitlerle sona erdirmiş;
“İslami birikimlerimizi, enerjimizi Küresel ve ulusal stratejiler içinde rol almak için değil, kendi hedeflerimizi gerçekleştirecek stratejiler için değerlendirelim. Gelecek perspektifi, Ümmet hedefi olmayanlar, geleceğe yön vermeye çalışanların figüranı olurlar. İslam için aslolan Ümmet’in güçlü olmasıdır. Ümmet güçlü olduğu zaman; zorluk anları da, zafer anları da geçilebilecek kolay eşik haline gelir. Mekke de, Medine de, Uhud da Bedir de bir imtihandır. Aslolan imtihanı yüz akıyla geçmektir. Çünkü imtihan günleri üzerimizde döndürülecektir. Bu günkü zillet halinin, Tevhid ve Ümmet şuurunu kaybetmekle oluştuğunu hatırdan çıkarmamamız gerekiyor. Tarihe, gerçeğe uyanmamız, geleceği kaybetmememiz için; ilk önce bir bilinç devrimine ihtiyacımız var. Ümmet, yeniden hayata, bilinç devrimini gerçekleştirenler eliyle dönecektir.”
Genç Birikim Dergisinin gerçekleştirdiği Yegirtu-i İslam-i Kürdistan (Kürdistan İslam Birliği)Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Müsenna ile Röportaj, Muhammed İMAMOĞLU’nun “Rukye Tedavisi ve Muska Takmak Üzerine Notlar”, Hayriye BİCAN’ın “Kime Emanet”, Mustafa GÜLDAĞI’nın “Şeytan Patentli İdeolojiler ve Coğrafyamızdaki Afetleri”, Fatih PALA’nın “Umreye-Hacca Gidecek Olanların Okuması Gereken Kitaplar”, Ahmet TAYYAR’ın “Geçen Ayın (Nisan 2013) İslam Dünyası Gündemi”, Cefai DEMİREL’in “Ne Kadar Dindarız?”, Bekir TOK’un “Haddi Bilmek”, Cihad BATMAZ’ın “Zaman Yolcusu”, Sinan OĞUZ’un “Müslümanlar’ı İslam’a Davet”, Serkan ÇAYCI’nın “Kulluk”, Mehmet SILAY’ın “Haşim (Peygamber Efendimizin Büyük Dedesi)”, Fatih PALA’nın “Kur’an’ın Dört Temel Terimi Okumaları: İbadet”, Gülümser ADEMOĞLU’nun “Temizlenmek Güzeldir!” başlıklı yazılar, Genç Birikim Dergisinin gerçekleştirdiği “Kur’an’da Dört Terim” adlı panel ve Celal SANCAR’ın BBC’den Aktardığı “Amerika’daki İlk İngiliz Yerleşimciler Yamyamlığa Yönelmiş” başlıklı çeviri okunması gereken diğer yazılar.
Genç Birikim Dergisinin kaçırılmamasını ve okunmasını tavsiye ediyor, yayın hayatında başarılar diliyoruz.
www.gencbirikim.net
Genç Birikim Dergisi
İlkiz Sok. 22 Sıhhiye/Ankara
Tel: 0312.229 67 18