شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذٖٓي اُنْزِلَ فٖيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُؕ وَمَنْ كَانَ مَرٖيضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَؕ يُرٖيدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرٖيدُ بِكُمُ الْعُسْرَؗ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir. (Bakara Suresi 185. Ayet)
Kur’an-hidayet-furkan-ramazan-oruç kavramları, bu ayette beraber ve iç içe verilmiştir. Kur’an doğru yola/hidayete iletmek için indirilmiştir. Ama doğru yol nasıl bilinecektir? İşte hangi yolun, hak/doğru, gidilmeye değer olduğunu, hangi batıl yoldan yüz çevrileceğini de, furkan olan kitapta öğretilecektir.
Furkan, sözlükte “iki şeyin arasını ayırmak” mânasına gelen fark kökünden masdar olup “hakla bâtılı, imanla küfrü, helâl ile haramı… ayırıp belirlemek” anlamında kullanıldığı gibi zıt değerlere sahip olan şeylerin birbirinden seçilip ayrılmasını sağlayan ölçüyü de ifade eder (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “frḳ” md.).
Hidâyet (hüdâ, hedy) ise, “doğru yola girmek, doğru yolu göstermek” mânasında masdar, “doğru yol, kılavuzluk” anlamında isim olarak kullanılır ve “amaca ulaştıracak yolu gösterme, bu yol için kılavuzluk etme” diye de tanımlanabilir (Kāmus Tercümesi, “hdy” md.; Ebü’l-Bekā, s. 952-953).
Sadece sözlük anlamları ile bakıldığında, iki kavramın Kur’an’la birlikte anılması, onun vasıflarını, özelliklerini, sıfatlarını anmak içindir.
Arştan bir kelam iniyor. Allah’ın kelamı. Yeryüzüne imar edecek olan insan için gelen kitabın, inzal amacını açıkça ortaya koymaya bu kavramlar bile yeterlidir.
Başta söylendiği gibi iç içelik, birbirini tamamlayıcı, birbirinden asla ayrı değerlendirilemeyecek, düşünülemeyecek kavramlardır. En çok karıştırılan, yanlış anlaşılan, tartışılan mesele, ayrı ayrı ‘indirilme/vahyedilme’ konusudur. Misalen, ‘kitabın ve hikmetin indirilmesi’ ayeti, kitabın inmesiyle, hikmetin de kitapla mündemiç olarak inzal olduğunu vurgulamak içindir. Buradan hareketle Kur’an’ın vahyedilmesiyle furkan, hidayet de nazil olmuştur diye anlamalıyız.
Allah, Rasulleri aracılığıyla -ki rasullerde vahiyden ari düşünülemeyecek vasıtalarıdır- insanlığa çağrı yapmaktadır. Yönünü, yolunu, istikametini, salt aklıyla bulamayacak, neyin hak ve batıl olduğunu asla kestiremeyecek, eksik, kusurlu, hatalarla malul olan kula, Hâlık’ı olanın rahmetinin hediyesidir Kur’an.
Yiyip-içen, tuvalet ihtiyacını gideren ve cinselliğiyle anılmayı hak etmeyen bir varlıktır insan. Böyle olması ona şekil verip ruh üfleyene de hakaret olacaktır. İnsanın eşrefi mahlukat oluşuna halel getirecektir.
Modern hayat tam da insanı, Rabbine kul olmak şerefinden mahrum bırakmak için, şeytanın ve dostlarının çağdaş hilelerindendir. Ona bedeninden ibaret gösterip, sadece cesedine yatırım yapmasını fısıldıyor. ‘Sadece sen varsın, hayatını dilediğin gibi yaşa, kimseye hesap verme borcun yok..’ gibi telkinlerle onu ilahlaştırıyor. İzm’ler inşa ediyor, ideolojiler oluşturuyor. Allah’ın dini karşısında insanın yolunu saptırıyor, ayaklarını kaydırıyor.
Rabbil Alemin, vahyi indirdiği ayı ve geceyi, insana kul olduğunu hatırlatmak adına mübarek kılıyor. Şükretmesi gerektiğini, aç-susuz kalmasını, nefsine hakim olmasını emrediyor. O yüzden ilk insandan bugüne oruç ibadetini -sünneti olduğu üzere- farz kılıyor. Sanki diyor ki, “ey insan vahyin yokluğu ile hayati ihtiyaçlarının yokluğu durumlarında ne olabileceğini düşün! Hidayet olmayıp, tüm ihtiyaçların olsa ne olur? Hakkı batıldan ayıramadıktan sonra, dünyalar senin olsa ne yazar..”
Yeryüzüne hükmedenleri, hükmettiğini zannedenleri görüyoruz. Arzı, kana, fesada, zulme, bozguna boğduklarına bakarak, insanın vahiysiz ne kadar zalimleştiğine şahit oluyoruz.
Her Ramazan bir fırsat, bir çağrı insanlığa. Ama egemen kullar rolleri değiştirmiş, ilahlığa soyunmuş, ‘bende aç-susuz bırakırım’ diyor. Baksanıza Gazze’ye, Doğu Türkistan’a, sahursuz, iftarsız açlığa ve susuzluğa mahkum ediliyor. Her türlü insani ihtiyaçlardan mahrum, zindanlara mahkum ediliyorlar.
Ey henüz iman etmemiş kullar! Bu manzaraya dikkatli bakın. Merhametli Rabbiniz hasta olduğunuzda, orucu ertelemenizi, hatta tutmamanıza rıza gösteriyorken, sahte ilahların tahakkümünden ne zaman kurtulup, alemlerin rabbine teslim olacaksın?